Güncel
İsmail Kılıçarslan: En önemli bilgi İBB’de herhangi bir özel yemek siparişini ancak “özel kalemin günlük olarak verebileceği” bilgisi
Follow @dusuncemektebi2
İsmail Kılıçarslan- Yeni Şafak
er Cuma kızımla bir arkadaşını okullarından alıp resim eğitimi aldıkları BİLSEM’e götürüyorum. Bu Cuma da öyle yaptım. Ofisimden saat 15.00 gibi çıktım, Mısırlı kâri Minşavi’nin Taha Suresi tilavetini açtım ve Libadiye’den Kısıklı’ya çıkan ana yola vasıl oldum.
Yol kalabalıktı ama olsundu. Hem vaktim vardı, hem de Minşavi o kadar temiz okuyordu ki Kur’an’ı, yol uzasa da fark etmezdi.
Bilenler için söylüyorum, Fırın Durağı denilen mevkide ben orta şeritte seyrederken solda minik bir karartı fark ettim. Bir araba o karartının üzerinden geçti, diğer araba da karartıya yaklaşırken o karartı hareket etti benim arabama doğru. O anda anladım karartının minnacık bir kedi yavrusu olduğunu. Zınk diye durdum tabii. Dörtlüleri yakıp indim aşağıya.
“Şurada mıydı, burada mıydı” diye bakınırken bir hanımefendi de arabasını durdurup koştu. Yattım arabanın altına. I-ıh. Yok. “Kaçtı mı acaba?” diye düşündüm ama çıkmadı da sıpa bir yerden. Anladık ki motorda bizimki. Kaputu açtım. Motorun altında, tekerin yanında mavi gözleriyle öylece bize bakıyor. Bize bakıyor iyi de, o oradan nasıl çıkacak? Bagajda badminton raketi vardı. Gittim onu aldım. Hadi bakalım panikleyip kaçmasın diye hanımefendi ile yanındaki beyefendi baraj kurdular. I-ıh. İnmiyor sıpa sığındığı yerden. Beyefendi kendi arabalarından bir deniz sosisi getirdi. Bu sefer de sosis boşluktan girmedi. Benim aklıma bagajdaki çekme halatı geldi. Onu saldım. Öyle böyle derken yakaladık minik yaramazı. “Biz bakarız ona ofiste” diyerek aldım arabama… Bana yardım eden hanımefendi ve beyefendi büyük bir mutluluk yaşadılar. Ben de öyle tabii. “Siyasi görüşlerimizi sormadan” yolumuza devam ettik.
Kızları BİLSEM’e bırakıp geldiğimde ofiste bir “olanları duydun mu abi?” heyecanıyla karşılandım. İki kadın çalışanımız yakın bir yere gitmek için ofisimizin olduğu siteden arabayla çıkacaklarken bir başka arabayla “kafa kafaya” gelmişler. Anlaşılan her zamanki “siteden çıkışta yaşanan standart sorun”a düçar olmuşlar. Bizimkiler haksız ama yine de arabayı süren 18-20 yaşlarındaki genç azıcık geri geri gitse bizim arkadaşlarımız çıkacak. Eh, durumu izah etmişler. Diğer arabadaki genç, sanırım biraz da yanında oturan kız arkadaşına hava atmak için, arabadan inip bir sigara yakmış ve “ben burada bekleyeceğim ve siz geri geri gideceksiniz” demiş. Yapacak bir şey var mı? Yok. Bizim çalışanımız takmış geri vitese, gitmeye hazırlanmış. Tam o esnada genç sürücü “İmamoğlu kazandı diye mi böylesiniz siz, pislikler” deyince şalter kapanmış tabii.
Sonrası aksiyon filmi… Genç, iki çalışanımıza bin türlü hakarete devam ederken, hatta şiddet uygulamakla tehdit ederken ve buna hazırlanırken bizim ofis insanları durumdan haberdar olup dökülmüşler aşağıya. Eh, karşında iki kadın görmeye benzemez dört tane saçlı sakallı adam görmek. Arkadaşlarımız “özür diletmek” dışında bir şey yapmamışlar tabii ama delikanlının korkudan öldüğünü de tahmin edebiliyorum.
Arkadaşlarımızdan biri dedi ki, “abi aslında iki tokadı hak etmişti ama inan tokat atmaya bile değmeyecek bir zavallılık haliydi. Korkudan altına etti zaten.”
Akşam eve geldiğimde sevgili dostum Ersin Çelik’e verilen sosyal medya tepkilerini inceledim uzun uzun. Öldürmekle tehdit edilmekten “maaşını İBB’den alan yandaş” ithamına, FETÖ’cü suçlamasından yaptığının trollük olduğuna kadar bir dünya ipe sapa gelmez şey.
Ne yapmıştı peki Ersin? Her zaman yaptığını yapıp haberin peşine düşmüştü. Ekrem İmamoğlu’nun antrikotlu videosunu izleyip İBB’deki bazı isimleri aramış, olayın gerçekten öyle olup olmadığını anlamaya çalışmış, ulaştığı bilgileri de kamuoyuyla paylaşmıştı. Bence ulaştığı en önemli bilgi İBB’de herhangi bir özel yemek siparişini ancak “özel kalemin günlük olarak verebileceği” bilgisi idi. Bu da, en hafifinden “Ekrem İmamoğlu’nun özel kaleminden birinin İmamoğlu için antrikot sipariş ettiğini” gösterirdi. Etrafında onca fırtına kopan videonun “arkasında ne olduğunu” bilme hakkı yok muydu kamuoyunun? Vardı elbette.
Ersin’i aradım. Haberciliği için tebrik, gelen tepkiler için teskin ettim. Önce birbirimize siyasi görüşlerimizi sormadan kurtardığımız kediden, sonra da 20 yaşında bir gencin içinde bulunduğu saçma sapan ruh halinden bahsettim ona.
Konuşmanın bir yerinde bir çeşit sosyal hal umutsuzluğuyla “ne yapacağız abi?” diye sordum Ersin’e. Her zamanki tavrıyla cevap verdi: “İşimizi yapmaya devam edeceğiz abi. İşimizi yapmaya devam etmemiz şart. Bizi rahat bırakacaklar ve biz işimizi yapacağız. Ancak böyle olacak ne olacaksa.”
Doğru. Ancak böyle olacak ne olacaksa. Eyvallah Ersin.
Henüz yorum yapılmamış.