Sosyal Medya

Kürsü

İbrahim Kiras- AK Parti’nin iktidar paradoksu

Ä°brahim Kiras- Karar



AK Parti 17 yıldır iktidarda ama iktidarın mahiyeti 17 yıldır aynı deÄŸil. AK Parti’nin 17 yıl önceki iktidarı bugüne nazaran “daha az” bir iktidardı. Çünkü girdiÄŸi ilk seçimde aldığı yüzde 34 oyla tek başına hükümet kurmuÅŸ olmasına raÄŸmen iktidarı paylaÅŸması gereken baÅŸka aktörler de vardı denklemde. En baÅŸta sivil ve asker bürokrasi.
 
Ä°ktidara geldiÄŸinde daha önceki bütün sivil siyaset kadrolarının yaptığı gibi bu denklemi deÄŸiÅŸtirmek için mücadele vermek durumunda kalan AK Parti diÄŸerlerinden daha ÅŸanslıydı. Mevcut rejimin artık Türkiye’yi taşıyamaz durumda olduÄŸunu gören baÅŸka toplumsal aktörlerle adı konulmamış bir mutabakat çerçevesinde adı konulmamış bir koalisyon kurdu ve reformcu programını uygulamaya koyuldu. Yargı ve askeriye dışında neredeyse bütün kurumlardan (büyük sermaye çevreleri ve medya da dahil olmak üzere) az ya da çok destek alan bir hükümet vardı. Türkiye’deki demokratik reformları kendi çıkarları bakımından gerekli görüp ellerinden geldiÄŸince destekleyen Avrupa BirliÄŸi ile ABD’nin pozisyonu da içerideki dengeleri etkileyen bir unsurdu.
 
Bununla baÄŸlantılı olarak Türkiye’deki yeni iktidar profili “kendi kimliÄŸini koruyarak modernleÅŸme” yolu arayan OrtadoÄŸulu komÅŸularımızca da “model” olarak algılanmaya baÅŸladı. ABD iÅŸgalinin darmadağın ettiÄŸi Irak’ta siyasi sistemin yeniden tesisi yolunda toplumsal gruplar arasında arabulucu rol üstlenerek imza attığımız diplomatik çözüm veya Ä°srail-Filistin ihtilafında yine arabulucu rolümüzle -daha çok Filistinlilerin lehinde görülen- bir ilerleme saÄŸlayışımız her iki dünyadaki itibarımızı artıran dış politika baÅŸarılarıydı.
 
Dindar bir kadro yönetiminde “kimliÄŸini koruyarak demokratikleÅŸen ülke” görüntümüz bizi Ä°slam dünyasının model ülkesi yaparken, aynı zamanda Ä°slam dünyasındaki bu rolümüz de Batıdaki itibarımızı yükselten bir kaldıraç olmuÅŸtu. DiÄŸer yandan, Ak Parti hükümetlerinin içeride de özellikle saÄŸlık, ulaşım, sosyal politikalar vb. gibi alanlarda ideolojik olmaktan ziyade hizmet odaklı görünen icraatı oylarını artırmaktaydı.
 
***
 
Ülke içindeki belirli güç merkezleriyle iktidarını paylaÅŸarak belirli bir programı uygulamaya çalışan partinin aslında kendisi de bir koalisyon hüviyeti taşıyordu. Farklı kesimleri temsil eden, farklı geçmiÅŸleri olan, farklı alanlarda tecrübe ve donanım sahibi kiÅŸilerden müteÅŸekkil güçlü bir kadro hareketi vardı karşımızda. Tayyip ErdoÄŸan’ın liderliÄŸi neredeyse “eÅŸitler arasında birinci” olarak tebarüz eden ve bu kadronun ahengini saÄŸlamaya yönelik toparlayıcı bir roldü. Ä°ÅŸte bu dönemde hem icraatta hem de siyasi mücadelede kayda deÄŸer baÅŸarılara imza atmıştı AK Parti. Ancak sonraki süreçte iÅŸler tersine gider oldu.
 
Eski rejimin kendi pozisyonunu muhafaza güdüsünün ve toplumdaki geleneksel fay hatlarının tahrikiyle 2007’de baÅŸ gösteren siyasi kriz yeni bir dönemin ilk habercisiydi. AK Parti yönetici elitinin daha önce mesafeli bir iliÅŸki içinde olduÄŸu “Gülen cemaati”nin gayrıresmi iktidar ortağı haline geliÅŸi de bu tarihten itibaren kendini gösteren “siyasi beka” endiÅŸesine dayalı yeni bir yönelim çerçevesinde imkân buldu. Bu dönemde partinin içindeki koalisyon zayıflayıp güçlü liderlik ve merkeziyetçi bir yönetim kendini göstermeye baÅŸlarken dışarıdaki koalisyon ise karakter deÄŸiÅŸtiriyordu.
 
Bu yeni dönemin belli baÅŸlı birkaç dönemeci var… Ä°lki, 2007’deki cumhurbaÅŸkanlığı krizi ve e-muhtıra giriÅŸiminin akabinde baÅŸlatılan Ergenekon süreci ve 2008’deki karşı hamle olarak görülebilecek AK Partiyi kapatma davası.
 
Ä°kinci dönemeç, bu sürecin uzantısı olarak gerçekleÅŸen 2010 referandumuyla birlikte siyasetteki karşıtlıkların toplumsal bir kutuplaÅŸmaya evrilmesinin yolunun açılması.
 
Üçüncüsü, Suriye iç savaşında izlenen politikayla hem demokratik dünyaya entegre olma hedefinin terkedilmesi hem de yine bununla baÄŸlantılı olarak bölgesel model ülke rolünün kaybedilip sonuçta ister istemez “içe dönük” bir siyaset anlayışının benimsenmesi.
 
Dördüncü dönemeç, Gezi Parkı olaylarıdır. Adına ister kutuplaÅŸtırma siyaseti isterse konsolidasyon stratejisi diyelim, AK Parti yönetiminin o günlerde benimsediÄŸi yeni dile toplumun bir kesimindeki tepkinin saÄŸlıksız patlayışı.
 
Gezi olaylarının bir sonucu da iktidar partisinin yönetim modelinde tamamen merkeziyetçi bir karakterin artık geri dönülmez biçimde kendini kabul ettirmesidir.
 
Sonraki süreçte ülkenin hükümet modelinin BaÅŸkanlık rejimine dönüÅŸtürülmesi bu baÄŸlamda deÄŸerlendirilmesi gereken bir geliÅŸme. Hakeza FETÖ’nün 15 Temmuz darbe giriÅŸimi karşısında kamuoyunda oluÅŸan atmosfer de o dönemde daha merkeziyetçi bir siyaset anlayışının kabulü yolunda kolaylaÅŸtırıcı bir faktör oldu. Hükümet sisteminin deÄŸiÅŸtirilmesiyle ilgili referandumun ve ardından cumhurbaÅŸkanlığı seçiminin kazanılması bu atmosfer içinde gerçekleÅŸti.
 
***
 
Bugünkü siyasi tabloda AK Parti elindeki iktidarı en az paylaÅŸtığı bir noktada bulunuyor. Ne askeriye ve yargı gibi eski rejimin patronaj kurumları ne büyük sermaye çevreleri ve medya ne de sivil toplum iktidar denklemi içinde yok artık. Keza parti içinde de liderin hemen arkasındaki sırada oturan, sözü dinlenen ve yetki kullanabilen hiç kimse kalmadı. Mutlak bir iktidar tablosu var karşımızda. Paylaşılmayan, tek bir elde toplanmış olan büyük ve neredeyse sınırsız bir güç.
 
Buna mukabil, nihayetinde ÅŸehirlerimizi yönetecek belediye baÅŸkanlarını belirleyeceÄŸimiz yerel seçim AK Parti’nin tarihinde yeni bir “dönemeç” olma ihtimali taşıyor. Hatta bu seçimi beka meselesi olarak görenler bile var.
 
Bu nasıl oluyor? 17 yıllık iktidar yıpranmasına raÄŸmen oylarını hep artıran veya koruyan, ülkenin hemen her bölgesinde destek bulabilen tek parti olan ve ÅŸu anda elinde ÅŸimdiye kadar hiçbir dönemde görülmemiÅŸ büyüklükte ve muazzam ölçüde bir siyasi güç bulunan AK Parti için bir yerel seçim neden bu kadar önemli olsun? Bu sorunun cevabı yeni sistemde Ä°ktidar olma çıtasının büyük bir özgüvenle yüzde ellinin üzerine çıkartılmış olması.
 
DiÄŸer yandan, bir siyasi partinin devletin bütün organlarını denetleyebilen bir güç olması yanında sivil toplum, sermaye ve medya üzerinde daha önce örneÄŸi görülmemiÅŸ bir hegemonya kurabilmesi bir yanıyla baÅŸarı elbette. Ama diÄŸer yanıyla toplumun itirazlarını, eleÅŸtirilerini veya muhalif güçlerin seslerini duyurma kanallarının kapatılmış olması ciddi bir handikap oluÅŸturuyor. Seçim sandığını toplumdaki rahatsızlıkların ifadesi için tek pencere haline getirmesi önümüzdeki pazar günkü yerel seçimi kendisi açısından riskli bir konuma yerleÅŸtirdi. Paradoks ÅŸurada ki tam da iktidar gücünün hegemon niteliÄŸi yüzünden Ä°stanbul ve Ankara baÅŸta olmak üzere belediye seçimlerinde yaÅŸanabilecek muhtemel bir hezimet AK Partinin siyasi alandaki hakim pozisyonunu sarsabilecek.
 
Ä°ktidarın fazlası zarar diyebiliriz buna. Çünkü iktidarın fazla tezahürü aynı zamanda iktidarın azalmasına veya kaybedilmesine sebep olabilir. Daha az iktidar daha kalıcı bir iktidardır. Daha az iktidar dediÄŸim iktidar gücünün ve sorumluluklarının paylaşılması. Aşırı merkeziyetçi olmayan, kiÅŸiselleÅŸtirilmeyen, dolayısıyla birden fazla aklın katkı verdiÄŸi ve toplumun mümkün olduÄŸunca geniÅŸ bir kesiminin enerjisinin temsil edildiÄŸi bir siyaset daha sürdürülebilir niteliktedir.
 
Ama bir partinin ortak akıl yerine, yani toplumun geniÅŸ kesimlerinin arzu ve beklentilerinin, özellikle de gelecek tahayyüllerinin zemini olmak yerine dar bir çevrenin sıkı denetimine girmesi yukarıda iÅŸaret ettiÄŸimiz paradoksun ortaya çıkmasını gerektiriyor. AK Partinin sorunu da öncelikle bu.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.