Sosyal Medya

Kürsü

Gökhan Özcan- Çıkarıp atamadığımız şeyler

Gökhan Özcan- Yeni Şafak



''Her ÅŸey çok hızlı olup bitiyor artık, peÅŸinden koÅŸtuÄŸum hiçbir ÅŸeye yetiÅŸemiyorum” dedi ayaktaki. “GeçmiÅŸinin ağırlığı bazı insanları yavaÅŸlatıyor” dedi oturan.
 
Her ÅŸeyini kolayca gözden çıkarabilen, onları günü geçmiÅŸ, iÅŸlevi bitmiÅŸ görerek rahatlıkla tedavülden kaldırabilen, eÅŸyayla arasında hiçbir baÄŸ oluÅŸturmayan, bina izin vermeyen insanları anlamak hep zor oldu benim için. Bir süre benimle birlikte yaÅŸayan, hayatımın kıyı köÅŸesinde yer tutan her ÅŸeye alışır ve baÄŸlanırım. YaÅŸadığım ÅŸeylerin pek çoÄŸunu mekanla, eÅŸyayla, bir sürü baÅŸka ayrıntıyla birlikte hatırlarım. Bir evden zorunlu sebeplerle dahi olsa bir baÅŸka eve taşındığımda, hayatımın bir parçasını bir yerlerde bırakıp gidiyormuÅŸum duygusunu üstümden atmam uzun zaman alır. Üstelik eÅŸzamanlı olarak yeni evime de aynı yoÄŸunlukla alışmaya, hatta baÄŸlanmaya baÅŸlamışımdır. Günümüz ÅŸartlarında insanı zorlayan ÅŸeyler bunlar... Mekanların belli sınırları var; hayatınızın bir kısmında sizin adeta bir parçanız olmuÅŸ her ÅŸeyi gittiÄŸiniz yere götürmeniz, baÄŸlandığınız her eÅŸyayı nihayetinde dört duvardan ibaret olan bir evin içine sığdırabilmenize imkan yok. Vazgeçmek gerekiyor bir ÅŸeylerden, ayrılmak ve geride bırakmak... Hayat yeni kurgusuyla sürekli yeni ÅŸeyleri hayatınıza katmaya, bir ÅŸeyler edinmeye zorluyor üstelik sizi. ÇoÄŸu insana eski olandan vazgeçip yeniye, yeni olana, yenilik vaat edene geçmek o kadar da zor bir ÅŸey deÄŸil... Bir çoÄŸu için çok cazip bir deÄŸiÅŸim hatta bu. Takılmıyorlar onlar böyle ÅŸeylere. Benim gibi kolay vazgeçemeyenlerin sayısının gittikçe azaldığı bir gerçek, farkındayım bunun. Belki bizim de deÄŸiÅŸmemiz gerekiyor ama iÅŸin bam teli burada zaten. Bir ÅŸeyleri geride bırakmayanlar aslında deÄŸiÅŸmek, hayatını oluÅŸturan çok parçalı kompozisyonu deÄŸiÅŸtirmek istemeyenler aslında. Eskiyi büyük oranda silerek sürekli yeniyi arayanlar bir yanda... YaÅŸadıklarını geride bırakamayan, yeni ÅŸeylerle doldurmak için ikide bir hafızasını boÅŸaltamayanlar diÄŸer yanda... Kimin daha doÄŸru bir yol tutturduÄŸunu oturup tartışmanın bir yararı olmayacağı aÅŸikar... Çok temel bir yol ayrımına iÅŸaret ediyor bu durum... Sahiplenmek ya da vazgeçebilmek... Esasen bugünün dünyasındaki ahvalimizi anlamaya buradan baÅŸlayabiliriz rahatlıkla.
 
“Çıkacağım hiçbir sokak içimdeki sokakların bana vaat ettiÄŸinden fazlasını veremezdi” diye yazmış Güray Süngü, ‘DüÅŸ KesiÄŸi’nde.
 
Hayatı biriktirmenin, hiçbir parçasını geride bırakmama arzusunun fanilik ÅŸuuruyla çeliÅŸen bir tarafı var mı? Hiç yok denemez. Peki, öncesine sahiplenmediÄŸimiz, hatırasını içinde taşımayı kendimize yük saydığımız bir hayatın bir hikayesi olduÄŸunu söyleyebilir miyiz? O da pek mümkün deÄŸil... Ä°nsanın sancısı biraz da bu iÅŸte; ÅŸu fani dünyadan göz açıp kapayıncaya kadar gelip geçerken, içinde dünyaya sığmayacak bir hikaye biriktirmek, biriktirebilmek!
 
“Ä°nsan yirmi senelik bir kazağı niye atamaz, içine bile giremiyorum neredeyse artık!” dedi adam. “Aslında istesen de o kazağın içinden çıkamadığın için” dedi kadın.
 
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; deli gibi koÅŸuÅŸturan uçarı bir yelkovanın hızına yetiÅŸemeyen biçare akrep ne hisseder?
 
“Sen dünya dönüyor zannedersin” dedi meczup, “o senin başının dönmesidir!”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.