Güncel
Mehmet Ocaktan: Kuvvetler ayrılığı olmadan hiçbir sistem işlemez
Follow @dusuncemektebi2
Mehmet Ocaktan- Karar
Modern demokrasilerin saÄŸlıklı bir ÅŸekilde iÅŸlemesinin ve de sürdürülebilir olmasının tek ÅŸartı ‘kuvvetler ayrılığı’nın varlığıdır. Sistemin adı ister parlamenter, isterse baÅŸkanlık olsun kuvvetler ayrılığı ilkesinin iÅŸlemediÄŸi hiçbir devlet yapılanmasının demokratik olması mümkün deÄŸildir.
Çünkü demokratik bir hukuk devletinin vazgeçilmez unsuru olan kuvvetler ayrılığı, devletin “mutlak, en üstün ve sınırsız” iktidarının yasama, yürütme ve yargı organları arasında bölüÅŸtürülmesiyle kurulacağı düÅŸünülen denge ve denetleme sistemi ile eÅŸanlamlıdır. Hiç kuÅŸkusuz böyle bir sistemin asla ihmal edilemez en önemli unsuru ise yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığıdır. Yargı, yasama ve yürütmenin iÅŸlemlerinin hukuka uygun olup olmadığını denetleyebilmek ve gerektiÄŸinde onları frenleyebilmek için tarafsız ve bağımsız olmak durumundadır.
Ä°ÅŸte kuvvetler ayrılığı ilkesi ile denge ve denetleme mekanizmaları, yasamanın üstünlüÄŸü düÅŸüncesini gerçekleÅŸtirir, yürütmenin yasamanın çıkardığı genel normlara tabi kılınmasını saÄŸlar ve en önemlisi de yargıyı bağımsız bir güç olarak inÅŸa ederek devletin faaliyetlerinin denetlenebilirliÄŸi ilkesini inandırıcı hale getirir. Zira yönetimdeki keyfiliÄŸi frenleyebilecek tek mekanizma denge denetlemedir.
***
Türkiye’de yargı bağımsızlığı konusunda güçlü bir geleneÄŸin bulunmadığını, geçmiÅŸte az çok var olan geleneÄŸin de son dönemde büyük ölçüde zaafa uÄŸradığının altını çizmek gerekiyor. Bu çerçevede gerek yargı bağımsızlığı, gerekse kuvvetler ayrılığı konusunda Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi (AÄ°HM) kararları ve Avrupa Konseyi bünyesinde yer alan Venedik Komisyonu’nun tavsiyeleri önemli bir referans oluÅŸturmaktadır.
Yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı gibi evrensel hukuk normlarına dikkat çekmenin bir anlam ifade etmediÄŸinin, hatta bazı çevreler tarafından ‘müstemlekeci’ bir davranış biçimi olarak deÄŸerlendirildiÄŸinin farkındayım. Ancak her ÅŸeye raÄŸmen inatla ve ısrarla hukukun üstünlüÄŸünü ve evrensel hukuk normlarını savunmak durumundayız. Zira sistemimizin adı ne olursa olsun iÅŸleyen bir hukuk sistemi olmadan adaletin tecellisi asla mümkün deÄŸildir. Ä°nsanların inançları, düÅŸünceleri, kimlikleri farklı olabilir, hatta farklı sistem talepleri de olabilir ama onların haklarını, varlıklarını teminat altına alacak olan tek güç hukukun üstünlüÄŸüdür.
Unutmayalım, insanlık tarihi boyunca bütün toplumların, kadim medeniyetlerin farklı biçimlerde de olsa en önemli arayışı hukuk olmuÅŸtur.
Mesela klasik Ä°slam devlet yapılarında, güç dengesi baÄŸlamında ulemanın önemli bir rolü vardı. Ancak ulema, meÅŸruiyet sınırlarını aÅŸmış bir yöneticiyi dizginleyebilecek bir yaptırım gücüne sahip deÄŸildi. Noah Feldman “Ä°slam Devleti” adlı eserinde Richard W. Bulliet ve Patricia Crone’nin görüÅŸlerine dayanarak ÅŸöyle bir deÄŸerlendirmede bulunuyor: “Ulema, esas itibariyle yönetici karşısında acizdi ve bu durumu kaçınılmaz bir gerçeklik olarak kabullenmiÅŸ bulunuyordu. Ne ulema ne de tebaa ‘yöneticileri yasanın gereklerini yerine getirmeye zorlama’ kabiliyetine sahip olmadığından, her ne kadar ÅŸeriatın bir anayasa olarak iÅŸlevi var olsa da, anayasa uygulanabilir olmaktan uzaktı.”
KuÅŸkusuz klasik Ä°slam devletlerinde erdem önemliydi ve bu konuda belli baÅŸarılar da elde edilmiÅŸti. Ancak bunu anayasal bir yönetim olarak nitelemek ne yazık ki mümkün deÄŸildir. Nitekim Din-mitoloji, din felsefesi, dinler tarihi alanında eserleri bulunan Richard W. Bulliet, ulemanın, uygulamada diktatörlüÄŸü önlemede nadiren baÅŸarılı olduÄŸuna dikkat çekmektedir.
Evet klasik Ä°slam devletinde ulema, meÅŸruiyetin tasdiki anlamında anayasal düzende can alıcı önemde bir güç kaynağını temsil ediyordu ancak fiiliyatta bunun bir karşılığı bulunmuyordu. Bu yüzden de yüzyıllara dayanan tecrübeler sonucunda bilimsel bir disiplin haline gelen evrensel hukuk normlarının önemli bir unsuru olan ‘kuvvetler ayrılığı’na ihtiyaç vardır. Çünkü sürdürülebilir bir demokrasinin olmazsa olmaz ÅŸartı, kuvvetler ayrılığıdır.
***
Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki, modern hukukla ilgili prensiplerin altını çizerken bu yaklaşımın Ä°slam hukukunu-Ä°slam fıkhını dışlamak anlamına gelmediÄŸini de belirtmek gerekiyor. Zira modern hukuk da, Ä°slam hukuku da birbirinden çok ayrı disiplinler deÄŸillerdir. Prof. Dr. Kemal Gözler “Hukuk-fıkıh iliÅŸkisi” makalesinde bu konuda çok önemli bir tespitte bulunuyor: “Modern hukukumuzdaki kavram, kurum ve ilkelerin pek çoÄŸunun aynıları veya benzerleri fıkıhta da vardır. Bunun tersi de doÄŸrudur. Fıkıhta kullanılan pek çok kavram, kurum ve ilkelerin aynısı veya denkleri modern hukukumuzda da vardır. Fıkhın modern hukukumuza yapabileceÄŸi pek çok katkı var. Bazı metodoloji sorunları, fıkıhta, modern hukukumuza ve keza Roma hukuku temelli hukuklara göre çok daha geliÅŸmiÅŸ ve çok daha sofistike bir ÅŸekilde incelenmiÅŸ ve çözümlenmiÅŸtir.”
Åžunu açıkça ifade etmek gerekirse; evet gerek modern hukukun, gerekse Ä°slam hukukunun yüzyıllar içinde oluÅŸturduÄŸu tecrübeleri dikkate almak durumundayız. Ancak ÅŸu da bir gerçek ki yüzyıllar öncesinde oluÅŸan fıkıh usulü, maalesef zamanın ruhuyla örtüÅŸen bir deÄŸiÅŸim yaÅŸamamıştır. Oysa son ikiyüz yılda bile modern hukuk biliminde çok önemli geliÅŸmeler ve deÄŸiÅŸimler olmuÅŸtur. Dolayısıyla, günümüz demokrasilerinin modern hukukun kazandırdığı kuvvetler ayrılığı prensibine ÅŸiddetle ihtiyacı vardır.
Henüz yorum yapılmamış.