Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Şükrü Hanioğlu: Otoriter ritüel ve söylemleri eleştirmek 'Türklük' karşıtlığı mıdır?

İlköğrenim kurumlarında okutulmasına 1933'te başlanan ve süreç içinde metninde değişimler yapılan "Öğrenci Andı"nın kaldırılması işleminin Danıştay 8. Dairesi tarafından iptal edilmesi değişik açılardan tartışılmaktadır. Şaşırtıcı olan, iki savaş arası dönem otoriterliği ürünü bir metin ve ritüeli savunanların bunlara yönelik eleştirileri "Türklük" ve "Cumhuriyet" karşıtlığı olarak yaftalamalarıdır.



DoÄŸrudan ya da "Ara Güler'in tabutu Türk bayrağına sarıldı, dolayısıyla 'Türküm' ifadesinin yer aldığı öÄŸrenci andına da karşı çıkılmaması gerekir" meâlindeki mugalatât yardımıyla dile getirilen böylesi deÄŸerlendirmeler konunun çarpıtılmasına neden olmaktadır.
Benzer ÅŸekilde tartışmanın öÄŸrenci andı metni yazarının kiÅŸilik, eÄŸitim ve siyasal kariyeri üzerine yoÄŸunlaÅŸması da konunun özünden uzaklaşılmasına yol açmaktadır.
Otoriter ritüel
Ulus-devlet kurma ve millet inÅŸa faaliyetlerinin "iki savaÅŸ arası dönem"de gerçekleÅŸmesi Türkiye'de resmî ideolojiden kimliÄŸe, milliyetçilik tanımından lider kültü yaratılmasına uzanan alanlarda derin tesirler icra etmiÅŸtir.
Kurucu kadronun 1908-1912 dönemi çoÄŸulculuÄŸu yerine 1913-1918 arası fiilî tek parti rejimini sürdürmeyi tercih etmesi de ilerleyen yıllarda Avrupa'da yükselen totaliter rejimlerin yeni "Cumhuriyet"in siyaset ve uygulamaları üzerinde etkili olmasını kolaylaÅŸtırmıştır.
Devlet-parti bütünleÅŸmesi, fizikî antropoloji temelli millet inÅŸa giriÅŸimi, hatadan münezzeh, insanüstü "Åžef" kültü yaratılması, liderin görüÅŸlerinden ideoloji üretilmesi, tarihin, "dünya medeniyetinin kurucu ve yayıcısı, tüm lisanların anası ilk dili konuÅŸan öncü ırk" tezi çerçevesinde araçsallaÅŸtırılması benzeri uygulamalar ağırlıklı olarak iki savaÅŸ arası dönem saÄŸ otoriter/totaliter rejimlerinden esinlenmiÅŸtir.
Dönemin siyasal kadroları içinde Almanya, Ä°talya ve Sovyetler BirliÄŸi'ndeki totaliter kurum ve uygulamaların Türkiye'ye uyarlanmasını isteyenler bilhassa 1930'ların ikinci yarısında ön plana çıkmışlardır. Bunlar arasında yasama organı üzerinde "FaÅŸist Konsey" benzeri bir yapılanma oluÅŸturma gibi talepleri dile getirenler dahi olmuÅŸ, ancak bunlar hayata geçirilmemiÅŸtir.
Bu açıdan deÄŸerlendirildiÄŸinde "ÖÄŸrenci Andı"nın içerik ve biçim açısından iki savaÅŸ arası dönem otoriterliÄŸinin ürünlerinden biri olduÄŸu ortadadır. Ä°lköÄŸrenim çağındaki çocukları askerî düzen içinde toplayarak onlara, bireyin varlığını "kolektif bir yüce varlığa armaÄŸan olarak sunmasını" yücelten bir metni tekrarlatmanın dönem "Almanya ve Ä°talya"sı ile Sovyetler BirliÄŸi'ndeki benzer ritüelleri andırdığı ÅŸüphesizdir.
Orijinal metinde bulunmayan "her ÅŸeyin borçlu olunduÄŸu lidere baÄŸlılık ve onun takipçisi olma" vurgusu ise bir darbe döneminde eklenerek söz konusu benzerlik pekiÅŸtirilmiÅŸtir.
Metni kaleme alan Dr. ReÅŸit Galip'in çocukların anne ve babaları kadar "millet ve budun"a ait olduÄŸunu ileri süren düÅŸüncelerini yansıtan "ÖÄŸrenci Andı," bir "toplumsallaÅŸtırma aracı"ndan ziyade devletin bireyleri otoriterliÄŸi baskın bir ideolojik söylem çerçevesinde ÅŸekillendirmesi gayretinin ürünüdür.
Dolayısıyla "ÖÄŸrenci Andı"nın Büyük Britanya'dan kopuÅŸ ve kapsamlı göçmen kabûlü sonrasında "sadakat"in öncelik kazandığı ABD'de federal ve eyalet düzeyinde uygulanan "sadakat yeminleri"nin (loyalty oaths) uzantısı niteliÄŸindeki "baÄŸlılık vaadi (pledge of allegiance)" ile karşılaÅŸtırmak anlamlı deÄŸildir.
Okullara bayrak asılması hareketi örgütleyicilerinden Francis Bellamy'nin 1892'de kaleme aldığı söz konusu metin "herkes için özgürlük ve adalet" talebini dile getirerek "bayrak" ve "millet"e atıfta bulunduÄŸu gibi ritüeli de militer bir töreni andırmaz.
Bunun yanı sıra "baÄŸlılık vaadi," bilhassa "Tanrı" ifadesinin metne eklenmesi sonrasında, çoÄŸunluÄŸu eyalet yüksek mahkemeleri ve Anayasa Mahkemesi'ne havale olunan itirazların konusu olmuÅŸtur. Hawaii, Iowa, Wyoming benzeri eyaletler "vaat"in uygulanmasını zorunlu kılmamış, Anayasa Mahkemesi ise öÄŸrencilerin "Amerikan bayrağını selamlama ve baÄŸlılık vaadi okumaya mecbur tutulamayacakları," bunun "ifade özgürlüÄŸü ile çeliÅŸeceÄŸi"ni 1943'te karara baÄŸlamıştır.
Kutsal emanet mi?
Türkiye'de Erken Cumhuriyet uygulamaları ile o dönemde "icat edilen gelenekler"in kutsanması alanında toptancı yaklaşımın benimsenmesi "ÖÄŸrenci Andı" benzeri otoriter ritüellere meÅŸruiyet zırhı ve dokunulmazlık saÄŸlamaktadır.
Ä°lköÄŸrenim çağındaki çocuklara militer görünümlü ritüeller aracılığıyla "ne oldukları," "hayattaki hedeflerinin neler olduÄŸu" ve "kimin izinde yürümeleri gerektiÄŸi" üzerine "zorunlu" ant içtirmek, "bunların niteliÄŸinden/ kiÅŸiliÄŸinden bağımsız olarak," anlamlı ve çoÄŸulcu toplum ile uyumlu deÄŸildir.
"ÖÄŸrenci Andı"nın "birey"i kolektif varlık içinde "eritme" hedefli içeriÄŸi böylesi bir uygulamayı daha da sorunlu hale getirmektedir.
Erken Cumhuriyet döneminde "icat edilen tüm gelenekler"in, geliÅŸtirilen her türlü tezin ve uygulanan bütün siyasetlerin "kutsal ve dokunulamaz" birer "emanet" olduÄŸunu düÅŸünmek dogmatik bir altın çaÄŸlaÅŸtırmanın ürünüdür. Bu yaklaşım katı biçimde benimsense hâlâ tek parti rejimini sürdürmemiz, "Åžeflik" kurumunu muhafaza etmemiz, millet tanımını fizikî antropoloji temelinde yapmamız, öÄŸrencilere Türk Tarih ve Dil Tezleri'nin varsayımlarını benimsettirmemiz gerekirdi.
ÇoÄŸulcu bir demokraside bunlar sürdürülemeyeceÄŸi gibi "ÖÄŸrenci Andı" benzeri otoriter bir ritüel ile çocuklara "zorunlu yemin" ettirilmesi de hayata geçirilemez. Bu uygulamanın Erken Cumhuriyet döneminde baÅŸlatılmış olması onun devamını gerekli kılmaz.
Ä°ki savaÅŸ arası dönem otoriterliÄŸi ürünü ritüelleri eleÅŸtirmenin, bunların çoÄŸulcu toplumda yeri olamayacağını vurgulamanın "Türklük" ve "Cumhuriyet" düÅŸmanlığı olarak yorumlanması ciddî bir kavram kargaÅŸasıdır.
Bu tür uygulamaları tenkit, anılan kavramlara karşıtlık anlamına gelmediÄŸi gibi siyasal sosyalleÅŸtirmenin yapılmadığı bir toplum talebini de dile getirmez.
Buna karşılık, toplumsallaÅŸtırmanın militer törenler aracılığı ve otoriter ideolojilerin kimliklendirme, yaÅŸam hedefi dayatma ve bireyi kolektif varlık içinde eritme yaklaşımları çerçevesinde hayata geçirilmesinin fazlasıyla sorunlu olduÄŸunu vurgulamak gereklidir.
Bunlar yerine çocukları devletin ideolojik tercihleri çerçevesinde dilediÄŸince yoÄŸuracağı malzeme olarak görmeyerek, "özgür bireyler" olarak hayata hazırlamayı hedefleyen, deÄŸiÅŸik alanlarda seçimi onlar ile ailelerine bırakan, "hukukun üstünlüÄŸü," "eÅŸit vatandaÅŸlık" ve "çoÄŸulculuk kültürü"nü ön plana çıkartan toplumsallaÅŸtırma siyasetlerinin benimsenmesi yararlı olacaktır.
 
Sabah ArÅŸiv

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.