Sosyal Medya

Kürsü

Ä°brahim Kiras: Siyasi otoriteye itaat dinin emri mi?

Ä°brahim Kiras- Karar



Ä°bn Haldun’un siyaset teorisi asabiyet kavramına dayanır. Siyasi iktidarın tesisi için birbiriyle dayanışma içinde olan, aynı soydan gelen veya aynı inancı paylaÅŸan kiÅŸilerden müteÅŸekkil bir topluluk gereklidir. Ancak zaman içinde devletin yönetimindeki aile veya grup gücünü saÄŸlamlaÅŸtırdığında asabiyete ihtiyaç kalmaz, çünkü iktidar bu ailenin veya grubun doÄŸal bir hakkı gibi algılanmaya baÅŸlanır. Ä°ÅŸte bu aÅŸamada yönetimde bulunan kiÅŸilere itaat dini bir görev olarak kabul edilir.
 
“Bu inan hasıl olduktan sonra kuvvetli bir asabiyyete muhtaç olmazlar, bu sülaleye itaat artık Tanrının kitabına inanmak, uymak gibi deÄŸiÅŸmez bir inanç halini alır. Ä°ÅŸte bundan dolayı ilm-i kelama dair olan eserlerin son taraflarına, imamet meselesi iman akidelerinden olarak eklenmiÅŸtir.” (Mukaddime, Zakir Kadiri Ugan çevirisi, MEB, 1989, cilt 1, sh. 394)
 
Siyasi otoritenin meÅŸruiyetini kutsal veya dinî bir kaynaktan aldığı inanışı belki siyaset kadar eski bir konu. Haddizatında modernlik öncesi dünyadaki istisnasız bütün toplumlar için yegâne meÅŸruiyet kaynağı dindir. Ä°slam toplumunun baÅŸlangıcında bu manada bir problem yoktur. Çünkü toplumun lideri doÄŸrudan Allah’ın elçisidir; ondan sonra ise elçinin en yakınındaki saygın toplum önderleri arasından Müslümanların oylarıyla seçtikleri halifeler yöneticilik makamına oturmuÅŸtur. Ancak ilk dört halifenin ardından yönetimi ele geçiren Emevi ailesi halifelik makamını halkın düÅŸüncesine bakılmaksızın iÅŸleyen ve babadan oÄŸula intikal eden bir monarÅŸiye dönüÅŸtürmüÅŸtür.
 
***
 
Bu noktada yönetimin meÅŸruiyeti meselesi ortaya çıkmıştır. Ä°bn Haldun bu konuyu öncelikle sosyolojik bir olgu olarak tespit ediyor; yani toplumsal yapıların iÅŸleyiÅŸinde görülen tabii kurallar çerçevesinde izah ediyor. Ardından buradaki meÅŸruiyet probleminin çözümünde din bilginlerinin veya ulema zümresinin nasıl bir rol oynadığını oldukça net biçimde gösteriyor. Ä°lm-i kelama dair eserlerin sonuna sonradan eklendiÄŸini söylediÄŸi -yani aslında Ä°slam’ın inanç esasları arasında yer almadığını ima ettiÄŸi- “imamet meselesi” siyasi otoritenin dini meÅŸruiyeti konusudur. Bu konu Ä°slami ilimler literatüründe “ulü’l-emre itaat bahsi” diye geçer.
 
Ä°slam toplumunun yönetimini bir tür demokratik sistemden bir tür mutlak monarÅŸiye dönüÅŸtüren Emevilerin ihtiyaç duydukları dinî meÅŸruiyetten söz ediyoruz. Bu yönetim ne biçimsel olarak ne de temsil ettiÄŸi anlayış itibarıyla “islamî” olma iddiasında -baÅŸta Hz. Ali taraftarları ve Hariciler olmak üzere- diÄŸer gruplar karşısında avantajlı olamayacağı için Emevi saltanatının geçerliÄŸini Müslümanlara küabul ettirmek için bir tür “siyaset teorisi” veya bir tür “siyaset felsefesi” devreye girdi. Önemli olan devleti kimin yönettiÄŸi deÄŸil, devletin varlığının gerekli ve zorunlu oluÅŸudur görüÅŸü ortaya atıldı. Hobbes’dan yüzyıllar önce Emevi taraftarı ulema Leviathan teorisini masaya getirdi ve özellikle Hz. Peygamber’in söylediÄŸi iddia edilen sözler (hadis rivayetleri) bu anlayışa dayanak yapıldı.
 
***
 
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (yöneticilere) itaat edin” (Nisa 59) ayetinin belirli bir açıdan tefsiri çerçevesinde, yöneticiye itaatin “her ÅŸart altında” dinî bir görev olduÄŸu görüÅŸünü savunanların referanslarının başında hepimizin bildiÄŸi bir hadis rivayeti yer alıyordu: “Üzerinize emîr olarak bir HabeÅŸli köle bile tayin edilse onu dinleyin ve itaat edin. Sizden biri Ä°slâm’ı ile boynunun vurulması arasında muhayyer bırakılmadıkça itaate devam etsin. Böyle bir durumda boynunu uzatsın. Anasız kalasıca, dini gittikten sonra, onun ne dünyası kalır ne de âhireti.”
 
Bir diÄŸer rivayet de ÅŸudur: “Emiriniz, fazıl veya facir her nasıl olursa olsun, (onun emri altında) cihad etmeniz size farzdır.”
 
Bu sözlerin Hz, Peygamber tarafından söylenip söylenmediÄŸi veya hangi baÄŸlamda ve hangi amaçla söylendiÄŸi yüzyıllardır tartışılıyor olsa da “ulü’l-emre itaat”in dinî bir zorunluluk olarak her ÅŸart altında geçerlilik taşıdığı görüÅŸünün doÄŸrudan Allah’ın elçisine dayandırılması önemlidir.
 
***
 
Her ne kadar hilafetin saltanata dönüÅŸtürülmesi ve dolayısıyla bu yeni durumla ilgili meÅŸruiyet ihtiyacına cevap vermeye yönelik arayış ilk olarak Emeviler devrinde ortaya çıkmış olsa da “ulü’l-emre itaat” konusunun sistemli bir teori haline geliÅŸi Abbasiler devrinin eseridir. Meselenin tarihi boyutu itibarıyla bu noktanın göz önüne alınmasında fayda var. Muâviye’nin sahabe ve tabiinden bir grup alime hitaben söylediÄŸi rivayet edilen “Din iÅŸlerine siz bakın, siyaseti bize bırakın” sözü aslında hanedanların deÄŸiÅŸmesiyle deÄŸiÅŸmeyen evrensel bir anlayışın ifadesidir.
 
DiÄŸer taraftan, sözünü etiÄŸimiz anlayışı sistemli bir “siyaset-i ÅŸer’iyye” teorisi halinde inÅŸa edenler esas itibarıyla EÅŸari ulemadır ancak Maturidi’nin de farklı bir görüÅŸü olduÄŸunu söyleyebilir miyiz?
 
Ä°mam-ı Mâturîdî’nin “ulü’l-emre itaat” konusunda söyledikleri içinde “her ÅŸart altında” vurgusu yoktur ama EÅŸari ile arasında en önemli görüÅŸ farkı olan “özgür irade” yaklaşımını ifade eden bir siyaset teorisi geliÅŸtirmiÅŸ olduÄŸu söylenebilir mi?
 
Yerimiz kalmadığı için, bu iki sorunun cevabını haftaya tartışalım… Ulu’l Emre itaat meselesinde EÅŸari ve Maturidi’nin görüÅŸleri arasındaki farklılıklarla birlikte Åžia, Selefiye ve Mutezile’nin bu konuya yaklaşımlarına da kısaca deÄŸindikten sonra, asıl ele almak istediÄŸimiz konuya, Anadolu’daki Osmanlı medreselerinin ideolojik yapısına göz atmaya çalışalım, kısmet olursa...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.