Kürsü
Mustafa Öztürk- İnne mea’l-usri yüsran
Follow @dusuncemektebi2
Mustafa Öztürk- Karar
Hz. Peygamber’in Mekke döneminde yaÅŸadığı zorluklar ve sıkıntılar üzerine onun gönlünü ferahlatmak için indirilen Ä°nÅŸirah suresinin beÅŸinci ayetinde “zorluk varsa elbet kolaylık da vardır” (fe-inne mea’l-usri yüsran) denilmiÅŸ ve bu ifade müteakip ayette yinelenerek zorluÄŸun yanı sıra kolaylığın da olacağı mesajı tekit edilmiÅŸtir. Bazı müfessirler söz konusu iki ayette “usr” (zorluk) kelimesinin belirli (marife), “yüsr” (kolaylık) kelimesinin belirsiz (nekre) olarak tekrar edilmesine istinaden “tek zorluÄŸa mukabil iki kolaylık” ÅŸeklinde bir te’vil üretmiÅŸler ve bu te’vili “Arapların dil örfüne göre bir kelime marife olarak tekrar edildiÄŸinde aynı ÅŸeye, nekre olarak tekrar edildiÄŸinde iki farklı ÅŸeye delalet eder” ÅŸeklinde bir lisani kabulle temellendirmiÅŸlerdir. Ä°bn ÂÅŸûr’un da iÅŸaret ettiÄŸi gibi bu yorum tartışılabilir; hatta Abdülkâhir el-Cürcânî’nin söylediÄŸi gibi bunun mesnetsiz bir yorum olduÄŸu da söylenebilir. Fakat tartışma götürmez bir gerçek var ki hayat macerasında yaÅŸanan zor ve sıkıntılı zamanların ardından mutlaka güzel günlere de kavuÅŸulduÄŸu gerçeÄŸidir.
***
Mümin insan hangi ölçüde mümin olduÄŸuna iliÅŸkin sınavını zor zamanlarda verir ve hayatta yaÅŸanan acılar ve sıkıntılar müminin kıvamını ölçme vesilesidir. Burası en kritik eÅŸiktir; daha açıkçası, zor zamanlarda “Niçin ben?” gibi isyan kokan bir ÅŸikâyetle Allah’a serzeniÅŸte bulunulduÄŸu takdirde, müminin o vakte kadar taat ve fazilet yolunda sarf ettiÄŸi tüm çabalar bir anda hükümsüz hâle gelebilir. Hatta bu noktada “habt-ı amel” (salih amellerin boÅŸa çıkması) da söz konusu olabilir. Bu yüzden, Allah’a imanı/itimadı olan bir insanın hayattaki zorluklar karşısında feryat ve figan havasına girip dert yanmaması gerekir. Kaldı ki Kur’an bize bu dünyada dikensiz gül bahçesi vaat etmenin ötesinde, kâh ölüm korkusu, kâh açlık kaygısı, kâh malın mülkün ziyana uÄŸraması gibi vesilelerle hırpalanmamızın (belâ/ibtilâ) bir bakıma kaçınılmaz olduÄŸunu bildirmekte ve bu çarpıcı bildirim “Sabredenleri müjdele” diye sona ermektedir. Sabır, feleÄŸin cilveleri karşısında teslim bayrağı çekmek yahut hayatın silleleri karşısında yelkenleri suya indirmek deÄŸil, canlı kanlı ÅŸekilde direnmektir.
Hayatta yaÅŸanan acılar insanın hamlığını alma ve olgunlaÅŸmaya vesile olma gibi çok önemli bir iÅŸleve de sahiptir. Hamlıklarımızı törpülemek için Allah’tan bela ve musibet istenmez; fakat yoÄŸun acılı bela ve musibet karşısında sergilenen imanlı sabır (direnç), insanı adamakıllı piÅŸirir. Zor zamanlarda tıpkı Hz. Ya’kûb’un “innemâ eÅŸkû bessî ve hüznî ilallâh” (Ben kederimi ve hüznümü ancak Allah’a arz ederim) ve/veya Hz. Eyyûb’un Enbiya 21/83. ayette geçen duasına atıfla “rabbi innî messeniye’d-durru ve ente erhamü’r-râhimîn” (Rabbim! Bu dert bana iliÅŸti; [senden rahmet/merhamet dilerim; çünkü] merhametlilerin en merhametlisi sensin) diye niyazda bulunmak gerekir. Çünkü sadece acılar deÄŸil, tevekkül ve teslimiyetle göÄŸüslenen acılar vesilesiyle Allah’tan medet ve merhamet dilemek de insanı piÅŸirir.
Hayatta canımızı yakan acılar ve sıkıntılar gerçekten kötü müdür yoksa bunlar ilk bakışta kötü görünen ve fakat ilerleyen zamanlarda başımıza gelecek baÅŸka belalar ve musibetlere karşı bir nevi kalkan iÅŸlevi gören iyi ÅŸeyler midir? Fârâbî ve Ä°hvân-ı Safâ gibi Ä°slam filozofları kötülük/ÅŸer problemi üzerine kılı kırk yararcasına düÅŸünmüÅŸ ve sonuçta âlemde iyiliÄŸin aslî kötülüÄŸün ârızî olduÄŸuna kanaat getirmiÅŸlerdir. Tam bu noktada hayat olaylarının gerçek mahiyeti ya da neyin gerçekten iyi neyin kötü olduÄŸu hususaunda insanoÄŸlunun kesin hüküm verme imkânına sahip olmadığını hatırlatmak gerekir. “SavaÅŸ sizin için kaçınılmaz kılındı; oysa savaÅŸ sizin nazarınızda hiç hoÅŸ bir ÅŸey deÄŸildir” mealindeki ifadelerle baÅŸlayan Bakara 2/216. ayette, insanın ilk nazarda iyi, güzel, hayırlı olarak algıladığı bir ÅŸeyin kendisi için kötüye müncer olabileceÄŸi, keza insanın ilk nazarda kötü olarak algıladığı bir ÅŸeyin kendisi için iyilik ve hayırla neticelenebileceÄŸi bildirilir ve son olarak bütün boyutlarıyla neyin gerçekten iyi neyin kötü olduÄŸunu insanın deÄŸil, Allah’ın bildiÄŸi belirtilir. Ä°slam geleneÄŸinde Hızır-Musa kıssası diye bilinen Kur’an kıssası da yine bu hususla ilgilidir. Musa’nın ilk vehlede kötü olarak algılayıp tepki gösterdiÄŸi fiillerin iç yüzü (te’vil) Bilge Kul tarafından açıklandığında, zahirde kötü olarak görünen ÅŸeylerin hiç de öyle olmadığı gerçeÄŸi kendini gösterir. Bilge kulun çocuÄŸu öldürmesiyle ilgili gerekçe hakkında, “Bu gerekçe benim aklıma hiç yatmadı” demek, bir bakıma Hz. Eyyûb’un yeminini bozmamasına iliÅŸkin Kur’an ifadesinden (Sâd 38/44) “hîle-i ÅŸeriyye”ye delil devÅŸirebilen zihniyet gibi, kıssanın meta-mesajına karşı körleÅŸip bir ibarenin lafzî delaletiyle cebelleÅŸmek demektir ki bu da aÄŸaca bakarken koskoca ormanı gözden kaybetmek gibi bir hâldir.
***
Hâsıl-ı kelâm, insan fani hayat macerasında sayısız sıkıntı ve zorlukla karşılaşır ve bunlarla adeta çarpışır; ancak her gecenin bir sabahı olduÄŸu gibi sıkıntı ve darlıktan sonra ferahlık da vardır. Kur’an’ın beyanına göre insan daralıp bunaldığı zaman, kulluk bilinci zinde olmak ÅŸartıyla Allah o insana mutlaka bir çıkış yolu gösterir. Kendi hayat tecrübeme baktığımda, bundan iki yıl kadar önce böbrek ameliyatı sırasında hastane enfeksiyonu kapmış, aylarca perkütan nefrostomi tüpüyle dolaÅŸmış, keza crohn ameliyatına baÄŸlı olarak defalarca ileus (barsak tıkanması) sıkıntısı yaÅŸamış ve bütün bunlara ilaveten ciddi nankörlüklerle karşılaÅŸmış bir insanım ve Yüce Mevla’ya sonsuz hamd ü senalar olsun ki bütün bunlara raÄŸmen hâlâ ayaktayım. Çünkü “inne mea’l-usri yüsran” fehvasınca onca sıkıntı ve zorluktan sonra, Mevla’nın bize birer armaÄŸan gibi gönderdiÄŸi kadirÅŸinas güzel insanlar vesilesiyle güneÅŸli günlere kavuÅŸmuÅŸ durumdayım. Bu yüzden de Mevla’ya karşı sonsuz ÅŸükür makamındayım.
Henüz yorum yapılmamış.