Said Halim Paşa niçin önemlidir?
Türkiye’nin yakın tarihini şekillendiren siyasi ve entelektüel aktörler içerisinde Said Halim Paşa önemli bir yer işgal ediyor. Ne var ki bugün, Türkiye siyasetini ve entelektüel birikimini etkileyen kişi ve mihrakların bu birikimden yeterince faydalandığı söylenemez.
Kanaatimce, her ÅŸeyin gündelik öncelikler ve pratikler dolayımından deÄŸer kazandığı bir çeperin içinde yaşıyoruz. Bu yüzden de, O’nun fikirleri yeni aktörlerin çoÄŸu için pek kullanışlı bulunmuyor.
- Keza, modern zihnin tarihsizliği de bu duruma zemin oluşturmaktadır.
Oysa, PaÅŸa’nın ortaya koyduÄŸu birikim bugün için hala olup biteni çözümlemede önemli imkanlar barındırmaktadır. Bu yazı, Said Halim PaÅŸa’nın ÅŸehadet yıl dönümünü vesile kılarak, O’nu niçin bilmemiz gerektiÄŸini açıklığa kavuÅŸturmayı hedefliyor.
Said Halim PaÅŸa niye önemlidir?
HatırlanabileceÄŸi gibi, II. MeÅŸrutiyet Dönemi’nin esas tartışma konusu ÅŸudur: Biz mevcut sorunları, bu coÄŸrafyanın tarihsel mirası üzerinden imkân devÅŸirerek mi çözebiliriz, yoksa bu sorunların üstesinden Batı gibi olarak mı çıkabiliriz. Said Halim PaÅŸa, birilerinin Batı üzerinden birilerinin mevcut durum üzerinden tartışmaya katıldığı bir süreçte, hem Batı tecrübesini bilen hem buranın deÄŸerlerini bilen bir ÅŸahsiyet olarak katılmıştır tartışmaya. Bu açıdan çok önemlidir. Batıyı çok iyi bilir. Çünkü eÄŸitimini Batı’da almıştır. Burayı çok iyi bilir, çünkü köklü bir aileden gelmektedir ve buranın düÅŸünce mirasına yabancılaÅŸmamış bir ÅŸahsiyettir.
Ä°kinci husus, Said Halim PaÅŸa, kelimenin özgün anlamıyla 'özgüven' sahibi, müslümanların yaÅŸadığı çöküntü ve yenilgiye bakarak Ä°slami DeÄŸerlerden ÅŸüpheye düÅŸmeyen bir 'dava adamı'dır.Gerek kendimize iliÅŸkin gerek Batı'ya iliÅŸkin çok ciddi ve itidalli bir eleÅŸtirel dil kullanmayı baÅŸarabilmiÅŸender ÅŸahsiyetlerdendir. Böyle bir dil saÄŸlıklı bir düÅŸüncesin inÅŸasında asla vazgeçilemeyecek temel öÄŸelerden biridir. Sorunu hep 'öteki' üzerinden tanımlayan bir kolaycılığa pirim vermemiÅŸtir O.
Batı'nın kaynaklarını, tarihi ve sosyolojik baÄŸlamını hesaba katarak olup biteni deÄŸerlendirirken müslümanların tarihi süreçte aldıkları yaranın da farkındadır. Bu yüzden, sorunun bir cenahında da bizi görür ve tesbitlerini de çözüm önerilerini de bu gerçekliÄŸi hesaba katarak yapar. Risalelerinin adlarına bakmak bile, O'nun sorunu hangi noktalar üzerinden çözümlediÄŸine iliÅŸkin bir fikir vermektedir. Çözüme iliÅŸkin söyledikleri bu çıkarımımıza dayanak oluÅŸturan bir örnek olarak deÄŸerlendirilebilir: 'Ä°slam Dünyasının ; “kendisinde bulunmayan ve bulunmaması gerileme ve çökmesinin biricik sebebini teÅŸkil eden ilim ve fenleri durmadan kazanmaya ve elde etmeye” çalışması ÅŸarttır. Bizim Batıdan almamız gereken ÅŸeylerin bunlarla sınırlı olduÄŸunu yoksa onların “iktisadi ilkelerini, çalışma ve sermaye teÅŸkilatına ait usullerini ve bunlar arasındaki münasebetleri tıpkı orada olduÄŸu gibi kabul etmeye taraftar olmak manasının” anlaşılmamasını istiyor. Ä°ktisadi ilkelerimizi ortaya koymak için fıkha baÅŸvurmaktan baÅŸka bir yolun olmadığını belirtiyor.
Yine PaÅŸa, Ä°slam Dünyasının kurtuluÅŸ yolunun “bütün sosyal ve siyasi hayatını, Ä°slamiyet’in deÄŸiÅŸmez ve ebedi hakikatleri üzerine kurmaktan ibaret” olduÄŸunu, bunun dışında takip edilecek herhangi bir yolun “Ä°slam dünyasını devamlı olarakBatı’nın hücumları ve netice olarak da devamlı bir esaret ve zillet içinde yaÅŸamaya mahkûm”edeceÄŸini kaydediyor.( Said Halim PaÅŸa, Aynı eser, s. 228, 255-256, 264)
Üçüncü husus, Said Halim PaÅŸa, modern dönemde düÅŸüncenin yaÅŸadığı bir sıkıntıyı çok fazla yaÅŸamamış birisidir. Modern dönemde bilgi büyük ölçüde ya mevcut vakıadan kalkarak, yani tecrübî bir temele indirgenmiÅŸtir, bu, düÅŸünceyi ampirik (görgül) bir dünyaya indirgemektir. Tabi olarak bir müslümanca bu kabul edilemez bir durumdur. DüÅŸünce sadece vakıadan hareket ederek inÅŸa edilen bir ÅŸey olamaz. Bunlar realistlerdi. DiÄŸer taraftan Ä°dealistler ise, vakıaya bakmaksızın bir fikrin inÅŸasını, zihinsel bir macera olarak algılarlar. Yani ya tamamen teorik zihinsel bir tecrübe, ya da ya da tam tersine her ÅŸeyi tecrübeye indirgemiÅŸ bir tasavvur… Said Halim PaÅŸa fikrinin bir yanını tecrübe ile devÅŸirmiÅŸtir, çünkü siyasetin en küçük aÅŸamalarından baÅŸlayıp sadrazamlık makamına kadar bir hiyerarÅŸi içerisinde tecrübe ede ede yaÅŸamış ve devletin sorunlarını bizzat o yönetsel sürecin tüm aÅŸamalarında tecrübe etmiÅŸtir. Ama Said Halim PaÅŸa sadece tecrübî bilgi üzerinden hareket etmeyen ciddi bir mütefekkirdir aynı zamanda. Dolayısıyla Said Halim PaÅŸa düÅŸüncesinin bir ayağını tecrübeye diÄŸer ayağını ise ciddi bir usul üzerinden Ä°slâmi, fikri bir temele oturtmaya gayret göstermiÅŸ bir siyaset ve fikir adamıdır. Ä°ki kanatlı (zülcenaheyn) düÅŸünce biçimiyle itidalli bir düÅŸünce adamıdır.DüÅŸüncesi savruk deÄŸildir. Ne dediÄŸini bilecek kadar hayatla iç içedir. Hayata teslim olmayacak kadar da yüksek idealleri, deÄŸerleri ve usulü vardır. Dolayısıyla onun bu özelliÄŸi bu gün için de hala ciddiye alınması gereken bir ÅŸeydir.
4. Önemli bir nokta da,Said Halim PaÅŸa'nın iktidar üzerinden toplumu dönüÅŸtürmeyi hedefleyen modern dönemin merkeziyetçi kurgusunun dışında kalmayı bu zorlu döneme raÄŸmen baÅŸarmış olmasıdır. PaÅŸa medeniyeti toplumsal gerçekliÄŸin ıslahı üzerinden kurmaya yönelik bir düÅŸünme cehdi ortaya koymuÅŸtur. Bu açıdan sorunların bizim için küreselleÅŸmeye baÅŸladığı ve de insanların görmezlikten gelemeyeceÄŸi yeni bir sese ihtiyaç duyulan bu dönemde bu vasfın çok kıymetli olduÄŸunu belirtmek gerekir.
5. Siyasi Aktör Olarak BaÅŸarısı: PaÅŸa, yaklaşık üç yıllık sadrazamlık görevi boyunca, devletin yeniden yapılandırılması sürecinde sekülerleÅŸtirme anlamına gelecek uygulamalara mani olmuÅŸtur. Nitekim O'nun sadaretten ayrılmaya icbar edilmesinin sebepleri, ardından yapılan uygulamlarla daha iyi anlaşılmaktadır. Zira, Talat PaÅŸa ve sonrasında yeni kanunlar çıkarılmış, devletin sekülerleÅŸtirilmesine yönelik çok ciddi adımlar atılmıştır.
Yine O'nun sadrazamlığı döneminde, Edirne geri alınmış ve kapitülasyonlar kaldırılmıştır. Devletin iyice zayıfladığı, hatta Trablusgarp ve Balkan yenilgileri ile belinin kırıldığı bir dönemde bu baÅŸarıların çok ciddi baÅŸarılar olduÄŸunu düÅŸünüyorum.
6. Altı çizilmesi gereken bir husus da, bugün müslümanların hatta insanlığın geldiÄŸi noktayı, PaÅŸa'nın o zamandan öngörmesidir.
PaÅŸa, ÅŸu ilginç tespitlerde bulunmaktadır:“Beynelmilelcilik, aynı cemiyete mensup fertler arasındaki baÄŸları ve münasebetleri tanzim eden ahlak kaidelerinin, çeÅŸitli milletler arasında da kurulması ile milletler arasındaki münasebetlerin yumuÅŸamasını saÄŸlamaktan ibarettir. BeÅŸeriyet, milletlerarası dayanışmayı geliÅŸtirmeden, milli dayanışmanın mümkün olmadığını görerek, birincisini geliÅŸtirmeye çalışacaktır… Bir insan topluluÄŸunun millet haline gelmesi nasıl fertlerin geliÅŸmesini kolaylaÅŸtırıyorsa, beynelmilelcilik de her milletin mümkün olduÄŸu kadar çok geliÅŸmesine aynı ÅŸekilde yardımcı olacaktır”.
Bununla birlikte yerel tecrübenin Ä°slami kültüre kattıklarında beynelmilellik açısından bir çeliÅŸki bulunmamaktadır. “Bütün ilmi gerçekler gibi Ä°slami gerçeklerin de vatanı(PaÅŸa’ya göre, üzerinde yaÅŸanılan toprak “maddi vatan”, milletin sahip olduÄŸu kültürel ve dini deÄŸerler de “manevi vatan”dır. “Müslümanın vatanı Åžeriatın hakim olduÄŸu yerdir” sözü ile manevi vatanı kasdetmektedir. PaÅŸa, bu ifadeyi kullnadığı zaman Türklerin asırlarca üzerinde yaÅŸadıkları maddi vatanları henüz iÅŸgal edilmemiÅŸti. Ancak manevi vatanları Batı kültürünün istilası altındaydı. Bu yüzden maddi vatanımızı nasıl koruyorsak, manevi vatanımızın da korunmasını istemiÅŸtir.) yoktur. Nasıl bir Ä°ngiliz matematiÄŸi, bir Alman astronomisi, bir Fransız kimyası olamazsa; ayrı ayrı Türk, Arap, Acem yahut Hint Müslümanlığı da olamaz”
7. PaÅŸa'nın özgüveninin ve büyük ufkunun en somut göstergelerinden birisi, Malta'da sürgünde iken, Cemiyet-i Akvam'ım kurulacağı haberleri üzerine yazdığı meÅŸhur mektuptur. Biz bugün bu mektubun içeriÄŸinden, KuÅŸçubaşı EÅŸref'in Hatıratı'nda aktardıklarından dolayı haberdarız. O bu mektubu, dönemin küresel iktidarını elinde tutan devletlerin baÅŸkanlarına yazar ve onlara uyarılarda bulunur. PaÅŸa, dönemi tahlil eder ve Osmanlı hakkındaki mütalaalarını belirterek ardından ekler, eÄŸer bu mülahazaları dikkate almayarak Osmanlı'yı tasfiye ederseniz, yüzyıl bile geçse insanlığın geleceÄŸi nokta kaostur der ve bu kaosu tasvir eder. O tasvir, bugün dünyanın geldiÄŸi noktanın adeta resmidir.
8. Bir baÅŸka vurgulanması gereken husus da ÅŸudur: Said Halim PaÅŸa, Ä°slam ümmetinin son büyük kurumsal tecrübesi olan Osmanlı’nın dağılma sürecinde, en zorlu zamanlarında yönetimde bulunmuÅŸ bir adamdır. Birinci Dünya Savaşına girme kararının altında onun imzası vardır. Bunun muhtelif gerekçeleri vardır, bu konuya girmeyeceÄŸim. Said Halim PaÅŸa tam da böyle bir dönemde, Türk siyasetine çok ciddi olarak yön vermiÅŸ olan Ä°ttihat Terakki’de üç dönem genel sekreterlik yapmıştır. Ä°stanbul iÅŸgale uÄŸradığında, Ä°ngilizlere göre hemen gözaltına alınması gereken tehlikeliler listesinde baÅŸta yer alan bir isimdir. Zaten hemen Malta’ya sürgün edilmiÅŸdir. Daha sonra Anadolu’da baÅŸlayan milli mücadelenin önderleriyle Ä°ngilizler arasında yapılan pazarlıklar neticesinde Malta sürgünlerinin bir kısmı kurtulmuÅŸtur. Bir kısmı da zaten baÅŸka yöntemlerle oradan kaçmayı baÅŸarmışlardı. Malta’dan dönemeyen birisi vardır: Said Halim PaÅŸa. Niye gelememiÅŸtir Said Halim PaÅŸa, Malta’dan? Osmanlı’ya gelemediÄŸi gibi Mısır’a da gidememiÅŸtir. Çünkü Ä°ngilizler onun hem Mısır’a hem buraya gelmesine izin vermemiÅŸlerdir. Said Halim PaÅŸa’nın ÅŸehit edilmesinin ve suçlanmasının en önemli sebebi Ermeni tehcirindeki rolüdür. Ä°ç muhalefet tarafından da ülkenin bölünmesine sebep olmakla suçlanmıştır. Said Halim PaÅŸa, yargılanmaktan kaçmamış, bizzat yargılanmak üzere kendisi baÅŸvurduÄŸu halde bu ülkeye girememiÅŸtir. Benim kanaatim ÅŸudur: Onun bu ülkeye sokulmaması, sadece buradaki üç beÅŸ tane siyasi aktörün kararı ile oluÅŸmuÅŸ deÄŸildir. Küresel aktörler onun buraya girmesini uygun görmemiÅŸlerdir. Onun buraya gelmesinin engellenmesi, onun düÅŸünce yapısının burada güç ve iktidar olmasının problem olarak algılandığını göstermektedir. Dolayısıyla onu tanımak, bu ülkede neyin iktidar olmasının emperyalistler tarafından sorun olarak algılandığını tespit etme imkânı vermektedir bize. Bu aynı zamanda emperyalistlerin sorun olarak gördüÄŸü ÅŸeyin, “buranın çıkış yolunun ne olduÄŸu” sorusuna iliÅŸkin bir iÅŸaret olarak da görüldüÄŸünü çıkarabiliriz. Onu tanımak, bu ülkenin sorunlarının neler olduÄŸuna, çözümlerin nerelerde aranması gerektiÄŸine dair ipuçları barındıran bir imkândır. Usul olarak da onun usulü bize ciddi katkılar saÄŸlayacak bir usuldür.
9. PaÅŸa'nın düÅŸünceleri, hem Türkiye'de hem de Türkiye dışı coÄŸrafyalarda yaÅŸayan entellektülleri herÅŸeye raÄŸmen derinden etkilemiÅŸtir. KurtuluÅŸ Kayalı'nın da ifade ettiÄŸi gibi, ''Ülke sorunlarında kopuk olmayan ve sosyal ÅŸartların etkisini önemseyen her tür mütefekkiri etkilediÄŸine örnek olarak M. Akif'i, M. Ä°kbal'i, Pickthall'i, Meryem Cemile'yi, Cemil Meriç'i, Sezai Karakoç'u, Erol Güngör'ü ve Ä°smet Özel'i burada sayabiliriz.
10. Ä°slâm’da TeÅŸkîlât-ı Siyâsiyyeadlı çalışması, ulus-devlet çağına geçiÅŸin kaçınılmazlığını farkederek “yeni durumda ne yapılması gerekir?” sorusuna verilmiÅŸ sistemli bir cevaptır.
PaÅŸa'nın kitabını Yeni Mısır'a ithaf etmesi de, 'yeni durumda ne yapmak gerekir?' sorusuna bir cevap teÅŸkil etmesini istediÄŸine dair güçlü bir emare olarak deÄŸerlendirilebilir.
Netice-i Kelâm:
Bir yangın yerine dönmüÅŸ coÄŸrafyamızda, yüz yıl içerisinde beÅŸ milyon kilometrekarelik bir coÄŸrafyadan bugünkü haline gelen bir asitanede sadrazamlık yapan PaÅŸa, zor bir iÅŸi baÅŸararak vakayı düÅŸünce temelinde anlama, temellendirme ve öngörüde bulunmada yüksek bir performans göstermiÅŸtir. Her ÅŸeyi oldukça pratik merkezli ve iktidar öncelikli düÅŸündüÄŸümüz bugünkü vasatımızda Said Halim PaÅŸa'nın bu yönünün çok dikkate alınması gerekmektedir. Özellikle Malta’da sürgünde iken Cemiyet-i Akvam’ın kurulacağı haberleri üzerine, baÅŸta ABD olmak üzere bir çok ülkenin devlet baÅŸkanına gönderdiÄŸi mektubunda bugünlere tuttuÄŸu projeksiyon ÅŸaşırtıcı düzeyde gerçekleri tesbit etmiÅŸtir. Keza yine Malta’da, hayatının son anlarında yazdığı “Ä°slam’da TeÅŸkilat-ı Siyasiye” adlı eseri de, ulusal düzlemde ne yapılması gerektiÄŸi ile ilgili sunulmuÅŸ “ilk proje”dir. Sadece bu iki örnek bile onun ufkunu göstermek için fazlasıyla yeter.
Benim kanaatim, “ulus-devlet çağında müslümanların duruÅŸu ne olmalıdır?” sorusuna ilk sistemli cevap bu kitaptır. Hilafetin ilgası ile ortaya çıkan duruma verilen ilk örgütlü cevap da Åžehid Hasan el- Benna'nın Ä°hvan-ı Müslimin'i kurmasıydı.
Her ikisinin de şehid edilmesini ben kendi adıma manidar buluyorum.
Her iki ÅŸehide de Rabbim'den rahmet ve maÄŸfiret diliyorum.
VAHDETTÄ°N IÅžIK - DÜNYA BÜLTENÄ°
Henüz yorum yapılmamış.