Güncel
Gökhan Özcan: Metruk bir ev gibi, çok uzun sürecek bir yıkılışı, çöküşü, devrilişi günbegün yaşıyor insanlığımız
Follow @dusuncemektebi2
Gökhan Özcan- Yeni Şafak
Hiç kimse geri kalmak istemiyor, orta yerdeki konuÅŸma dağına kendi sözünü de mutlaka katmak istiyor. Bunu ihtirasla istiyor. Sözün frenlerinin boÅŸaldığı keder verici zamanlardayız. Bu herkesi içine çeken bir felaket... Sözlerle ateÅŸini harladığımız devasa bir yangın... AÄŸzımızdan çıkacak herhangi bir sözü durdurursak dünya eksik kalır sanıyoruz. KonuÅŸarak anlamı çoÄŸaltmıyoruz oysa, anlamsızlığı büyütüyoruz. Bu konuÅŸma bağımlılığıyla anlama bir ÅŸey katma ÅŸansı kalmadı neredeyse hiç kimsenin. Esasen kimsenin kimseyi dinlediÄŸi de yok. Bir uÄŸultu kopuyor sürekli orada burada. Merhameti olmayan, ÅŸefkati olmayan, muhabbeti olmayan, hatta daha kötüsü hakikati olmayan sözlerin gün geçtikçe vahÅŸileÅŸen kör dövüÅŸü... Haklılığına inanarak keskinleÅŸtirilmiÅŸ kelimelerle vuruÅŸan, birbirine ölümcül yaralar açan insanlarla dolu hayat meydanı... Ve ne kadar acıklı ki, doÄŸru neyse bulunsun diye sürdürüyoruz neredeyse hepimiz bu sözel itiÅŸ kakışı.
“Seni duymamı istiyorsan konuÅŸmayı bırak!” diyor, ‘BekleyiÅŸ UnutuÅŸ’ kitabında Maurice Blanchot.
Artık birbirimizin sözlerinden öÄŸrenebileceÄŸimiz bir ÅŸey kaldı mı? Birbirimizin insanlığında dokunabileceÄŸimiz bir yer var mı? Artık zihnimizde, kalbimizde, içimizde baÅŸka insanlara gerçekten yer var mı? Hepimiz dünyayı kendimizle doldurmaya çalışıyoruz çünkü. Her sözümüz dünyada söylenen son söz olsun istiyoruz. Her söylediÄŸimizle meselelerin aradığı anafikrini bulmasını, oradan öteye hiç kimsenin geçmemesini bekliyoruz. Hayır bunu yüksek sesle söylemiyoruz, dünyaya ilan etmiyoruz ama bu sinsi, bu zehirli, bu çürütücü arzunun içimizin her köÅŸesini adım adım iÅŸgal etmesine, bütün benliÄŸimizi ele geçirmesine, uzun zaman içinde güç bela inÅŸa ettiÄŸimiz bütün insanlığı tarumar etmesine ses çıkarmıyor, engel olmuyoruz. Ä°nsan olmak için bir arada tutmaya çalıştığımız her ÅŸey kopuyor, çözülüyor, uzaklaşıyor birbirinden. Metruk bir ev gibi, çok uzun sürecek bir yıkılışı, çöküÅŸü, devriliÅŸi günbegün yaşıyor insanlığımız. Ä°nsan yapısının böyle olduÄŸunu, insanın bir anda çökmediÄŸini, gün gün bir çöküntüyü ömür diye yaÅŸayabildiÄŸini hatırımızda tutmuyoruz. Aslında hiçbir ÅŸey tutmuyoruz hatırımızda. Günlük yaşıyor, her söylenene, her olan bitene, her ortaya getirilmiÅŸ meseleye laf yetiÅŸtirmeye çalışıyoruz.
Ä°nsan ne için konuÅŸur? Meramını ifade etmek için... Bizim meramımız ne? Bizim meramımızın bize ne hayrı var? Bu merama eriÅŸmek için hangi yolları katettik, hangi mesafeleri aldık? Meramımız, insanlığımızda için için kanayan hangi yaraya merhem oluyor? Meramımız anlamını nereden alıyor? MeÅŸruiyetini, doÄŸruluÄŸunu, liyakatini nereden alıyor? Neden meramını anlatmak için yırtınan kalabalıklar dünyaya bir iyilik, bir güzellik, bir ÅŸifa, bir derman getiremiyor? Neden meramlar hiç durmadan birbiriyle çatışıp duruyor? Bütün bu meramları kaideye baÄŸlayacak hakikat nerede? Neden konuÅŸmaya baÅŸlayanların çoÄŸu bir süre sonra hakikati kendi sözlerinde bulmaya baÅŸlıyor ve gözünü bir daha hakikate çevirmez oluyor? Nefsaniyetimizin içimize meram iliÅŸtirmediÄŸinden nasıl bu kadar emin olabiliyoruz?
Evvel zamanda ‘konuÅŸulacak yer’ ve ‘susulacak yer’ diye bir ayrım vardı. Bir insan için ‘susulacak yer’, ‘konuÅŸulacak yer’den çok daha büyük bir ÅŸeydi. KonuÅŸulduÄŸunda anlamı olan ÅŸeyleri söyleyenlerin ortak özelliÄŸi, ‘susulacak yer’i iyi biliyor olmalarıydı. O yüzden az konuÅŸurlar, söylediklerinde sözün hakkını verir, anlama mevzi kazandırırlardı. Åžimdi bir adım geri çekilip bakalım; ÅŸimdi laf çitleyerek her gün bir yenisini yükselttiÄŸimiz ÅŸu konuÅŸma daÄŸlarında sadra ÅŸifa olacak ne var?
Henüz yorum yapılmamış.