Kürsü
İbrahim Kiras: Yeniden seçim olsa ne olur?
Follow @dusuncemektebi2
Ä°brahim Kiras- Karar
31Mart yerel seçimlerinde Ä°stanbul sonucunun kabul edilmesi AK Parti açısından çok zor elbette ama bunu kabul etmemenin doÄŸuracağı sakıncalar da küçümsenecek gibi deÄŸil. Dolayısıyla iktidar partisi içinde bu konuda gösterilecek tutum konusunda seçim gecesinden itibaren farklı yaklaşımların ortaya konulmuÅŸ olması normal. Buna bakarak “AK Parti’de farklı kanatlar var” tespiti yapmak doÄŸru olmaz.
Parti içinde farklı çıkarları temsil eden kanatlardan ziyade politika anlayışı olarak -uluslararası iliÅŸkiler literatüründeki anlamıyla- “idealist-realist” bakış açıları farklılaÅŸması olduÄŸunu ileri sürmek de abartılı olur. Ä°ÅŸin aslı, bugün aşırı merkeziyetçi bir anlayışla yönetilen -ve ülkeyi de aynı anlayışla yönetmeye çalışan- iktidar partisinde farklı kanatlardan söz etmek yerine belirli somut konular hakkında farklı tavır önerileri ortaya çıkabileceÄŸinden söz etmek daha mantıklı. Zaten bu anlamda Tayyip ErdoÄŸan’ın zihninde de “iki ayrı kanat” olduÄŸunu görmek zor deÄŸil.
ErdoÄŸan bilhassa ekonomi ve dış politika gibi toplum üzerindeki etkileri hayati olan -ve üstelik hızlı ve somut biçimde görülebilen- iki hassas sektördeki icraatıyla bunu hep gösterdi. Åžartlara göre bazen “idealist” bazen “realist” olarak görülen tavırlar aldı. Bir genelleme yapmak gerekirse, toplumdaki ideolojik-kültürel bazlı taleplere cevap vermek ve bilhassa son zamanlarda kendi kitlesini konsolide edebilmek için “idealist” olarak görülen adımlar atarken devlet gemisinin yüzdürülmesi baÄŸlamında “realist” çizgiden pek ayrılmadı. (Ä°sterseniz realist kelimesini pragmatist diye de okuyabilirsiniz.)
Ancak bugün gelinen noktada -dikkat ederseniz, tırnak içinde kullandığım- bu “idealist” ve “realist” terimleriyle ve bu baÄŸlamdaki diyalojiyle açıklanması zor bir problem var iktidar partisinin önünde. Ä°stanbul seçimi siyasi sonuçları itibarıyla çok önemli elbette ama “rakiplerimiz hile yaptığı için seçimi kaybettik” iddiası da fazlasıyla ciddi sonuçlar doÄŸurabilecek bir kırılganlık taşıyor. Geçen gün de yazdım ama tekrarlamakta fayda var: Bütün diÄŸer problemler bir yana, tek başına seçim gecesi Anadolu Ajansı’nın yaptıkları bile AK Parti adına bir maÄŸduriyet iddiasının toplumda karşılık bulmasını zorlaÅŸtırıyor. Dolayısıyla AK Parti’nin yeniden bir seçim yapılması durumunda oylarını artırma ümidi beslemesi gerçekçi deÄŸil.
***
DiÄŸer taraftan, çözümü 31 Mart’a endekslenmiÅŸ veya ele alınması 31 Mart sonrasına ertelenmiÅŸ birtakım ciddi problemler de var. En baÅŸta ekonomi. Gıda ve enerji baÅŸta olmak üzere bir dizi tüketim kalemindeki fiyatları baskılandırma politikasının daha fazla sürdürülmesinin mümkün görünmediÄŸi ortada. Nitekim bu hafta yavaÅŸ yavaÅŸ zam haberleri çıkmaya baÅŸladı. Daha da önemlisi dövizin artışı ve borsanın düÅŸüÅŸüyle kendini gösteren finansal zafiyetler. Mevcut finans sisteminin olmazsa olmazı olan dış sermaye giriÅŸinin azalması ekonomi çevrelerinde alarm iÅŸareti olarak görülüyor. Seçim sonrasında açıklanan yeni paket de böylesi bir mecburiyet altında daha fazla kemer sıkmaya yönelik bir program olarak deÄŸerlendiriliyor zaten.
Netice itibarıyla, toplumdaki hukuk ve demokrasi hassasiyetinin doÄŸurabileceÄŸi refleksin yanısıra ekonomide hızla kötüleÅŸen ÅŸartlar altında Ä°stanbul’un yeniden bir seçime götürülmesinin nasıl bir sonuç vereceÄŸini kestirmek zor sayılmaz. Elbette muhalefet cephesinin yeniden seçim kararı çıkması halinde bunu boykot etme eÄŸiliminde oluÅŸu bundan bile daha olumsuz bir senaryonun habercisi. Ancak yeniden yapılacak seçimin vatandaÅŸ üzerinde hem duygusal olarak hem de maddi ÅŸartların etkileriyle olumlu bir karşılık bulacağını düÅŸünmek hiç kolay deÄŸil. Seçimin ikinci defa yapılması durumunda farklı bir neticenin alınması da iktidara “sürdürülebilir bir siyasi rahatlık” veremez zaten.
***
Ekonomide yaÅŸanan sorunların paralelinde dış politika sorunları olduÄŸunu da kısaca hatırlatmakta fayda var. Türkiye’de hem finansal iÅŸleyiÅŸin sürdürülmesi hem de güvenlik problemlerine karşı koruma mekanizmalarının çalıştırılması uluslararası iliÅŸkilerden bağımsız ele alınabilecek konular deÄŸil. Bu noktada son zamanlarda Avrupa ülkeleriyle ve ABD ile yaÅŸanan gerginliklere mukabil Rusya ile geliÅŸen iliÅŸkiler önem arz ediyor. Ülkemizin “daha bağımsız” bir dış politika izleyebilmesi muhakkak ki her vatanseverin arzusudur. Ancak Türkiye’nin Batı blokundan uzaklaşıp Avrasya seçeneÄŸine yönelmesi diye tarif edilen bir politikanın mevcudiyeti bile ÅŸüpheli. Çünkü bunun maddi ve rasyonel bir zemini yok. Zaten Putin’in de bizim blok deÄŸiÅŸtirmemizden en ufak bir ümidi olsaydı füze satın aldığımız Rusya’ya domates satmakta güçlük çekmememiz gerekirdi.
Keza Suriye’de bile iki ülkenin çıkar öncelikleri arasındaki çeliÅŸkiler giderilebilmiÅŸ deÄŸil ki dış ticaretimizin yarısını gerçekleÅŸtirdiÄŸimiz AB ülkelerine karşı veya jeopolitik zorunluklarla ittifak iliÅŸkisi içinde olduÄŸumuz ABD’ye karşı Rusya’nın dostluÄŸuna güvenelim. Muhtemelen Kremlin’in gördüÄŸünü Beyaz Saray da görüyor ki F-35 ve S-400 meselesini adeta bir sopa gibi üstümüzde sallıyor.
Batı açısından her halükârda vazgeçilemez nitelikleri dolayısıyla Türkiye’nin bu sıkıntılardan kurtulması elbette zor deÄŸil ama yaÅŸananların bir maliyetinin olduÄŸu ve kısa sürede bir çözüm geliÅŸtirilemezse bu maliyetin karşılanmasının giderek zorlaÅŸacağı ve asıl önemlisi bunun toplumsal ve siyasi sonuçlarının olabileceÄŸi de unutulmamalı.
Henüz yorum yapılmamış.