Kürsü
Gökhan Özcan: Gideceği yeri unutan bir yol ne hisseder?
Follow @dusuncemektebi2
Gökhan Özcan- Yeni Şafak
DoÄŸrunun ne olduÄŸunu bulmak ve bilmek yolunda gayret göstermek her durumda hepimiz için hayatın en temel gayesi olmalıdır. Ä°nsan olmanın gereÄŸi budur. Bu arayışın birinci kuralı ise ‘doÄŸru’nun kiÅŸiden kiÅŸiye deÄŸiÅŸmeyen, bütün kiÅŸileri aÅŸan, hepsinin üstünde bağımsız bir karakteri bulunduÄŸunu kavramaktır. Dolayısıyla kiÅŸi doÄŸruyu bulmak için kendisini, kendisine doÄŸru geleni, doÄŸru olması iÅŸine yarayanı deÄŸil, aleyhine olacak bile olsa, hoÅŸuna gitmeyecek bile olsa, iÅŸine gelmeyecek bile olsa dosdoÄŸru olanı aramak zorundadır. Aksine gitmek, gerekçesi her ne olursa olsun kiÅŸiyi ve nihayetinde topluluÄŸu yanlışa götürür. Kısa vadede ya da uzun vadede... KiÅŸi ya da topluluk, sadık kalacağı bir doÄŸrusu, bir doÄŸruluÄŸu olmadan çıkacağı yolda, varılabilecek hiçbir hayırlı varış noktası bulamadığını, bulamayacağını er ya da geç görecek, anlayacaktır. Yanlış yoldan doÄŸru menzile varılmaz. Bunun aksi mümkün deÄŸildir. Bu gerçek bugün anlaşılmıyorsa, yarın mutlaka anlaşılacaktır. Yolun uzadığı olur, zaman zaman yanlışın küçük kazanımların ardına kendine gizlediÄŸi tecrübeler yaÅŸanır; ama netice deÄŸiÅŸmez, gerçek yalanı yener, yanlış yanlışlığıyla kalır. Ä°ÅŸin kötüsü; kendi doÄŸrularını doÄŸrunun kendisi belleyip yanlışa doÄŸru gitmekte, geri dönüp doÄŸruyu aramak için yeterli mecal ve vakit kalmayıncaya kadar ısrarla sürdürmektir.
“Ay doÄŸmuyorsa yüzüne/ güneÅŸ vurmuyorsa pencerene/ kabahati ne güneÅŸte ne de ayda ara/ gözlerindeki perdeyi arala” buyurmuÅŸ Hazreti Mevlânâ.
DoÄŸrunun ne olduÄŸu insan bu aleme gelmeden önce de belliydi. Tabiatıyla her doÄŸan insanın doÄŸruyu yeniden icat etmesine lüzum yoktur. DoÄŸruyu samimiyetle ararsanız, Allah nasip eder, bulursunuz. BulduÄŸunuzda teslim olursunuz. O size teslim olmaz. Onu kesip biçip istediÄŸiniz kılığa, biçime, tarife sokamazsınız. Yaparsanız elinizde kalan ÅŸeyin doÄŸruyla bir ilgisi olmaz, o ÅŸey sadece gafletinizdir.
“Modern dönemdeki varlığın hakikatini anlama çabamız aynı zamanda varlığın üzerinde egemenlik kurma çabasıyla beraber gidiyor” diyor Abdurrahman Arslan. DüÅŸünmeliyiz bunun üstünde, hepimiz, özellikle, doÄŸruyu sürekli cebinde taşıdığını düÅŸünenlerimiz...
Hattat, sadece kamışı deÄŸil, elini doÄŸruya alıştırana denir. Bu meziyetin kazanılması için, görünüÅŸte el, esasta kalp ve zihin çok uzun zaman doÄŸru çizgi üzerinde temrinler yapar. Ancak, el istikrar kazanır, kalp ve zihinle doÄŸrunun izinde bir olur, kiÅŸi o dem terbiye olmuÅŸ olur. Ancak doÄŸruyla terbiye olan kiÅŸiye hattat denir. Ancak o hattat, Allah’ın lûtfuyla kağıdın üstüne konmuÅŸ noktayı çizgileÅŸtirerek nice mânâya rivayet eder, mürekkebi hüsn-i hatta dönüÅŸtürür.
Lisanınızda her kelimenin hangi harflerden müteÅŸekkil olduÄŸu bellidir. O harflerden birini deÄŸiÅŸtirirseniz, kelime bozulur, tanınması, ne ifade ettiÄŸinin anlaşılması zorlaşır. Birden fazla harfi baÅŸka harflerle deÄŸiÅŸtirirseniz, o kelime artık tanınmaz hale gelir, anlamını yitirir. Anlaşılır, kabul edilebilir, birbirine baÄŸlanabilir ifadeler için kelimelerin bütünlüÄŸüne saygı göstermeniz gerekir. Ve elbet, harflerin kelime olma yolunda kurduÄŸu düzene, intizama...
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; gideceÄŸi yeri unutan bir yol ne hisseder?
“BoÅŸuna mürekkebi telef etme” dedi meczup, “eÄŸri kalemle doÄŸru çizgi çizilmez!”
Henüz yorum yapılmamış.