Milorad Pavic: Hiçbir Sanat Eseri Doğanın Güzelliğini Anlatmak İçin Yeterli Değildir
Thanassis Lallas’ın, Milorad Pavic’in vefatından bir süre önce kendisiyle roman anlayışı, sanatının kaynağı, amacı, anlamı ve atalarının miras bıraktığı etki üzerine şöyleştiğidir.
Dün sizi dikkatle izledim. Tepkileriniz tıpkı bir çocuÄŸun tepkileri gibiydi. Ä°lk bakışta ÅŸimdilerin en önemli Sırp yazarı olduÄŸunuzu anlayamazdım.
Açıkçası bu ÅŸekilde hissediyorum. Dünyaya sanki ilk kez görüyormuÅŸçasına bakmaya çalışıyorum. YaÅŸamaya ve yazmaya devam edebilmek için yazdığım kitapları unutarak etrafımı gözlemlemeye çalışıyorum.
Yazmış olduğunuz kitaplar yazmaya devam etmenize engel teşkil ediyor mu?
EÄŸer yazmış olduÄŸunuz kitapları aklınızdan çıkarmazsanız yenilerini yazamazsınız; çünkü her kitap baÅŸladığınız yere dönmeyi gerektirir.
Bir roman yazarı için romanın başı ve sonu en zor kısımlar olsa gerek.
Romanlarımda başı ve sonu ortadan kaldırmak için elimden geleni yapıyorum. Mesela The Inner Side of the Wind kitabının iki başı var. Kitabı istediÄŸiniz taraftan baÅŸlayarak okuyabiliyorsunuz. Hazar SözlüÄŸü kitabında da hangi hikâyeden isterseniz okumaya oradan baÅŸlayabilirsiniz. Ancak yazarken romanın, giriÅŸ kısmının ardından gelen bütün giriÅŸlerden önce ve sonra okunması gerektiÄŸini aklınızda bulundurmanız gerekiyor. Ben klasik okuma biçiminden, yani başından baÅŸlayıp sonuna kadar okuma zorunluluÄŸundan kaçınmayı bir ÅŸekilde baÅŸardım, en azından ÅŸu ana kadar.
Kitapta birden fazla baÅŸlangıç ve son olunca klasik baÅŸ ve son anlayışını ortadan kaldırmış mı oluyoruz?
Ortadan kaldırmaktan ziyade başı ve sonu, bittabi beraberinde kendimizi, daha özgür hâle getiriyoruz.
Her baÅŸlangıç için bir son olduÄŸuna inanıyor musunuz?
Hayır, bu doğru değil.
Ama yine de “DoÄŸumla baÅŸlayan ölümle biter.” diye bir söz var.
Kesinlikle. Ama kendi hayatımdaki bu tek yönlü gidiÅŸten kaçamadığım için, en azından romanlarımda elimden geldiÄŸince bu gerçekten kaçınmaya çalışıyorum.
Sizce kurgu, insanların hayatın “gerçeklerinden” kaçmak için kullandığı bir silah mıdır?
Gerçek hayatla kurgu arasında kesin sınırlar yoktur. Özgür ruhlu herkes bu iki dünya arasındaki sınırları yok sayabilir. Bir yazar olarak ben bunu sıkça yapıyorum. Ä°ÅŸin doÄŸrusu ben bir yazarın sahip olabileceÄŸi en büyük yeteneÄŸin gerçeklik ve kurguyu tek bir dünya olarak görme seviyesine eriÅŸebilmek olduÄŸuna inanıyorum. Bu noktadan sonra zaten her ÅŸey kendiliÄŸinden olması gerektiÄŸi ÅŸekli alıyor.
Dün sizi izlerken tek yön yollarda trafik akışına ters araba kullandığınızı fark ettim. Korkmuyor musunuz? Trafik akışına ters araba kullanmak oldukça tehlikeli deÄŸil mi?
Uzun zamandır “Yazdıklarının iyi olduÄŸunu ya da sonucun iyi olup insanlar tarafından kabul edileceÄŸini nereden biliyorsun?” diye kendime soruyorum. Çok uzun bir süre en iyisinin en çok sevdiÄŸin ÅŸeyi yazmak olduÄŸunu sanıyordum. Åžimdi bunun doÄŸru olmadığını biliyorum.
Size göre bizi en iyiye götürecek hakikat nedir?
Ben en iyinin, korkunun en üst seviyede olduÄŸu anda ortaya çıkabileceÄŸine inanıyorum. KorktuÄŸumuz bir ÅŸeye yaklaÅŸtıkça, en iyiye de yaklaÅŸmış oluruz. Korku bizi aşırılığa götürür, gerçek aşırılığa. Ancak bu noktada hakikati bulabiliriz. Bunun gibi bir zorluk hakikati bulma yolunda oldukça deÄŸerlidir.
Yani aslında korkunun yaratıcılığı tetiklediÄŸini düÅŸünüyorsunuz.
Kesinlikle. Sadece korku. Korku bizi yönlendirir. Korku bizi doÄŸru biçimde yönlendirir. Tabi bu söylediklerim edebiyat için geçerli.
Sizi baskılayan bir korkunuz var mı?
Hayatım boyunca her türde ve ÅŸekilde korkunun baskısını üzerimde hissettim. Hepsini de birer madalya gibi göÄŸsümün üstünde taşıdım. Aslına bakarsanız korku bir yazarın en kadim dostudur. Åžu anda bile en az çocukluÄŸumda olduÄŸu kadar korkuyorum. Korkum hiç yaÅŸlanmadı. Çocukken yalnızlıktan çok korkardım. Gecenin ortasında bomboÅŸ evde yalnız kalacağım diye korkardım. ÇocukluÄŸumda yaÅŸadığım evin arka bahçesinden korkardım, dün size gösterdiÄŸim ev. Özellikle ışıklar kapandığında arka bahçeden çok korkardım.
Bütün korkularınız evin içine ya da etrafına yoÄŸunlaÅŸmış gibi duruyor.
Belki bu, romanlarımı bir ev inÅŸa edermiÅŸçesine yazmamı açıklayabilir. Belki de bu aÅŸmaya çalıştığım boÅŸ ev korkusu bu yüzden bu denli kalıcı olmuÅŸtur bende. The Inner Side of the Wind romanının iki giriÅŸi ve bir iç avlusu var. Bu kadar çok giriÅŸi ve çıkışı olmasıyla insanları ÅŸaşırtan Hazar SözlüÄŸü de aynı ÅŸekilde kocaman bir ev. Her yerde kapılar var. Nereden girdiÄŸiniz ve nereden çıktığınız sizin isteÄŸinize kalmış.
Babanız ne iÅŸle meÅŸguldü?
Size oldukça garip gelebilir ama babam da ev inÅŸa ediyordu. Gerçek evler. BoÅŸ zamanlarında heykelcilik ve resimle de ilgilenirdi.
Babanız neden heykeltıraş olmamış?
Ä°ki savaÅŸ arasına denk gelen bir zamanda yaÅŸamış; yani anlayacağınız oldukça karlı bir dönemmiÅŸ! Müteahhit olarak çalışmak heykeltıraÅŸ ya da ressam olmaktan daha fazla para getiriyormuÅŸ en azından. Ama inÅŸaat iÅŸinde de çok baÅŸarılı olamadı. En iyi olduÄŸu alan heykelcilikti.
Bütün gün inÅŸaatla meÅŸgul olan birinin eve geldiÄŸinde heykel yapabilmesi nasıl mümkün oluyordu?
Babam binlerce şeyi aynı anda yapabilecek bir adamdı. Belki benden bile daha fazla korkuyordu.
Peki ya anneniz? O ne iÅŸle meÅŸguldü?
Felsefe öÄŸretmeniydi. Su gibi konuÅŸurdu. Aile fertlerimizle, özellikle yaÅŸlı olanlarla ilgili bir sürü farklı hikâye anlatırdı.
Kendinizde fark ettiÄŸiniz babanıza veya annenize benzeyen yanlarınız var mı? BaÅŸka bir deyiÅŸle hangi yönleriniz onlara çekmiÅŸ?
Aslında onlara benzeyen hiçbir yanım yok. Sadece bazen aynaya baktığımda kendimi deÄŸil de babamı görüyormuÅŸ gibi hissediyorum.
Hayatınıza ilham katan birileri var mı?
Atalarım.
Biraz daha açabilir misiniz?
Babamın ailesini kast ediyorum. Son iki yüz yıldır birçok aile üyemiz yazarmış. Ä°lk Pavic eseri on sekizinci yüzyılda basılan bir ÅŸiir kitabıymış. Kendisi Buda’da bir keÅŸiÅŸmiÅŸ. Latince konuÅŸabiliyormuÅŸ, Latincede ve kendi anadilinde kitaplar yazmış. Kendisinden sonra gelen bütün nesillerde de en az bir tane Pavic yazar bulabilirsiniz.
Yazar olmaya karar vermeden önce ne iÅŸle meÅŸguldünüz?
Ben hep yazar olmak istedim. Hâlâ kendi kendime bunu söylediÄŸimi hatırlıyorum. Beni bu alana yönlendiren ilk ÅŸey içinde bulunduÄŸum çevreydi sanırım, çünkü büyürken etrafım hep yazarlarla çevriliydi.
Hayranı olduÄŸunuz ilk yazarı hatırlıyor musunuz? Kendi kendinize “ben de onun gibi olacağım” diyor muydunuz?
Evet. Amcam Nikola Pavic. Kendisi bir ÅŸairdi. Ama yazarlarla ilk tanışmam okumakla olmadı. BaÅŸka insanların konuÅŸmalarından öÄŸrendim. Aslında iki ÅŸey vardı beni bu yönde besleyen: Sırpçanın sözlü geleneÄŸi ve kilisedeki vaazlar ve Bizans kültürünün geleneÄŸi. Her iki durumda da sözlü gelenek önemli bir öÄŸeydi.
Yazma stilinizde sözlü gelenek ne ölçüde önem teÅŸkil ediyordu?
Ben bir cümlenin öncelikle kulaÄŸa güzel gelmesi gerektiÄŸine inanıyorum. Bir deyiÅŸ kulaÄŸa güzel gelince otomatik olarak güzel bir cümle oluyor. Edebiyatla ilgili benim düÅŸündüklerimi düÅŸünüyorsanız okuru deÄŸil dinleyiciyi düÅŸünüyorsunuz demektir. Bu durum beraberinde baÅŸka bir sorunu da getiriyor tabi: Dinleyicinizin uykusunu getirmemeniz gerekiyor.
Sizin uykunuzu getiren yazarlar var mı?
ÇoÄŸu getiriyor. O yazarların kitaplarını okumaktan kaçınıyorum. Homer’in uyumaya hakkı olduÄŸunu kabul etsem de dinleyicilerinin uykusunu getirmeye hakkı olmadığına gönülden inanıyorum.
Bir eser ne zaman okuyucular için sıkıcı olmaya baÅŸlıyor?
Okuyucunun kendi kurgu dünyasını oluÅŸturmasını gerektirdiÄŸinde. Bana sorarsanız yazılı bir eser sadece okuyucunun zihnine hitap etmez. Bu sadece yazarın aklının bir ürünü olmadığının da bir göstergesi tabi ki.
Birinin “akıldan” baÅŸka neye ihtiyacı vardır?
Sevgi! BaÅŸka bir deyiÅŸle yazdığınız ÅŸeyi sevmeniz lazım. Ayrıca eÄŸer yazdıklarınızın kendi yolunu bulma ÅŸansı varsa, sonsuz enerjiyi de engellememeniz gerekir. EÄŸer bu enerjinin akmasına izin verirseniz yazdıklarınızın okuyucuya ulaÅŸmak için kendi yolunu bulması kesin olacaktır.
Kendinizi güzellikten yorulmuÅŸ hâlde bulduÄŸunuz oluyor mu hiç?
Evet, güzellikten yorulmak ifadesini kullanmıştım bir kez. Bu soruyu sormanıza ÅŸaşırdım. Ä°nsan sevgiden yorulabildiÄŸi gibi güzellikten de yorulabilir.
Sanatta güzellik ölçütü belki de doÄŸanın güzelliÄŸidir?
Hiçbir sanat eseri doÄŸanın güzelliÄŸini anlatmak için yeterli deÄŸildir; ancak sanatın güzelliÄŸi doÄŸanın güzelliÄŸinin bir parçasıdır.
Sizin için sanatın anlamı nedir?
Bataklıkta duran uzun bacaklı bir kuÅŸ. Batmamak için sürekli hareket etmesi gerekir. Sanat bir an için bile dursa batar.
Yazarken okuyucuyu düÅŸünüyor musunuz?
Yazarken okuyucuyu düÅŸünmeye asla vaktiniz olmaz. Ama tabi ki gelecekteki okuyucularınıza ve kendinize karşı “yalan söylememek” gibi bariz bir zorunluluÄŸunuz da vardır. Yazılarımı yazarken büyük yazar Ivo Andric’in ÅŸu sözlerini hep aklımda tutmaya çalışırım: “Yazmaktaki temel niyet okuyucuyu aÄŸlatmaktır, yazarı deÄŸil!”
Ä°nsanları yaptıkları iÅŸlerde özel kılan ÅŸeyin ne olduÄŸunu buldunuz mu?
En baÅŸta devamlılık. Ama benim durumumda ÅŸansın rolü büyük. Bir dönem yazdıklarımı politik sebeplerden ötürü kendi ülkemde basamıyordum. O dönemde ne kadar istesem ve sevsem de yazmayı bırakabilirdim. Sonuç olarak ÅŸanslıydım. Bunu yapmadım. Durmadım. ÖÄŸretmen olarak edebiyatla meÅŸgul oldum. Edebiyata küsmemek için edebiyat hakkında yazıyordum. Hayatımın geç bir evresinde olsa da sonunda kurmaca eserler yayınlamaya baÅŸladım. EÄŸer bu olmasaydı, bugün bir keman virtüözü olabilirdim.
Neden özellikle keman?
Keman eğitimimi bitirdim ama bu alanda başka bir şey yapmadım.
Ne zaman yazdıklarınızı yayınlamaya başladınız?
Maalesef, yazdıklarımı ülkemde basmak için 1967’ye kadar beklemek zorunda kaldım. O zaman 37 yaşındaydım. Yani hiç edebî bir baÅŸlangıcım olmadı. Bugün neysem o gün de öyleydim. Ama ÅŸans her zaman yanınızda olmuyor. Aslına bakarsanız yaÅŸayan yazarlar arasında olunabilecek en kötü konumdayım. Dünya üzerinde en çok nefret edilen milletin en çok tanınan yazarıyım.
Sizce büyük yazar doÄŸulur mu, olunur mu?
Yazar olarak iki yüz yıl önce doÄŸmuÅŸtum. Avrupa’nın en büyük kütüphanelerinde atalarımın yazdığı kitapları bulabilirsiniz, mutlaka biliyorsunuzdur. Ne zaman bir ÅŸey yazsam atalarım beni destekledi. Hatta bazen sırf beni anlasınlar diye eski dili kullanarak ÅŸiirler yazdım.
EÄŸer kitaplarınızı okusalardı ne düÅŸünürlerdi?
Bence kafaları çok karışırdı.
Ä°nsanlar romanlarınızı okuduÄŸunda bunun bir matematikçinin elinden çıktığını düÅŸünüyorlar.
“Byzantium Blue” filmi benim bir kısa hikâyemden uyarlandı; The Wedgewood Tea Set matematik üzerine yoÄŸunlaşıyor. Eserde günümüzde kullanılan matematiÄŸin eÅŸsiz olduÄŸu söyleniyor. Altıncı ve yedinci yüzyılda Bizans döneminde farklı bir sayı anlayışı varmış. Hikâyemde sayılara Bizans dönemindeki gibi yaklaşıyorum. Bize göre matematik 3 temel element üzerine kurulu: 1 rakamı, nokta ve içinde bulunduÄŸumuz an. Bu noktada Bizans yaklaşımı bize ÅŸunu soruyor: MatematiÄŸin ölçülemeyen üç element üzerine kurulu olması nasıl mümkün olabilir? EÄŸer Bizans dönemindeki matematiÄŸi inceleyip karşılaÅŸtırırsanız yazdıklarımın bir matematikçinin elinden çıktığı sonucuna varabilirsiniz.
Yazarlar genelde ne yaparlar? Dünyadaki kaosa bir düzen getiriyorlar mı?
Bir sanat ürününün etrafımızdaki kaosa düzen getirdiÄŸini söylemek mümkün olur mu emin deÄŸilim. Tanrı’nın ürünü olarak gördüÄŸüm bir ÅŸeye düzen getirmeyi hiçbir zaman istemedim. Aslında ben kitaplarım aracılığıyla bu kaosu yansıtmak istedim. BaÅŸka bir ÅŸey deÄŸil. Benim için sadece bu yeterli.
Ama siz yine de kendi zamanında yaptığı iÅŸlerle iz bırakabilen istisnai örneklerden birisiniz.
Bu benim kendiliÄŸimden sahip olduÄŸum bir ÅŸey deÄŸil, bu atalarımın bana mirası. Uzun zamandır hâlihazırda var olan güç, yıllar geçtikçe daha da yoÄŸunlaÅŸtı. Ben bir ailenin gücünün, ÅŸu ana kadarki gücünün ve enerjisinin en yoÄŸun olduÄŸu noktada bunu insanlara ulaÅŸtıran bir aracım.
Varlığınızın amacının ne olduÄŸunu hiç düÅŸündünüz mü?
GüzelliÄŸin olabildiÄŸince çok parçasını kurtarmak. Her gün Tuna nehrine batan tonlarca güzellik var. Kimse bunların farkında deÄŸil. Bu durumun farkına varanların onları kurtarmak için bir ÅŸeyler yapması gerekiyor. Elinden geldiÄŸi kadar güzelliÄŸi kurtarması gerekiyor. Aslında bu sanatçının görevidir. Sanatçı güzelliÄŸin cankurtaranıdır.
Bir romanı yazarken bitirmeden bırakmayı düÅŸündüÄŸünüz oldu mu?
Her yazar için roman yazarken iki buhran anı vardır. Ä°lki baÅŸlarda gelir. Romanın her yönünü kafanızda tasarlarken yaÅŸarsınız. Ama roman henüz yazılmamıştır. O anda romandan daha hızlı bir hâle gelirsiniz. O anda roman hareketsizdir ve sizin onu ileriye götürmeniz gerekir. Ve en önemlisi romanın asla sizden geride kalmamasını saÄŸlamanız gerekir. Ä°kinci buhran anı ise yazmanın zirvesinde olduÄŸunuzda gelir. Her ÅŸeyin tam olarak kontrolünü elinizde tutmanız gerektiÄŸi anda, ama tam bu anda roman sizin önünüze geçer, çünkü artık kendi akışı ve hızı vardır. Bu anda roman yazarı yener. Roman yazardan hızlıdır ve daha enerjiktir. Aslında bu an en zor andır, çünkü sizi zirveye yaklaÅŸmak için sarf ettiÄŸiniz bunca çabadan sonra yorgun düÅŸmüÅŸ hâlinizle yakalar. Ancak yorgun da olsanız romanın dengesini ve kontrolünü elinizde tutmak için elinizden geleni yapmanız gerekir. Erken bir doÄŸuma izin veremezsiniz. EÄŸer bu iki anın üstesinden gelebilirseniz, sonuçlar iyi olacaktır. SaÄŸlıklı bir roman yazmış olacak ve sonraki iki yılınızı hasta geçireceksinizdir. Hazar SözlüÄŸü’nü takip eden iki yıl boyunca çok hastalanmıştım.
Hayal kurmadan yaÅŸamayı düÅŸünebiliyor musunuz?
Sanıyorum hayatın yıkımından bahsediyorsunuz. Benim için hayal yaÅŸamak demektir.
Hayatta hayal kurmak gerekli midir?
Ä°nsan hayal kurarak kendi ilk nezaketiyle baÄŸlantı kurabilir. Ä°nsan hayal kurarak kaybettiÄŸi nezaketini yeniden tecrübe edebilir.
Sizce iyi bir yazı büyük bir aklın mı yoksa büyük bir ruhun mu ürünüdür?
KiÅŸisel görüÅŸüme göre iyi bir yazı ruhun akla ve aklın ruha yaptığı birçok yolculuÄŸun sonucunda ortaya çıkar. Yazının nefes almasının tek yolu budur.
SöylediÄŸiniz gibi yetenekli bir yazarın yazdıklarını anlamak için yetenekli bir okur mu olmak gerekir?
EÄŸer yetenekli bir yazarın yazdıkları yeteneksiz bir okur tarafından okunursa anlaşılmadan kalır. Ama neyse ki dünyadaki yetenekli okur sayısı yetenekli eleÅŸtirmenden de yetenekli yazardan da daha fazla. Yalnızca yeteneksiz okurların belli özellikleri var. Bu yüzyılın en iyi ve en yetenekli okuru Borges’ti. Herkes üniversiteye gidebilir. Ama Sihirli Flüt‘ü yazmayı okulda öÄŸrenmek mümkün deÄŸildir. Kimse bir okura kelimeleri görüp satır aralarını okumayı öÄŸretemez.
Yeteneği tanımlar mısınız?
Yetenek sadece entelektüel veya manevi bir vitamindir. Dünya manevi anlamda da vitamin eksikliÄŸinden muzdarip. Önemli olan bir yazarın sahip olduÄŸu vitaminin dünyanın o anda ihtiyacı olan vitamin olup olmadığıdır. EÄŸer doÄŸru yer ve zamanda uygun vitamini verebiliyorsanız dünya kocaman bir rahme dönüÅŸüp sizi içine çeker. Yetenek sadece bir vitamindir. Veya sperm. Vitamininizi yanlış zamanda ortaya çıkarmış da olabilirsiniz. Bunları “kayıp yetenekler” olarak kabul ediyoruz. Bir yazarın ÅŸöhretiyle göklere ulaÅŸması, yani okunması için benim cennetin yedi katı diye adlandırdığım sınavlardan geçmesi gerekir. Yayınevleri, okurlar ve eleÅŸtirmenler tarafından kabul edilmesi gerekir. Yazar öldüÄŸünde bir sonraki kutsal sınavına girmiÅŸ olur. Dünya vefat eden bu yazarın vitaminine neredeyse doymuÅŸtur, artık ona ihtiyacı olmadığını hisseder. Dünyanın aynı vitamine ihtiyaç duyacağı baÅŸka bir zaman gelebilir. Ä°ÅŸte biz buna yeniden diriliÅŸ deriz. ÖlmüÅŸ birinden yeniden doÄŸmak, bir yazarın geri dönüÅŸü.
Cins Dergi
Henüz yorum yapılmamış.