Kürsü
Mustafa Kutlu/ Talim-terbiye
Follow @dusuncemektebi2
Mustafa Kutlu- Yeni Åžafak
''Talim-Terbiye” her ne kadar “eÄŸitim-öÄŸretim” kelimeleriyle karşılandıysa da bakanlıkta hâlâ bir önemli dairenin adıdır. Nedir peki?
EÄŸitim: 1. EÄŸitmek iÅŸi, terbiye. 2. Tahsil ve terbiye, maarif, talim gibi mânaları karşılayacak ÅŸekilde kullanılmaktadır.
ÖÄŸretim: 1. ÖÄŸretmek fiili, tedris. 2. Bir iÅŸi öÄŸrenmek veya bir iÅŸe alışmak için yapılan çalışma, talim. 3. Tahsil kademelerinden her biri, talim. (D. Mehmet DoÄŸan, Büyük Türkçe Sözlük).
Kelimelerin kökünde dinî bir muhteva bulunuyor. “EÄŸitim ÅŸart” dediÄŸimizde, esasen “din eÄŸitimi”ni öne almalıyız. Böylece “Ahlâk Nizamı”nın temeli atılmış, çatısı çatılmış olacak.
Bu bahiste sözü Ä°smail Kara’ya bırakıyorum:
“Bugün çok dar bir anlamda, büyük ölçüde sade-düz (ve bir miktar ideolojik yani dar) bilgi aktarımı ile sınırlı olarak kullandığımız din eÄŸitiminin tarihteki karşılığı taleb-i ilmdir yani ilim talebi. Medrese talebelerine talebe-i ulûm denilmesi de bununla alakalı. Taleb-i ilm herhalde bir terim olarak ilk defa hadis dinlemek, öÄŸrenmek, yazmak, hıfzetmek için yapılan çalışmaları ve seferleri anlatmak için kullanılmıştır.
Ä°lmin insanüstü seviyesi Yüce Allah’ta temerküz eder. Gerçek ve mutlak âlim odur ve o seviyede bütün ilimler ve bilgiler aynı anlamdadır, eÅŸittir. Bir baÅŸka deyiÅŸle “dinî”dir. Ä°nsan seviyesinin kendine mahsus hususiyetleri ve meziyetleri olmakla beraber üst irtibat noktası Cenabı Allah’ın ilmidir. Melekler (Cebrail) ve peygamberler Allah’ın ilmi ile insanların ilmi arasında bir yerde, aktarıcı, yorumcu ve tatbik edici, yol gösterici bir konumda olmakla beraber bu durum bazı (ilâhî) bilgilerin insana doÄŸrudan veya dolaylı yollarla (rüya, keÅŸif, ilham...) gelmesine mani deÄŸildir.
Ä°slâm tarihindeki eÄŸitim kurumlarının, eÄŸitim tarzının ve üslubunun merkezi, ilk nüvesi, ilk örneÄŸi kabul edilen suffe Medine’de, Mescid-i Nebevi’nin içinde, sayıları deÄŸiÅŸen sahabilerden (ashab-ı suffe) oluÅŸmaktaydı. ÇoÄŸu fakirdi, mescitte kalıyorlardı, hafızlık yapıyorlardı, Peygamber Efendimiz’in ilgisi, himayesi altında idiler. Daha sonra bir hocanın etrafında “halka” (hilal ve yıldız) halinde ders görmenin ilk örnekleri de burada teÅŸekkül etmiÅŸ olmalıdır. Medresenin, tekkenin, sıbyan mektebinin, muvvakıthanenin, ÅŸifahanenin... bütün eÄŸitim-öÄŸretim kurumlarının caminin-mescidin içinde-etrafında teÅŸekkül etmesi de yine bu ilk örnekten doÄŸup geliÅŸmiÅŸtir.
Modern düÅŸüncenin katılaÅŸtırdığı dini eÄŸitim-laik eÄŸitim (dini ilimler-akli/beÅŸeri ilimler) ayırımlarının Ä°slâm dini ve kültüründe felsefi olarak hiçbir karşılığı yoktur. Ancak ilimlerin tasnifinde, mezhep ve meÅŸreplerin tarifinde teknik bir anlamları olabilir. Bu üst çerçeveyi akılda tutmak ÅŸartıyla bugün için yine de “din eÄŸitimi” çerçevesinde, Türkiye’deki tecrübeleri merkeze alarak bazı hususların altı çizilebilir.
Daha iÅŸin başında teknik mânada din eÄŸitimi ile din kültürü eÄŸitimini birbirinden ayırarak yola koyulmak uygun olabilir.
Din eÄŸitimi-öÄŸretimi hem muhtevası, dili-üslubu ve mantığı hem de ÅŸekli ÅŸemaili (kılık kıyafeti, oturma biçimi, hürmet ifadeleri) ve maksadı itibariyle dinî, dine, dinin ahlâk ve edep kurallarına uygun ve din için olan eÄŸitimdir. Maksadı kademeli olarak dinî bilgileri, dinî yaÅŸamayı bilmek, anlamak, kavramak, hissetmek, yaÅŸamak, tesahüp etmek, öÄŸretmek (tebliÄŸ ve irÅŸad etmek), Müslüman cemaatın içinde yer almak, dünya ve ahiret saadetini kazanmaya çalışmaktır.
Din âlimleri (ulema), din görevlileri, tebliÄŸ ve irÅŸat hizmetleri yapacak olanlar (imamlar, hatipler, vaizler, sohbet halkası sahipleri), irfan sahipleri (arifler, bilgeler, tarikatlarda ÅŸeyh ve halifeler), dindar-mütedeyyin olmak isteyenler böyle bir din eÄŸitimi-öÄŸretimi süreçlerine dahil olmalı, buralardan geçmelidir.
Bu da kademeli olmak zorundadır. Çocuklarınki hissiyat ağırlıklı, büluÄŸ çağı ve sonrasındakilerinki düzenli bilgiye doÄŸru hareket eden, muhakeme ve mukayese merkezli, dini ilimlerle uÄŸraÅŸacak olanlarınki ise hikmet-felsefe düzeyinde olmalıdır.
Din kültürü eÄŸitimi ise Müslüman bir toplumda yaÅŸayan veya çeÅŸitli amaçlarla Müslümanların düÅŸünme biçimlerini, anlayışlarını ve yaÅŸama tarzlarını, pratiklerini öÄŸrenmek, anlamak isteyen insanların alacağı, alması gereken eÄŸitimdir. Dinle, Müslümanlıkla irtibatı hangi düzeyde olursa olsun Müslüman bir toplumda yaÅŸayan kiÅŸilerin, eÄŸitimli insanların kendi toplumunun dini hakkında düzenli bilgileri olmalıdır. Bu kiÅŸiler sosyal bilimlerle, sanat veya tarihle uÄŸraÅŸan yahut öÄŸretmenlik, hakimlik, doktorluk, üst yöneticilik (hatta politikacılık) gibi görevler yapan kiÅŸilerse (yine ÅŸahsî dindarlık veya dinle irtibatlarından bağımsız olarak) belli bir düzeyde din kültürü eÄŸitimi almak mecburiyetinde olmalıdır.”
Bu eÄŸitim bilim ve sanat için de geçerlidir.
Kur’an-ı Kerim’in âyetleri ile Hz. Peygamber’in söz ve uygulamaları yazılı-sözlü bir tebliÄŸ, bir “Ahlâk Nizamı”dır.
EÄŸitim için yine Kur’an’ın emri olarak insanların kâinata-tabiata bakmaları, orada Cenab-ı Hakk’ın âyetlerini görmeleri esastır. Bu hususta onlarca âyet bulunmaktadır.
Bize düÅŸen ÅŸudur: Sun’î ve sanal dünyadan uzaklaşıp, topraÄŸa doÄŸru yola çıkmak. Kalbin sesi ile toprağın türküsü sanayi-endüstri-görüntü ve kibrin getirdiÄŸi refah ile zenginliÄŸin “boÅŸ” olduÄŸunu ihtar ediyor.
Hayfa!
“DiÅŸlerimizin arasındaki ceset” kendi cesedimiz.
“Uyan ey yâreli ÅŸîr-i jeyan bu hâb-ı gafletten”.
“Sanat” için ayrı bir yazı gerekiyor.
Henüz yorum yapılmamış.