Özel / Analiz Haber
Şarjı bitince sona eren dünya
Follow @dusuncemektebi2
Neyi görmemiz, neyi duymamız, neyle mutlu olup neye gözyaşı dökmemiz gerektiği önceden dizayn edilip hayatın olağan akışındaymış gibi önümüze sürülüyor ve bizlerden bu yaşam olaylarına gerçekmiş gibi tepkiler vermemiz bekleniyor. .
Gün geçtikçe eriyen ve buharlaÅŸan bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Modern ve postmodern düÅŸüncenin besleyip büyüttüÄŸü sanal gerçeklik, Baudrillard ve Eco'nun üzerinde ısrarla durduÄŸu hiper-realite kavramı, hayatta her ÅŸeyin insan gücüyle deÄŸiÅŸtirilebileceÄŸi inancı ve hakikatin ışığı yerine gölgesini tercih eden sistemin bizlere yaptığı en büyük kötülük; iÅŸareti, iÅŸaret edilen nesnenin ve duygunun yerine koymuÅŸ olmasıdır. Artık önemli olan bize gösterilendir, gördüÄŸümüz deÄŸil. Bir göz doktoru ile yapılan röportajı defterime not almışım: "Göz ile ilgili, çoÄŸu insanın fark etmediÄŸi bir ÅŸey söyleyebilir misiniz?'' diye soruluyor ve doktor ÅŸöyle cevap veriyor: "Göz görmez. Beyin görür. Göz sadece aktarır. Yani, gördüÄŸümüz ÅŸey sadece göz yoluyla aldığımız ÅŸey tarafından belirlenmez. GördüÄŸümüz ÅŸeyler anılarımız, duygularımız ve daha önce görmüÅŸ olduÄŸumuz ÅŸeyler tarafından da etkilenerek görünür bize." Ä°majların yansımasını bize aktaran göz ve bu yansımayı yorumlayan beyin... Peki, bir yansımayı yorumlamak zorunda kalan beynin bu uyaran bombardımanında saÄŸlıklı ve doÄŸru kararlar alabilmesi mümkün mü?
Ne yazık ki bu pek kolay ve olası bir senaryo olarak görünmüyor ÅŸimdilik. Zira duyu organları vasıtası ile algıladığımız her durum aslında bizim karşımıza çıkmadan önce baÅŸka bir algı süzgecinden geçip öyle ulaşıyor. Neyi görmemiz, neyi duymamız, neyle mutlu olup neye gözyaşı dökmemiz gerektiÄŸi önceden dizayn edilip hayatın olaÄŸan akışındaymış gibi önümüze sürülüyor ve bizlerden bunlara gerçekmiÅŸ gibi tepkiler vermemiz bekleniyor.
Dijital devrimle beraber yaÅŸantılarımız ve zihin dünyamız büyük bir deÄŸiÅŸim gösteriyor. Eco'nun bahsettiÄŸi hiper-realitenin ÅŸehvetine kapılan kitleler, artık gerçekle yüzleÅŸecek zihnî ve duygusal donanımlarını yitiriyorlar. Ekrandaki mükemmel, yaldızlı, biteviye akan kurgular gerçek, eksik, karmaşık ve sınırlı hayatların, iliÅŸkilerin yerini alıyor. GerçeÄŸe ulaÅŸmak için onun taklidi, imajı, kopyası ve simülasyonu kaçınılmaz bir araç hâline geliyor. Ä°nsanlar artık bir ekrana bakmadan dünyayı tanımanın, algılamanın ve idrak etmenin imkânsız olduÄŸunu düÅŸünüyorlar.
Arkadaşlık mı bağlantılar mı?
Öncelikle ÅŸu gerçekliÄŸi kabul etmemiz gerekiyor dijital dünyanın sahipleri insan beynini ve duygularını son derece iyi tanıyor ve bunun üzerine kafa yoruyor. Bizleri nasıl bağımlı kılacaklarını çok çok iyi biliyorlar. Ä°nsanın bazı düÅŸünce, duygu ve davranışlardan hoÅŸlanması, haz alması demek beynimizdeki belirli merkezlerin dopamin ve benzeri hormonları salgılaması demektir ama unutmamak gerekir ki insan beyni sadece faydalı ve iyi eylemlerden deÄŸil uyuÅŸturucu, sigara, alkol gibi zararlı alışkanlıklardan da keyif alır ve ne yazık ki bir bağımlılık oluÅŸturur. Dijital dünya üzerinden hızlıca ve büyük bir görsel ÅŸölenle akan bilgi, görüntü ve ses akışı da insan beynini tatmin ederek bir dopamin duÅŸu aldırır ve bağımlılık oluÅŸturur. Ä°nsanın bu zafiyetini fark eden Anderson Cooper ve Ramsay Brown isimli nörobilim uzmanları, Dopamine Labs adlı bir ÅŸirket kurup dopamin salgılamasını en üst seviyeye çıkartacak bilgisayar programları yazıp Facebook ve App Store'a satarlar. Buradaki tek amaç insan beynini tuzaÄŸa düÅŸürüp (brain-hacking) mümkün olduÄŸunca fazla para kazanmak. (Konu ile ilgili daha detaylı bir okuma için Catherine Price'ın How to Break Up with Your Phone-Telefonunuzdan Nasıl Ayrılırsınız? isimli kitabını inceleyebilirsiniz.)
Ä°nsan beyni üzerinde oynanan bu kapsamlı ve ustaca oyunlar elbette ki meyvelerini veriyor, sosyolojik ve psikolojik iklim her geçen gün hızlı bir ÅŸekilde deÄŸiÅŸiyor. Bu deÄŸiÅŸimden en çok etkilenen ise 1995 ve sonrasında doÄŸan psikolog Jean M. Twenge'nin "i-Nesli" (Ä°nternet Nesli) dediÄŸi kuÅŸak. Twenge'ye göre bu neslin sosyalleÅŸme biçimleri bütünüyle yeni bir zamanlar kutsal olan toplumsal tabuları reddediyorlar ve hayatlarından, geleceklerinden farklı ÅŸeyler bekliyorlar. Güvenlik konusunda takıntılılar ve ekonomik geleceklerinden korkuyorlar; cinsiyet, ırk ya da cinsel yönelimden kaynaklanan eÅŸitsizliklere asla tahammül edemiyorlar. Onlarca yıldır görülen akıl saÄŸlığı krizinin ön cephesinde onlar var, ergenlik çağındaki depresyon ve intihar oranları 2011 yılından bu yana büyük bir hızla yükseliyor. Bu kuÅŸakla ilgili genel kanı önceki kuÅŸaklara göre daha hızlı büyüdüÄŸü fakat i-Nesli aslında daha yavaÅŸ büyüyor: 18 yaşındakiler, eskiye göre 15 yaşındaymış gibi, 13 yaşındakiler 10 yaşındaymış gibi davranıyor. Ergenlik çağındakiler hiç olmadığı kadar güvende ama akıl saÄŸlığı açısından daha kırılganlar.
Bütün yaÅŸam faaliyetlerinin dijital ortama taşınmasıyla beraber sosyal iliÅŸkilerimiz de artık Instagram, Facebook, Twitter ve WhatsApp gibi online platformlar üzerinden ilerliyor. ArkadaÅŸlarımızı, tanıdıklarımızı ya da akrabalarımızı sosyal aÄŸlar üzerinden ekleyip onlardan haberdar oluyor, hayatlarındaki geliÅŸmeleri hızlıca öÄŸrenip kurduÄŸumuz sanal baÄŸlantılar sayesinde bir karşılık verebiliyoruz. Söz gelimi ilkokuldaki sıra arkadaşımızı internet ortamında bulduÄŸumuzda bizi sevindiren ÅŸey onun varlığı mı yoksa varlığının dijital dünya üzerindeki yansıması mı? Bizi mutlu eden ÅŸey onun gerçekten bu dünya üzerinde yaÅŸaması mı yoksa kolaylıkla görebildiÄŸimiz, merakımızı giderebildiÄŸimiz fotoÄŸrafları, bildirimleri ya da kısaca bir baÄŸlantı olarak önümüze sunulması mı? Her iki sorunun da cevabı ikinci şık gibi duruyor. Artık insanlarla deÄŸil baÄŸlantılarla arkadaÅŸ oluyoruz; gerçek sesini, görüntüsünü, duygularını bilmediÄŸimiz insanlarla internet vasıtasıyla kalbi bir münasebet geliÅŸtirip gerçekçi bir iliÅŸki kurduÄŸumuzu düÅŸünüyoruz. Tek bir tıkla bizim gibi düÅŸünen insanları "arkadaÅŸ" olarak ekliyor ve dünyamıza kabul ediyoruz; anlaÅŸamadığımız, tartıştığımız zamanlarda ise o kiÅŸiyi bütün sosyal medya hesaplarımızda engelliyoruz. Peki dijital dünyadaki tüm bu geliÅŸmeler, artan arkadaÅŸlık siteleri, takipçiler, baÄŸlantılar, bilgisayar ve telefon kullanım sürelerinin uzaması bizi daha sosyal biri mi yapıyor yoksa tam aksine teknolojinin geliÅŸmesiyle beraber yalnızlaşıyor muyuz?
İnternet bize nasıl hissettiriyor?
Monitoring the Future (GeleceÄŸi Ä°zlemek, MTF) isimli proje 1975 yılında Michigan Üniversitesi'nde baÅŸlayıp özellikle gençlerdeki inanç, davranış, alışkanlık deÄŸiÅŸimlerini inceleyen çok kapsamlı bir program. Her sene asgari olarak 50 bin kiÅŸi bu proje kapsamında izleniyor ve her yıl raporlanarak ilgili uzmanlar tarafından tartışılıyor. Bugüne kadar toplamda 11 milyon kiÅŸiye anket uygulayan program dünya üzerindeki deÄŸiÅŸimleri görmemiz için kusursuz bir çalışma. Bu çalışmalardan birinde 1095 yetiÅŸkin rastgele iki gruba atanır: Facebook kullanmayı bir hafta boyunca bırakanlar (deney grubu) ve Facebook'u her zamanki gibi kullanmaya devam edenler (kontrol grubu). Haftanın sonunda, Facebook kullanmaya ara verenlerin kendilerini daha mutlu, daha az yalnız ve daha az depresif hissettikleri görülür (Bu ölçümlemede arada büyük bir fark vardı, kendini yalnız hissedenlerin oranı %36, depresif hissedenlerin oranı %33 daha az, mutlu hissedenlerin oranı ise %9 daha fazlaydı). Bu çalışmada Facebook'tan uzak duranların kendini üzgün, öfkeli ya da endiÅŸeli hissetme oranı daha az görülmüÅŸ.
Ergenlik çağında en yalnız grup sosyal medyada daha fazla, arkadaÅŸlarla yan yana daha az zaman geçirenler oluyor. Yapılan araÅŸtırmalara göre ekran başında daha fazla zaman harcayan ergenlerde depresif olma eÄŸilimi son derece yüksek, ekran başında olmayan etkinliklere daha fazla zaman ayıranlarda ise depresif olma eÄŸilimi daha düÅŸük. Sosyal medyayı yoÄŸun bir ÅŸekilde kullanan 8'inci sınıf öÄŸrencilerinde depresyon riski yüzde 27 oranında artıyor. Buna karşılık, spor yapan, dinî törenlere katılan ya da ev ödevi yapanlarda bu risk kayda deÄŸer bir oranda düÅŸüyor.
Ekran başında geçirilen süre ile akıl saÄŸlığı sorunları arasındaki baÄŸlantı çok açık: Özellikle ergenlik döneminde günde üç saatten fazla elektronik aygıtlarla uÄŸraÅŸanların en az bir intihar risk etkenini sergileme eÄŸilimi diÄŸerlerine göre yüzde 35 daha fazla. Jean M. Twenge'nin son kitabı i-Nesli 'nde bu konularla ilgili birçok detaylı araÅŸtırmaya ulaÅŸabilirsiniz. Kitapta yaşının 16 olduÄŸunu söyleyen "Kayıp Kız" isimli bir gencin Facebook ile ilgili yapmış olduÄŸu yorum son derece düÅŸündürücü: "Beni kesinlikle depresyona sokuyor. ArkadaÅŸlarımın hepsi rengârenk yaÅŸamlarından eÄŸlenceli anları paylaşıyor, ben de kendimi ... gibi hissediyorum. Facebook'tan nefret ediyorum." Bir kullanıcı yorumu daha: "Sayfamda dolaşıyorum, (arkadaÅŸlarımın) ne kadar mutlu olduÄŸunu görüp üzülüyorum. Bir de bana hiç mesaj gelmediÄŸi için. Mesaj kutumun boÅŸ olduÄŸunu görmek beni gerçekten üzüyor, ta içimde bir yalnızlık hissediyorum. Facebook içimi karartıyor, kullanmayı bırakacağım artık."
Bütün umutlar tükendi mi?
Ä°nsan yaradılış itibari ile yalnız kalamaz, hangi koÅŸullarda olursa olsun sesine bir yankı arar. PopAmerikan kültürünün istila ettiÄŸi zihin dünyası ise buna karşı çıkar. KiÅŸinin yalnız kalarak da baÅŸarılı olabileceÄŸini, yaÅŸamak için kimseye ihtiyacı olmadığını, bireyselliÄŸin önemini anlatıp durur. Ne yazık ki anlattığı bu masala fazlasıyla dinleyici de bulur. Artık insanlar topluluÄŸun bereketini deÄŸil yalnızlığın asilliÄŸini konuÅŸuyorlar. "Ben" demenin, ön plana çıkmanın ayıp sayıldığı zamanlardan hızlıca kendi menajerliÄŸimizi yaptığımız bir noktaya evrildik. Bir ÅŸeyleri deÄŸiÅŸtirmek istiyorsak öncelikli olarak kendimize ÅŸu soruyu sormalıyız: "Bu dünyaya geliÅŸ amacım sadece kiÅŸisel hazlarımı tatmin etmek mi yoksa daha üst bir ideal ve inanç için mücadele etmek mi?" Åžayet yüksek bir yaÅŸam ideali için nefes alıp veriyorsak 1+1 dairelerimizden çıkıp geniÅŸ meydanlara, avlulara, salonlara açılmamız gerekir. Bizler gibi düÅŸünenlerin varlığına bizzat ÅŸahitlik etmemiz gerekir.
Åžarjı bittiÄŸinde sona eren bir dünya ne kadar gerçek ve ne kadar faydalı olabilir ki? Yapılan tüm araÅŸtırmaların vardığı sonuç hep aynı: Dijital dünyanın sokaklarında fazla gezersen kaybolursun, hastalanırsın. Son dönemde bazı cep telefonu oyunları nedeniyle intihar eden cennet kokulu yavruları düÅŸünün, bu karanlık dünyanın ele geçirip ölüme sürüklediÄŸi canları. Mavi Balina isimli oyun sebebiyle Türkiye'de 140'tan fazla genç intihar etti. Yazarken, düÅŸünürken, hayal ederken bile inanamıyor insan ama ne yazık ki gerçek böyle. Bu karanlık dünya üzerinde hâkimiyetimiz ne kadar azsa ödediÄŸimiz bedeller bir o kadar fazla oluyor. Önceliklerimizden biri de bu olmalı: Bize düÅŸmanlık edebilecek oyunları, uygulamaları en ince ayrıntısına kadar bilmek, tanımak.
Son olarak, insandan vazgeçmemeyi yeniden hatırlamamız gerekiyor. Hayırsız eniÅŸteleri, zor günlerimizde bizi yalnız bırakan dostları, bir miras meselesinde küstüÄŸümüz amcaları hatırlamamız ve vazgeçmememiz gerekiyor. Ä°nsan insandan vazgeçmemeli, kalplerinin bir yerine muhakkak gizlenmiÅŸ olan o mübarek nuru bir ÅŸekilde görmeli. Dostluklar, arkadaÅŸlıklar, akrabalıklar günlük hırslarla, bir anlık sinirle telef edilemeyecek kıymettedir. Yine aynı ÅŸekilde bu kıymetli baÄŸlar dijital baÄŸlantılar üzerinden sürdürülmemelidir. Kandil mesajı, cuma mesajı, yeni iÅŸ tebriki, niÅŸan fotoÄŸrafı beÄŸenisiyle bu iliÅŸkileri saÄŸlıklı bir ÅŸekilde sürdürmek mümkün deÄŸil. Yüz yüze gelip konuÅŸacağız, selamlaÅŸacağız, hemhâl olacağız. Bütün bu kavramlara yabancı olanlar için ise ÅŸöyle söyleyelim: Ä°nsan olarak fabrika ayarlarımıza geri döneceÄŸiz!
Gmkhan Ergür -Laciver Dergi
.
Henüz yorum yapılmamış.