Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Hayati İnanç: Söz boşa gidince üzülüyor insan

Söz boşa gidince üzülüyor insan bazen.



Bir hâkim (yargıç deniyor ÅŸimdilerde biliyorsunuz) ile sohbet ediyorduk. Güzel ve hikmetli bir hâdise anlattı, kendi başından geçen:
 
Bir tarlanın mülkiyeti dava konusu imiÅŸ. Bermûtad mahallinde keÅŸif yapılıyor. Dava konusu arazinin öteden beri sahiplik durumu, sınırları ve saire belirlenecek; tabii bu meyanda ÅŸahitler de dinlenecek. Bakıyor hakim bey, taraflardan birinin dinletmek üzere hazır ettiÄŸi yaÅŸlı bir ÅŸahit biraz huzursuz. Yani hatır için gerçeÄŸe aykırı beyanda bulunması için hazır edilmiÅŸ, ama bu durumdan fevkalâde hoÅŸnutsuz, kıvranıyor. Tabii her güngörmüÅŸ insan gibi hakim bey de, kendisinden bekleneceÄŸi durumu anlıyor. Hakim bey duruma hakim yani.
 
Bu arada keÅŸif mahalline yakın bir karayolunda seyreden kamyon hemen ileride, keÅŸif heyetinin rahatlıkla görebildikleri ÅŸekilde ani bir kaza ile devriliyor ve birkaç kiÅŸi vefat ediyor. Hakim bey mevzuubahis tanığa hitaben diyor ki: “Bak amca! Dünyanın hükmü iÅŸte bu kadar. Bir anda göçebiliyor insan, ÅŸu veya bu sebeple. Hesap var hesap! Ona göre!”
 
Tabii yerinde söylenmiÅŸ söz yerini buluyor ve adaletin bir sapmaya uÄŸraması önleniyor.
 
Bu noktada ÅŸöyle söyledim: “Yalnız hâkimâne deÄŸil, ilâveten hakîmâne davranmışsınız hakim bey…”
 
(Lütfen uzatma iÅŸaretlerine dikkat! Hayâtî önem taşıyorlar çünkü.”
 
“Artık ne ise” dedi hakim bey ve; hâkim ile hakîm kelimelerinin tazammun ettiÄŸi manâ gözden kaçmıştı; fark etmekle de benim keyfim kaçtı.
 
Hekîm, hâkim ve hakîm kelimelerinin ayrı ayrı ne anlama geldiklerini fark etmeli deÄŸil mi?
 
Hakîmâne (yani hikmetli ÅŸekilde) beytlerin baÅŸlıca ustaları; Nâbî, Hâzık Mehmed, Hersekli Ârif Hikmet, Çelebizâde Âsım, Koca Râgıp PaÅŸa, Ziya PaÅŸa’ dır klasik ÅŸiirimizde. Bunlardan Hersekli ve Çelebizâde’ den bugün bana akîde ÅŸekeri lezzeti veren birkaç beyti dikkatlerinize sunacağım.
 
Bilenler âlem-i kevn ü fesâdın neydiÄŸin Hikmet
Ne fikr-i câh ü ikbâle ne kayd-ı nâme düÅŸmüÅŸdür
 
Kevn : Olma
Kevn ü fesâd : Olma ve bozulma (dünya)
Câh : Rütbe, derece, yüksek mevki
Ä°kbâl : Talih düzgünlüÄŸü (tersi, idbâr)
 
[Dünyanın mahiyetini iyi anlayanlar makam-mevki ve ÅŸöhret kaygısından uzak kalırlar.]
Bilenler âlem-i kevn ü fesâdın selb ü îcâbın
Zevâl-i devlet-i dünyâ ile endûh-gîn olmaz
 
Selb : Zorla, alma; kaldırma; giderme
Zevâl : Sona erme
Endûh-gîn : Gamlı, üzüntülü
 
[Dünyayı iyi anlayanlar, onu kaybetmekle üzülmezler.]
Kemâl-i câha maÄŸrûr olmasın, erbâb-ı ikbâlin
Dem-i idbâr olur kim aybını izhâr eder dünyâ
 
[Yüksek mevki elde edinenler sakın gurura kapılmasınlar ki; kaçınılmaz olan çöküÅŸ vakti geldiÄŸinde, dünya onun kusurlarını açık eder.]
Bu beytler Hersekli Ârif Hikmet’ e ait idi.
 
Åžimdi de Çelebizâde Âsım’ dan bir örnek verelim:
 
Meh-i nev’ bedr olur ammâ kelef gitmez izârından
Olur bir vechile aybı nümâyân ehl-i noksânın
 
Meh-i nev’ : Yeni ay, hilâl
Bedr : Dolunay
Kelef : Yüzdeki benek benek lekeler
Nümâyân : Görünen
 
[Yeni ay, dolunaya döndüÄŸünde yüzündeki izler kaybolmadığı gibi; yüksek mevki ihrâz etse de, eksiklinin eksiÄŸi bir ÅŸekilde kendini gösterir.]
Hani; “sarımsağı gelin etmiÅŸler, altı ayda kokusu çıkmış” der gibi.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.