Özel / Analiz Haber
Mustafa Özel: Huzur İslam’da Ama Müslümanlar Huzursuz
Follow @dusuncemektebi2
Müslüman/İslamcı câmianın yirmi otuz yıl öncesine kıyasla daha kültürlü, daha eğitimli, daha donanımlı olmasına rağmen çok endişeli, çok tedirgin, çok huzursuz olmasını nasıl anlamalı, nasıl yorumlamalıyız? Ne oldu da böyle oldu? Neden bu hale gelindi? Bu bağlamda sorular çoğaltılabilir.
12 Eylül 1980 öncesinde duvarlara, daha sonraki yıllarda araçların arkasına yazılan bir slogan vardı: “Huzur Ä°slam’da”. Bununla müslüman olanların huzur içinde yaÅŸayacakları ileri sürülürdü. Ä°slam, böyle bir iddiayı içinde barındırırdı. Ancak ona mensup olduÄŸunu ileri sürenler, ona tâbi olmalarından dolayı huzura, dinginliÄŸe, sükûnete erebiliyorlar mı? Bu önemli bir soru. Soruyu genel toplum kesimlerini istisna ederek daha açık olarak ÅŸöyle soralım: “Ä°slam’ı kendilerine bir dert, bir mesele edinmiÅŸ kesim ve çevreler içinde Müslümanlığının hazzını, lezzetini, tadını yaÅŸayanların oranı ne kadardır? Bu hal, diÄŸer toplum kesimlerini ne oranda etkilemektedir?”
Müslüman/Ä°slamcı câmianın yirmi otuz yıl öncesine kıyasla daha kültürlü, daha eÄŸitimli, daha donanımlı olmasına raÄŸmen çok endiÅŸeli, çok tedirgin, çok huzursuz olmasını nasıl anlamalı, nasıl yorumlamalıyız? Ne oldu da böyle oldu? Neden bu hale gelindi? Bu baÄŸlamda sorular çoÄŸaltılabilir. Ortada bir sorun var. Ertelenmesi, ötelenmesi imkânsız bir sorun. Ä°slamî bir çevrenin içinde veya yakınında bulunmuÅŸ, yaÅŸamış gençlere, insanlara ne oluyor?
Öncelikle ÅŸunun altını kalınca çizmek lazım: Türkiye toplumu, bütünüyle bir deÄŸiÅŸim geçirmektedir: Kentlisi köylüsü, erkeÄŸi kadını, genci yaÅŸlısı, okumuÅŸu okumamışı geçmiÅŸte görülmeyen bir toplumsal deÄŸiÅŸim, dönüÅŸüm, baÅŸkalaşım içindedir.
Ülkemiz, son yıllarda artık köylü toplum olmaktan ÅŸehirli olmaya doÄŸru evrilmiÅŸ bulunmaktadır. Ekonomik açıdan yeterli olan köylerde bile göç tahmin edilemeyen oranlara yükselmiÅŸtir. Artık millet toprakla, hayvanla uÄŸraÅŸmak istememekte; en ağır, en olumsuz ÅŸartlarda bile ÅŸehirde çalışmayı, dolayısıyla ÅŸehirde yaÅŸamayı tercih etmektedir. Bunun sosyal, kültürel, psikolojik maliyetini görecek anlayış ve birikimden yoksun olan köylü milleti, yeni hayat alanlarında ferdî ve ailevî olarak tökezlemekte, deÄŸerler çatışması yaÅŸamaktadır. Åžehir hayatı, bir bütün olarak karmaşık bir hayattır. KarmaÅŸanın içinde doÄŸruyu eÄŸriden, güzeli çirkinden, beyazı karadan ayırmak, zorun zorudur. Ä°ÅŸte böyle bir tablo içinde yaÅŸayan insanlar, hayatta en saÄŸlam tutamakları olan dine, Ä°slam’a sarılmaktadır doÄŸal ve zorunlu olarak. Köylerinde edindikleri din eÄŸitimi ile yeni çevrelerinde aldıkları eÄŸitim onları dini anlama ve yaÅŸama konusunda ikileme itmektedir. Hangisinin doÄŸru olduÄŸu meselesi, zihinsel ve davranışsal problemlere yol açmaktadır. Sorunların üstesinden gelemeyen bireyler, aÅŸamadıkları sorunların altında ezilmektedir. Faturayı kendilerine, dini kendilerinden öÄŸrendikleri kiÅŸilere deÄŸil, bir biçimde dinin kendisine çıkarmaktadırlar.
Buradan hemen dini öÄŸreten kiÅŸilere geçebiliriz. Modern zamanların din öÄŸreticileri, duruÅŸ, konum, dil, üslup ve içerik olarak sorun/lu/durlar. BirçoÄŸu kendini dinin vâzıı, dinin koyucusu olarak görmektedir. Dinin, Ä°slam’ın vâzıı, Allah’tır (c.c.). Bir de bu dinin tebliÄŸcisi, anlatıcısı, uygulayıcısı vardır, Efendimiz Muhammed (s.a.v.). Peygamberimizin ahirete irtihalinden bugüne kadar her yerde, her zaman birbirinden farklı, hatta birbirine zıt birçok görüÅŸ ve anlayış ortaya çıkmıştır.
O vakitler bu görüÅŸ ve anlayışlar belli bir seviyedeki kiÅŸiler arasında konuÅŸulur, tartışılırdı. Halkın büyük bir kesimi, bunlardan haberdar olmazdı. Bu meseleler kendilerini ilgilendirmezdi çünkü. Åžimdi tarihte ve günümüzde ele alınan kimi konular her yerde, her ortamda konuÅŸulur oldu. Vatandaşın düzeyi bunları kaldıramadığı için psiko-sosyal sorunlara, rahatsızlıklara yol açtı, açıyor.
Son birkaç yıldır din yorgunluÄŸu, din bezginliÄŸi denen halin mahiyeti budur. Tabii olarak din/Ä°slam, asla ve asla insanları, müntesiplerini yormaz, bezdirmez. Çünkü böyle bir durum, dinin varlık sebebine aykırıdır. Allah’ın gönderdiÄŸi din, huzur, itmi’nan ve sükûnet kaynağıdır. EÄŸer Ä°slam’ın mümessilleri temsilde, tebliÄŸde yetersiz, eksik, donanımsız, birikimsiz ise Müslümanı da, Müslüman olmayanı da yorar, bezdirir.
Ä°slam’ın nasları ile bu nasların yorumları birbirinden iyice tefrik edilemezse, din yorucu ve bezdirici bir kuruma dönüÅŸebilir. Bunun sorumluluÄŸunun kime ait olduÄŸu gayet açıktır. Dinimiz Ä°slam’ın kimsenin korumasına ihtiyacı yoktur. Dinin koruyucusu, o dinin vâzıı, koyucusudur. Bunu elbette kullarından bazıları ile yapmıştır, yapmaktadır ve yapacaktır.
Åžunu unutmamak lazım: Böyle bir nimetle müÅŸerref olan insanın ancak kulluÄŸunu, ÅŸükrünü artırması beklenir. Bugün birçok din anlatıcısı, dini anlatmayı bir ayrıcalık, bir üstünlük aracı olarak görmektedir. Sözel olarak böyle bir ÅŸeyi söyleyene rastlanmaz elbette. Ama davranışsal olarak karşımıza çıkan manzara budur maalesef.
Bu yorum merkezli din anlatımının ve söyleminin vardığı yer, ötekileÅŸtiriciliktir. Anlatıcının, söyleyicinin yorumu tasvip edilmediÄŸinde takınılan tavır, muhatabın dışlanmasıdır. Çünkü doÄŸru tektir, bu da anlatıcının, söyleyicinin doÄŸrusudur. Bu bakış açısı, terminatör bakış açısıdır. Ä°slam düÅŸünce tarihi, zenginliÄŸini ve özgünlüÄŸünü, farklı bakış açılarını, deÄŸiÅŸik yorumları içinde barındırmasından almaktadır. GeçmiÅŸteki zenginlik bugüne taşınamadığı için bu sorunlar yumağı içinde oyalanıp durmaktayız millet olarak. Bu tektipleÅŸtirici tutum, dinle iliÅŸkili insanları dinden, imandan soÄŸutmakta, neticede bu yazının yazılmasına sebep olan yorgunluk ve bezginliÄŸe yol açmaktadır.
Müsamaha bizim tarih, kültür ve geleneÄŸimizin en baÅŸat unsurlarından biridir. Günümüzde bu özellik, çeÅŸitli sebeplerden dolayı yok oldu. Bunu tekrar ihya ve inÅŸa etmek gerekmektedir. Tarihte müslüman olmayan unsurları içinde barındıran, onları taşıyan, onlardan yararlanacak bir kültür var eden Ä°slam âlemi, ÅŸimdi birbirini taşıyamaz hale geldi. Müslüman kardeÅŸini taşıyamayan, ona katlanamayan biri, diÄŸer insanlara, müslüman olmayanlara nasıl bir tutum ve davranış içinde olacaktır? Böyle bir imkân ve ihtimal var mıdır? Bu nahoÅŸ, gayri insanî ve gayri Ä°slamî harekete tanık olan insan, dinden yorulmasın, dinden bezmesin de ne yapsın?
Halkın dinle iliÅŸkilerinin zayıflamasındaki en önemli etkenlerden biri de medyada yapılan tartışmalardır. Burada kullanılan dil ve üslup, dinin huzur veren bir kurum olma özelliÄŸini yok etmektedir. Programlarda yer alan kiÅŸiler, -yazarlar, akademisyenler, araÅŸtırmacılar- duruÅŸ, bakış ve yöntem olarak dinin öÄŸrenilmesi ve anlaşılmasından çok dinin anlaşılmaz, karmaşık, tartışmalı bir alan olduÄŸu algısına sebep olmaktadırlar.
Ekranın dayanılmaz cazibesi, bu tür programlara katılanlar açısından televizyon aracılığıyla tebliÄŸ ve irÅŸad yapmanın zorluÄŸunu görmelerini perdelemektedir. Televizyon, varlığı gereÄŸi ilgi çekmeyi amaçlayan bir araçtır. Reyting denen ÅŸey de onun olmazsa olmazıdır. Televizyon kanalları, program yapımcıları, katılımcılar bir ÅŸeyler kazanırken, tartışma konusu yapılan din maalesef kaybetmektedir. Bu tür programları izleyenlerde kalan izlenim ve etki: boÅŸluk, karmaÅŸa ve zihin bulanıklığıdır.
Günümüzü, geçmiÅŸten farklı kılan unsurlardan biri de herkesin rahatlıkla kabul edebileceÄŸi üzere, internettir. Ä°nsanın ürettiÄŸi iyi-kötü, güzel-çirkin, doÄŸru-yanlış her ÅŸeyin kolayca eriÅŸilebildiÄŸi bir vasat olan internet ortamındaki malumat yığını, yeterli bilgi ve donanıma sahip olmayan kiÅŸilerin zihinlerini darmadağın etmektedir. Åžurası bir gerçektir ki sadece sistematik bilgi, insana fayda saÄŸlar, kimlik ve kiÅŸilik kazandırır. Belli bir düzen içinde edinilmeyen bilgi, insanı aptallaÅŸtırır, uzun vadede fayda yerine zarar verir. Özellikle dinî bilgi söz konusu olunca bu, daha büyük ehemmiyet arz eder.
HuzursuzluÄŸun sebeplerinden biri de yaÅŸça, bilgice büyük olanların çevrelerine karşı olumsuz, yersiz, bazen kaba, sert tutum ve davranışlarıdır. Bu durum kimi zaman, baskıya dönüÅŸebilmektedir. Unutulan ÅŸey ÅŸudur: öÄŸrenilen-öÄŸretilen bilginin davranışa dönüÅŸmesi zaman isteyen bir hadisedir. Daha doÄŸrusu bu bir süreçtir ve sürecin ne zaman tamamlanacağı, kiÅŸilerin elinde deÄŸildir. Ä°stendik davranışlar öyle kolay gerçekleÅŸmez. Gün, hafta, ay deÄŸil, bazen yıl/lar alabilir. O bakımdan ebeveynler, öÄŸreticiler birçok ÅŸeyin zamanla olacağını dikkate almalı, çocukların, öÄŸrencilerin bir sürece ihtiyaç duyduklarını görmelidirler.
Bir cümleyle ÅŸunu da ifade edelim: Genel manada dini öÄŸrenmeye çalışanlar, dini öÄŸretenlerin hayatlarındaki çeliÅŸkileri gördüklerinde deÄŸiÅŸik kırılmalar, kopmalar yaÅŸamaktadırlar.
Temsil ve tebliÄŸ konumunda olanlar, temsil ve tebliÄŸ etmeye çalıştıkları dine leke bulaÅŸtırmamaya özen göstermelidirler.
Yörünge Dergisi
Henüz yorum yapılmamış.