Sosyal Medya

Turan Kışlakçı: Pakistan, Medreseler ve Terörizm

Londra saldırılarının akabinde yine Pakistan'daki medreseler gündeme geldi. 7 Temmuz olaylarının failleri arasında Pakistanlıların bulunması, 11 Eylül saldırıları sonrası dünya gündemine giren Pakistan medreselerini yine tartışmaların odağına taşıdı. Londra'daki saldırının faillerinden birinin Lahor'daki Diyobendi medresesi ekolüne bağlı ?Eşrefiye Medresesi?nde iki ay kaldığı bildirildi. Pakistanlı gencin 8 yıllık bir eğitim sürecine sahip olan ?Eşrefiye Medresesi?ne niçin gittiği, Kur'an-ı Kerim'i öğrenmek mi ya da birini ziyaret için mi, onu bilemiyoruz. Fakat, bazı Batı medyasının veya bizdeki kopyacılarının iddia ettiğinin aksine bu medreselerde hiçbir zaman silahlı eğitim verilmediğini herkes çok iyi biliyor.



Pakistan'ı tanımayan, Pakistan'ın Hindistan kopuÅŸ nedenini bilmeyenler, Batılıların Pakistan medreseleri hakkında ortaya attıkları tüm karalamalara çok rahatlıkla kanabilirler. Böylece Pakistan'daki medreselerin terörü beslediÄŸi ve Vahabi-Selefi doktrinini yaydığı iddiasında da bulunabilirler. Peki öyle mi hakikaten? Bu konudaki takdiri Pakistan'ı çok iyi bilen biri olarak aktaracağım bilgiler ışığında sizin takdirinize bırakacağım. Pakistan medreseleri mevzusuna girmeden önce isterseniz kısaca ?Medrese?nin tanımı ve Ä°slâm tarihindeki yerine de deÄŸinelim.  
 
Medreselerin Ä°slâm tarihindeki yeri  
 
Medrese kelimesi Arapça bir kelimedir. Okumak, öÄŸrenmek, okutmak, öÄŸretmek manasına gelen ?De-re-se? kelimesinden türemiÅŸtir. Kadim dönemlerde okul, üniversite ve kolej manasında kullanılan medrese sözcüÄŸü Farsça, Malayca, Türkçe, Sivahilice gibi birçok Müslüman toplulukların diline geçmiÅŸ ve tüm okullar için kullanılmıştır. Osmanlı döneminde de uzun dönemler mekteb ile birlikte okul karşılığında kullanılan medrese sözcüÄŸü II. Mahmut, döneminde kurulan ibtidai, RüÅŸdiye, Ä°'dadi gibi okulların ardından sadece dini derslerin verildiÄŸi bir mekân manasına hasredilmiÅŸtir. Fakat Cumhuriyetin kuruluÅŸunun ardından bile okul yerine mekteb kullanımı epey devam etmiÅŸtir.  
 
Medrese sözcüÄŸü okul, üniversite ve kolej manasında kullanışının arkaplanı çok eskilere daha doÄŸrusu Emevilere kadar dayanmaktadır. Mısır'da el-Ezher, BaÄŸdat'ta Nizamu'l Mülk, Tunus'ta Zeytune, Fas'ta Kayravan, Endülüs'te Kurtuba, Orta Asya'da Buhara ve Semerkant adıyla kurulan medreselerin yanı sıra Ä°slâmın intiÅŸar ettiÄŸi her yerde ilk önce camiler ve medreseler inÅŸa edilmiÅŸtir. Ve bu medreselerden, Ä°mam-ı Gazaliler, Ä°bn RüÅŸdler, Ä°bn Hazmlar, Farabiler, Ä°bn-i Sinalar, Ebu Hanifeler, Ä°mam-ı Åžafiler, Biruniler, Ä°bn-i Batutalar yetiÅŸmiÅŸtir.
 
Fakat, 18. yüzyılın sonuna gelindiÄŸinde medreseler ifa etmiÅŸ oldukları görevi yeterli düzeyde yerine getirmez oldular. Böylece yavaÅŸ yavaÅŸ kaybolmaya doÄŸru yüz tuttular. Bugün hemen hemen tüm Ä°slâm dünyasında medreseler varlıkları sürdürüyor olsalar bile, ciddi manada maalesef ilim adamı yetiÅŸtiremiyorlar. Tabi bazı medreselerin hâlâ iyi diyebileceÄŸimiz anlamda dersler verip, alimler yetiÅŸtirdiÄŸini de inkar edilemez.
 
Bu kısa giriÅŸin ardından ÅŸimdi Pakistan medreselerini masaya yatırabiliriz.  
 
Pakistan Medreselerinin Kökeni
 
Hint alt kıtasındaki medreselerin tarihi de Emeviler döneminde Ä°slâm'ın bölgeye girmesine kadar gitmektedir. Fakat, bugün batılıların dillerine pelesenk ettikleri Darul'u-Ulum Diyobend ve Brelvi/Barelvi medreselerinin tarihi ise 1800'lü yılların ortalarına dayanmaktadır. Her iki medrese -daha sonra bölgenin en etkin iki ekolü haline gelmiÅŸlerdir- Ä°ngiliz sömürgeciliÄŸine karşı Hint alt kıtasındaki insanlara Ä°slâm'ı ilimleri anlatmak için kurulmuÅŸlardır. Osmanlı devletinden de büyük destek gören bu medreseler, batılıların iddia ettiÄŸi gibi Vahhabi-Selefi düÅŸünce ile hiçbir baÄŸlantısı yoktur. Bilakis koyu bir Hanefi mezhebi taassubuna sahip olan bu ekoller aynı zaman bazı araÅŸtırmacılar tarafından tasavvuf ekolü olarak da kabul edilmektedirler.
 
Brelvi Tarikatı ve Cihad  
 
Brelvi mezhebi/tarikatı 1920'lerde Seyyid Ahmed Brelvi(1876-1831) tarafından kuruldu. Kısa zamanda Hint alt kıtasında dal budak saldı. Brelvilerde tarikat unsurları kendini daha çok gösterir. Bu tarikat içinde hurafeler çok yaygındır. Mezarlara bez, çaput baÄŸlama, yılda bir kez ÅŸeyhlerinin mezarlarında bir hafta süren festival düzenleme ve zikir esnasında bir yerin Hz. Peygamber için boÅŸ bırakılması. Brelviler zikir esnasında Hz. Peygamberin boÅŸ yere oturduÄŸuna inanırlar. Buna benzer daha birçok hurafe inanca sahip Brelvi medreseleri, her nedense terör yuvaları olarak isimlendirilmektedirler. Pakistan uleması, bu ekolün ilk oluÅŸumunda bu tür hurafelere sahip olmadığını fakat daha sonra bu tarikat içinde bu tür unsurların yayıldığını vurguluyorlar. Bugün Amerikalıların ya da Ä°ngilizlerin Brelvilere olan düÅŸmanlıklarının kökeni tarihi olabilir diye düÅŸünüyorum. Çünkü, Hindistan Ä°ngilizlerin sömürgesi altında iken, Brelviler hem Hindistan'da hem de Afganistan'da birçok kez Ä°ngilizlere karşı ayaklanmışlar ve cihad hareketlerine iÅŸtirak etmiÅŸlerdi. Ancak ne acıdır ki, geçmiÅŸte Ä°ngilizlere karşı ayaklanan Brelviler, Afganistan'ın Ruslarlar cihadı esnasında Afganlıları ciddi manada bir destek vermediler. Bilakis cihada karşı bile çıkıyorlardı. Hatta bazı araÅŸtırmacıları Brelvilerin bugün artık cihadın nesh edildiÄŸini ve buna gerek olmadığını medreselerinde okuttuÄŸunu yazmaktadırlar.
 
Daru'l-Ulum Diyobend Ekolü
 
Hind alt kıtasının Ä°ngiliz hakimiyeti yıllarında teÅŸekküle eden en büyük ve köklü ekol, Diobendi ekolüdür. Diyobendilerin bugün Pakistan baÅŸta olmak üzere, Hindistan, Afganistan, BangladeÅŸ, KeÅŸmir ve Güney Afrika'da çok büyük etkinlikleri bulunmaktadır. Diyobend medresesi 30 Mayıs 1866 tarihinde Muhammed Kasım Nanevtevi (1832-1880), ReÅŸid Ahmed Gangohi'nin (1825-1905) öncülüÄŸünde bir grup alim tarafından Delhi'ye 90 mil uzaklıktaki Diobend kasabasında Çatta mescidinde kuruldu. Ä°ngilizlerin siyasi bir oluÅŸuma ve kuruluÅŸa izin vermedikleri bir dönemde kurulan medrese aradan uzun bir zaman geçmeden bütün bölümleri olan mütakamil bir Daru'l-Ulum (üniversite) ÅŸeklini aldı. Ä°lk olarak Çatta mescidinde faaliyet gösteren Diyobend medresesi eÄŸitim programını tatbikteki ciddiyeti ve Hind alt kıtasındaki çeÅŸitli eÄŸilimleri belli ölçüde içinde barındırması sebebiyle büyük ilgi uyandırdı ve zamanla mevcut ÅŸartları içerisinde talepleri karşılayamaz oldu. Darululum Diyobend 230 dershanesi, 400 kadar odası, 8 öÄŸrenci yurdu ve büyük bir kütüphanesi olan bir üniversite haline geldi. Nanevtevi'nin 48 gibi erken bir yaÅŸta vefatı sevenlerini üzdüÄŸü gibi medrese için de büyük bir kayıp oldu. Daru'l-Ulum'un idaresi ondan sonra ReÅŸid Ahmed Gangohi'ye geçti. 1905 yılında onunda vefatıyla medresenin ilk talebi olup on beÅŸ yıldır baÅŸ müderris bulunan Mahmud Hasan (1851-1920)'ın idaresine geçti. Mahmud Hasan'ın zamanında Darululum'un maddi geliÅŸimine paralel olarak eÄŸitim kalitesi de yükseldi. Kısa zamanda ÅŸöhreti tüm islam aleminde duyulan medreseye baÅŸta Afganistan, Türkistan, Orta Asya ve Uzak DoÄŸu olmak üzere pek çok yerden talebe geldi. Mahmud Hasan'ın attığı önemli adımlardan birisi de medrese ile mektebi barıştırmak maksadıyla modern eÄŸitimi temsil eden Aligarh koleji ile hoca ve talebe deÄŸiÅŸimi anlaÅŸması yapmak oldu. Böylece Aligarh'taki dini eksikliÄŸini Diyobend, Diyoben'deki müsbet ilim ve   ingilizce dili eksikliÄŸini de Aligarh karşılayacaktır. Hindistan'da hizmetler sebebiyle Mahmud Hasan'a 'Åžeyhu'l-Hind' ünvanı verilmiÅŸ ve 1919'dan sonra adıyla birlikte bu ünvanı ile anılır olmuÅŸtur.  
 
Daru'l-Ulum'un Osmanlı ile bağları
 
Darülulum Diyobend Osmanlı devletine yönelik baÅŸlatılan Traplusgarp (1911-1912) ve Balkan (1912-1913) savaÅŸlarının yarattığı infial sebebiyle Hindistan'da ingilizlere karşı baÅŸlatılan Hilafet Hareketine katıldı. Hareketin içinde çok aktif olarak yer alan Diyobend uleması, bu yoldaki mücadelesi Ä°ngiliz hakimiyeti sona erip, Pakistan kuruluncaya deÄŸin sürdü. Hilafet hareketi, Türkiye'nin yüzyılın baÅŸlarında zor durumda olduÄŸu bir dönemde, Hind alt kıtasında yaÅŸamış insanlardan maddi anlamda büyük meblaÄŸda bir yardım toplayarak Halide Edip Adıvar aracılığıyla Türkiye'ye gönderdiler. Hala bile ileri gelen Diyobendi uleması Halide Edip Adıvar'ı anıp dururlar. Diyobendiler, Osmanli devleti'ni ilgilendiren milletlerarası her meselede daima Osmanlı devletin tarafını tutmuÅŸlardır. BaÅŸbakanlık Osmanlı arÅŸivi'ndeki belgeler, özellikle Sultan II. Abdülhamid devrinde aradaki iliÅŸkilerin çok iyi olduÄŸunu göstermektedir. Mesela bizzat Abdülhamid'in emriyle Daru'l-uUlum'a Ä°stanbul'dan Arapça ve Farsça yüzlerce el yazması kitap gönderilmiÅŸtir.   
 
Medreseler ve Pakistan'ın Doğuşu
 
Pakistan'daki resmi okullarda ilk, orta, lise ve üniversitelerde okutulan 'Pakistan Studies' adlı kitaplarda, medreselerin Pakistan'ın kuruluÅŸunda oynadığı role büyük yer ayrılır ve medreseler Pakistan'ın Hinduizme karşı varoluÅŸ merkezleri olarak tanımlanırlar. Pakistan devleti kurulmadan önce, darülulum uleması arasında büyük tartışmalar yaÅŸanır, tartışmalar sonunda hareketi ikiye böler. Diyobendi ulemasından bir bölümü Hind alt kıtasının ikiye bölünerek Pakistan adıyla bir devlet kurulmasına karşı iken, diÄŸer bir kısmıda Pakistan devletinin kurulmasından yana idi. Pakistan'ın kurulmasından yana olanlar Cemiyet-i Ulemadan ayrılıp, 1945 yılında Cemiyet-i Ulema-i Ä°slami'yi kurdular. Bu hareketin başına Åžebbir Ahmed el-Osmani geçirildi. Hindistan tarafından kalan Diyobendi Haketine Cemiyet-i Ulema-i Hind, Pakistan'daki harekete ise Cemiyet-i Ulema-i Ä°slam Pakistan adı verildi. 14 AÄŸustos 1947'de Pakistan'ın kuruluÅŸundan sonra Osmani Pakistan parlamentosuna seçildi. 1948 yılında hareketi tekrar tanzim eden Osmani, yapılan bir seçimle tekrar hareketin başına getirildi. Pakistan'ın kurulmasıyla daha rahat bir teÅŸkilatlanma imkanına kavuÅŸan Diyobendi ekolü mensupları Pakistan'ın her bir tarafında medrese ve Darululum açmaya baÅŸladılar. Bu medreseler ve darülulumların bugün onbini bulduÄŸu belirtiliyor. Cemiyet-i Ulema-i Ä°slami'nin kurucusu olan Osmani, 1885 yılında doÄŸdu ve uzun yıllar Åžeyh-ul Hind'den dersler alıp, onun en iyi öÄŸrencileri arasında girdi. Osmani'nin soyunun Hz. Osman (r.a)'ya dayandığı belirtiliyor. 1949 yılında Karaçi'de vefat eden Osmani, Ä°lim ve davetle uÄŸraÅŸmış, geride bir çok eser bırakmıştır. Tefsir-i Osmani, Sahih-i Müslim ÅŸerhi Feth-ül Mülhem, Ä°'cazul Kur'an ve kelam ilmi gibi bir çok deÄŸerli eserler ortaya koymuÅŸtur. Diyobendiler Pakistan'ın kuruluÅŸundan bu yana siyasetle de ilgilenmekte iseler de siyasi sahada çok etkili oldukları söylenemez. Bu ekol mensupları tarafından kurulan ve Mevlana Fazlurrahman el-peÅŸtuni'nin liderliÄŸini yaptığı Cemiye-i Ulema-i Ä°slam pakistan girdiÄŸi seçimlerde ancak bir kaç milletvekilinden fazla milletvekili çıkaramamaktadır. Fazlurrahman bir çok defalar Benazir Butto ile ittifak kurmuÅŸtur.   
 
Daru'l-Ulum'un DüÅŸünce Yapısı  
 
Daru'l-Ulum Diyobend'den veya ÅŸubelerinden mezun olanlara Diyobendi denilmektedir. Ä°slami ilimlerin bütün branÅŸlarıyla ilgilenen Diyobendiler. Hadis ve Fıkıh sahasında olduÄŸu gibi Kur'an ve tefsir sahasında da kayda deÄŸer eserler ortaya koymuÅŸlardır. Daru'l-Ulum'un Arapça ve Farsça birçok yazma eserin bulunduÄŸu yaklaşık 67 bin ciltlik bir kütüphanesi vardır. Diyobend Daru'l-Ulum'un da ders programı olarak molla Nizameddin'in (ö. 1748) düzenlediÄŸi 'ders-i Nizami) bazı deÄŸiÅŸikliklerle uygulanmıştır. Diyobendiler Delhi geleneÄŸinden, özellikle Åžah Veliyyullah ed-Dihlevi ve Seyyid Ahmed Åžehid'den çok etkilenmiÅŸlerdir. Diyobendi ekolü kendisini amelen Ehl-i Sünnet Hanefi, itikaden EÅŸ'ari ve maturidi, meÅŸreben Sufi (ağırlıklı olarak ÇiÅŸti), fikren Veliyyullahi ve Usulen Kasımi olarak takdim etmiÅŸtir. Diyobendilerin içinde bazı ileri gelenleri Hanefi mezhebini taklitte çok aşırı gitmiÅŸ ve taklide ve mezhebcilik üzerine kitaplarının bir kısmı Türkiye'de Ä°hlas yayıncılık tarafından basılıp dağıtılmaktadır. Diyobend ulamasından bazıları Mevdudi'yi, Seyyid Kutup'u ve Ä°bn-i Teymiyye vb. mezhebsizlik ve modernistlikle itham edip tekfir ettikleri de olmuÅŸtur. Tasavvufun bütün kural ve kaideleri bu ekol mensupları tarafından uygulanıyor. 1892 yılından itibaren ilmi tedrise ilaveten bir de Darü'l-Ä°fta (müftülük) ihdas edilmiÅŸtir. Müftülük, Daru'l-Ulum alimlerinin verdiÄŸi fetvaları kontrol eden ve halkın karşılaÅŸtığı dini problemlerin çözümüne yardımcı olan makamdır, verilen fetvalar bir araya toplanarak Fetava-yı Daru'l-Ulum-i Diyobend adıyla yayımlanmıştır. Diyobendiler süreli yayınlara çok önem vermiÅŸ ve 1980 yılına kadar Urduca, Arapça ve Ä°ngilizce dillerinde yüz otuzdan fazla dergi ve gazete neÅŸretmiÅŸlerdir. Son olarak belirtmek gerekirse gerekirse, Diyobendi ekolüne mensup alimler bazı küçük ve mevzi aÅŸarılıkları bir tarafa bırakılırsa Hind alt kıtasında itidali temsil etmiÅŸ, dini ilimler tasavvuf, siyayet, eÄŸitim ve basın sahalarında çok baÅŸarılı hizmet vermiÅŸ bir gruptur.
 
Pakistan Medreselerinin Bugünkü Konumu
 
Pakistan'daki medreseleri anlamak için öncelikle ÅŸunu çok iyi bilmemiz gerekiyor. Birincisi küçük yaÅŸtaki çocuklar elif-ba yani Kur'an-ı Kerim öÄŸretilen yerlere ve bir de Pakistan'ın hükümetinin resmi okul kuramadığı yerlerde camilerin yanın başındaki odalarda kurduÄŸu okullara da medrese denilmektedir. Birincilerine ?Kur'an Okulu? ikincilerine de ?Cami Ä°lk Okulu? adı verilmektedir. ?Cami Ä°lk Okulları?nda yerel cami imamları,   dini derslerin yanı sıra çocuklara Urduca, matematik, coÄŸrafya, fen ve hayat bilgisi dersleri vermektedir. Pakistan'da bugün resmi rakamlara göre sayıları 25 bin olduÄŸu bildirilmektedir. Bunların yanı sıra üst yaÅŸtaki gençlere tefsir, hadis, mantık, kelam, fıkıh ve hafızlık derslerinin verildiÄŸi yani bizim Türkiye'de kullandığımız anlamda Pakistan'da bulunan medreselerin sayısı ise 5'in aÅŸmaktadır. Pakistan EÄŸitim Bakanlığı'nın 2002 verilerine göre, Pakistan'ın Pencap eyaletinde 3155 medrese, Serhad (NWFP) eyaletinde 1776 medrese, Sind eyaletinde 905 medrese ve Belucistan eyaletinde ise 692 medrese bulunmaktadır. Pakistan'daki medreseler ÅŸu ekollere aittir: Diyobendi, Brelvi, Ehl-i Hadis, Selefi ve Åžia. Bu medreselerin yüzde 80'inin Diyobendi ve Brelvi ekollerine ait olduÄŸu belirtilmektedir.  
 
International Crisis Group (ICG)'un 2002 yılında hazırlamış olduÄŸu ?Pakistan: Madrassas, Extremism and the Military? adlı raporda Pakistan'da 1995 yılında medreselerin sayısı 3.906 olarak verilirken, bunun 2000 yılında 7 bine ulaÅŸtığı kaydedilmektedir. Yine bu rapora göre bugün Pakistan'da 10 binin üzerinde medrese olduÄŸu vurgulanmaktadır. Bazı Batı basın-yayın organların ise daha ileri giderek bunların sayısının 30 bin olduÄŸunu ileri sürmektedirler. ICG'nin raporuna göre bu medreselerde 1.2 milyon öÄŸrenci öÄŸrenim görmektedir. Bu arada, Pakistan'ın nüfusunun 130 milyon olduÄŸunu da unutmayalım. Hakikaten ne de çok öÄŸrenci var dimi. Tabi bunlar medrese derken, yukarıda zikrettiÄŸimiz Pakistan'daki tüm medreseleri bu tanım içine sokmaktadırlar.
 
Medreselerde Okutulan Dersler
 
Burada özellikle etrafında tartışmaların yoÄŸun olduÄŸu Diyobendi medreselerinin eÄŸitim müfredatlarına da kısaca bir göz atalım. EÄŸitim ve öÄŸretimini 8 yıl sürdüÄŸü bu medreselerde  yıllara göre okutulan dersler ÅŸunlar:
 
Birinci Yıl: Siyer, Sarf, Nahiv, Arapça Metinler, Tecvid, Kelam.
 
Ä°kinci Yıl: Sarf, Nahiv, Arapça Metinler, Fıkıh, Mantık, Tecvid, Farsça.
 
Üçüncü Yıl: Kur'an ezberi, Fıkıh, Nahiv, Arapça Metinler, Hadis, Tecvid, Hulefa-i RaÅŸidinin Hayatı ve Pakistan Tarihi.
 
Dördüncü Yıl: Kur'an ezberi, Fıkıh, Fıkıh Usulü, BelaÄŸat, Hadis, Mantık, Kelam, Modern Ä°limler, Arap Yarım Adası'nın Tarihi.
 
BeÅŸinci Yıl: Kur'an ezberi, Fıkıh, Fıkıh Usulü, BelaÄŸat, Akaid (Maturidi Akidesi), Mantık, Arapça ve Farça Metinler, Hindistan'da Ä°slam'ın Tarihi.
 
Altıncı Yıl: Kur'an Tefsiri, Fıkıh, Tefsir ve Fıkıh Usulü, Arapça ve Farsça Metinler, Hadis kitaplarına giriÅŸ.
 
Yedinci Yıl: Hadis, Fıkıh, Akaid, Miras Hukuku, Aile Hukuku, Urduca okumalar.
 
Sekizinci Yıl: 10 Hadis kitabı farklı hocaların gözetiminde hızlandırılmış bir ÅŸekilde bir yıl içinde okunup bitirilir.
 
'Ders-e Nizami' olarak isimlendirilen bu sistem Hint alt kıtasında iki yüzyıldır uygulanmaktadır. Farsça geçmiÅŸte bu kıtada Müslümanların kullandığı bir dil olmasından dolayı medreselerde Farsça da öÄŸretilir. Farsça öÄŸretilirken özellikle, Sadi'nin Bostan ve Gülistan'ı ile birlikte Mevlana'nın Mesnevisi gençlere dilerini güzelleÅŸtirmeleri için ezberletilir.
 
11 Eylül olaylarının ardından Amerikan yönetimi, Pakistan'a ülkedeki medreselerin ders sistemini deÄŸiÅŸtirmesi için baskı yapmış ve bunun için büyük bir meblaÄŸ takdim etmiÅŸti. Pakistan hükümeti de medreselerde Fizik, Kimya, Biyoloji, Ä°ngilizce ve Bilgisayar öÄŸrenimini zorunlu hale getirdi. Bu dersler adım adım Hemen hemen tüm medreselerde zorunlu ders haline getirilmek üzere.
 
Pakistan'da Silahlı Eğitim Veren Medreseler!?
 
Pakistan'da medreselerin tarihine kısa bir göz attıktan sonra, ÅŸimdi bunca bilginin üzerine Pakistan'da silahlı eÄŸitim verildiÄŸi söylenen medreseler bahsine gelelim. Peki, hakikaten Pakistan'da silahlı eÄŸitim veren medreseler var mı?
 
80'li yılların ortalarında Ziyaü'l Hak döneminde Pakistan'da yüzlerce medrese kuruldu. Bu medreselerin çoÄŸu Afgan mülteci çocuklarına yönelikti. Bu medreselerin çoÄŸu Pakistan'ın PeÅŸaver ve Pakistan-Afganistan sınırlarında inÅŸa edildi. Bu medreselerin finansmanını, Pakistan yönetimi ile birlikte CIA, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri yaptı. Bu medreselerde ders veren hocalar, Diyonbendi medreselerinden ve Arap ülkelerinden getirilen hocalar aracılığıyla verildi. Dersler yine Hanefi mezhebine göre veriliyordu. Birkaç selefi okulu hariç. Çünkü Afganlılar genelde vahhabileri sevmezler. Bu medreselerde hızlandırılmış eÄŸitim veriliyordu. Ä°ki yıl ya da dört yıllık bir süre içerisine tüm Ä°slami ilimler sıkıştırılıyordu. Burada okuyan öÄŸrencilerin çoÄŸunu Mülteci Afgan çocukları oluÅŸturuyordu. Pakistanlı çok az öÄŸrenci eÄŸitim alıyordu buralarda. Bir de cihad için Afganistan'a gidenler Arapça öÄŸrenmek için bu medreseleri kullanıyordu. Bu medreelerde okuyan gençler yazları Afganistan'a cihada gider. ÖÄŸrenim döneminde ise medreseye dönerlerdi. Bu okullarda dahi silahlı eÄŸitim verilmezdi. Silahlı eÄŸitim almak isteyenler Afganistan içlerine girer orada, Åžah Ahmet Mesud, Gulbettin Hikmetyar, Burhanettin Rabbani, Sayyaf, Müceddidi veya Arap savaÅŸçılardan silahlı eÄŸitim alırlardı. Bu silahlı eÄŸitim kamplarının hemen hepsinde Pakistan istihbaratına ya da baÅŸka istihbaratlara baÄŸlı ÅŸahıslar bulunurdu. Bunlar gelen geçen herkesin ÅŸeceresini çıkarırlardı. Gerekli yerlere bildirirlerdi. Afgan cihadının sona ermesinin ardından Pakistan özellikle 1996-7 yılından itibaren bu medreselerin yüzde 95'ini kapattı. Kalan medreselerde ise sadece Afganlı mollalar, Pakistan hâlâ varlığını sürdüren fakir Afganlı öÄŸrencilere sadece dini dersler vermektedirler. Taliban hareketinin doÄŸuÅŸu ise ayrı bir mevzu daha doÄŸrusu siyasi. Taliban Hareketi Diyobend medresesinde doÄŸdu. Bunun cevabı ise Afganistan'da komÅŸu ülkeler ile birlikte süper güçlerin yıllardır sürdürdükleri hegemonya savaşında bulabiliriz. Konuyu daha fazla uzatıp sizi yormak istemem.
 
Sonuç ya da Hatime
 
Sadece Pakistan deÄŸil tüm Ä°slam dünyasındaki medreselerin reformize edilmesi ve yeniden bu medreselerden Ä°bn RüÅŸtlerin, Ebu Hanifelerin, Ä°bn Sinaların, Farabilerin, Ä°mam-ı Åžafilerin, Ä°bn Hazmların çıkmasını saÄŸlamalıyız. Bu konudaki çalışmaların üç asırdır devam ettiÄŸini biliyoruz. Hindistanlı Ä°slam alimi Åžibli Numani'nin baÅŸlattığı ve kadim medrese ile modern eÄŸitim sistemini mezceden medresinin iyi bir örnek olduÄŸunu fakat bunun daha da geliÅŸtirilmesinden yanayız. Artık medreselerden mezun olanlar Batı Felsefesini ve fiziÄŸini onlardan daha iyi tedkik edip, bu konular üzerinde yorum yapabilir hale gelmelidirler. Bu imkansız deÄŸil. Ancak bu çalışmalar hiçbir zaman ABD'nin baÅŸlattığı reform ile karıştırılmamalı ve bu konuda onlardan hatta Ä°slam ülkelerinden gelecek maddi destekler dahi kabul edilmemelidir. Medreseler kendi kendilerini reformize etmelidir.
 
 
 
Bu yazı 2005 yılında kaleme alınmıştır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.