Kürsü
Hüseyin Akın: Masamın üstü kitap; en üstünde Muğla var
Follow @dusuncemektebi2
Hüseyin Akın- Milli Gazete
Masamın üstü kitap. Bazısı uzun süredir bekliyor orada. Kimi masadan kitaplığımın rafına irtifa ediyor. Bazıları da var ki masadan kalkamıyorlar. Mübarek sanki teÅŸrih masası. Otopsiden çıkmış gibi sayfaları darmadağın. Bana gelen kitaplar çoÄŸunlukla iyi niyetli kitaplar. Kötü niyetli kitap da mı var dediÄŸinizi iÅŸitir gibiyim. Ne bileyim, var sanki. Her kitap sayfada durduÄŸu gibi durmuyor, havalanmak istiyor. Üstelik bırakın kanatları olmasını kolları bile yok. Kolları olmayan kitaplar hep kollanmak isterler. Birileri gelsin bu kitapları kucağına alsın, omuzlarına çıkarsın, sırtında gezdirsin… Ne bileyim iÅŸte, şımartılmak isteyen kitaplar bunlar. Ah bir de şımartılmayı hak etseler bari.
Masamın üstü kitap. Kısık sesle konuÅŸuyorlar başına oturduÄŸumda. Okunma isteklerini anlıyorum da bir de her birinin yazılma istekleri de olmasa. Yo hayır, hak etmiyorlar demiyorum. Zamanımın hepsini bu kitapları yazmaya versem yine yetmez. Ä°çlerinde en mahcup olanlar ÅŸiir kitapları. Ne zaman kafamı dinlemeye karar versem bu iÅŸe önce masamı düzenlemekle baÅŸlarım. Çünkü benim kafam biraz da masamdır. Kafamı toparlasam toparlanıverir masam.
En üste bir ÅŸehir kitabını yerleÅŸtirmiÅŸim. En erken geldiÄŸi halde en geç bitirdiÄŸim kitap olduÄŸundan dolayı. M. Ali KöseoÄŸlu gittiÄŸi yere kalemini de taşıyan bir yazar. Konya’dan MuÄŸla’ya görev icabı taşınır taşınmaz ÅŸehirle göz göze gelmekten kaçınmadı. Bir ÅŸairin ÅŸiir dikkati ne ise ÅŸehir dikkati de odur. Üst baÅŸlığı “gel de okuma haydi bu kitabı!” dedirtecek cinsten: “Ne hoÅŸ olur güzel ile gezmesi” “MenteÅŸe’deki MuÄŸla” kitabına bir türkü ile girmek de bir o kadar hoÅŸtur elbet: “Åžu MuÄŸla’nın Akyol’dan girmesi / Ne hoÅŸ olur güzel ile gezmesi / MuÄŸla’dan çıkar güzelin süzmesi / Yaktın beni yaktın beni güzel MuÄŸlalı / Gel seninle kaçalım elleri kınalı”. Konya’dan MuÄŸla’ya hareket eden bir yolcunun en iyi kılavuzu bu olsa gerektir. M. Ali KöseoÄŸlu sadece MuÄŸla’ya gitmiyor sanki yüreÄŸini de oraya götürüyor. Ä°lk dikkatli nazarlarından biri MuÄŸla’daki Konyalıları keÅŸfetmek olmuÅŸ. Bu iki ÅŸehir arasında meÄŸerse ne kadar derin baÄŸlar varmış. Gezme olur da hiç Evliya Çelebi olmaz mı? “Seyahatname”yi de kendine yol rehberi edinmiÅŸ yazarımız. MuÄŸla adının MuÄŸlı Bey’den geldiÄŸini bu sayede öÄŸreniyoruz. Sonra ÅŸehrin adının MuÄŸla mı yoksa MenteÅŸe mi olması gerektiÄŸi tartışması da öyle teÄŸet geçilecek bir tartışma deÄŸildir. Bu tartışmaya bir ucundan KöseoÄŸlu da katılır. Tartışmayı Åžahidi Ä°brahim Dede’nin ÅŸu beyti ile noktalamak ister: “Gedayım Åžahid-i Mevleviyem / Diyar-ı MenteÅŸe’de MuÄŸleviyem”. KurÅŸunlu Camii ile Arasta’nın yer aldığı bölgenin bakış fotoÄŸrafını çeker. Neler yok ki burada? Çınar aÄŸaçları, çay evleri, güvercin yuvaları, kuÅŸ gözleyen kedileri, belki azıcık dokunulsa bir miktar daha güzellik katacak havuzu, KurÅŸunlu Camii’nin çiçekli böcekli, aÄŸaçlı kuÅŸlu bahçesi, ayakkabı tamircileri, lokma dağıtan hayırcılar, güvercinleri yemleyen çocuklar… Yazar Mustafa Kutlu’dan Abdullah Harmancı’ya kadar birçok yazarın kitabını burada okuduÄŸunu da söylemeden geçmiyor. KöseoÄŸlu ÅŸehri gezerken belgesel çekmiyor, hikâye yazıyor. Åžehrin içerisinde kendisi ve ÅŸehre kendi hayatından taşıdıkları var. Yahya Kemal, Turgut Cansever, Hasan Aycın, Turgut Uyar, Sabahattin Ali, Erdem Beyazıt, Sait Faik, Lütfi Bergen, Sezai Karakoç ve Behçet Necatigil bu hikâyeye dâhil olan isimlerden bazıları. Åžehre ayak basar basmaz onunla dost olabilmek ÅŸairce bir ünsiyet olsa gerektir. Kitabı okuduktan sonra yazarın uzun yıllar orada yaÅŸadığı hissine kapılıyorsunuz. Sonra, “oraya gitmek” hissi bir türlü peÅŸinizi bırakmıyor. Kitabı bitirir bitirmez M. Ali KöseoÄŸlu dostumuza ÅŸunu söylemden edemedim: “Çok güzel anlatmış, betimlemiÅŸ, fotoÄŸraflamışsın, iyi güzel de dostum ben gözümle görmediÄŸime kolay kolay inanmam”. Çizgi Yayınları’na böyle bir kitabı okuyuculara kazandırdığı için ayrıca teÅŸekkür ediyorum. Allah Çizgi Yayınları’nın çizgisini bozmasın.
Ä°NSAN KÄ°ME YÜKTÜR
Yukarıdaki baÅŸlık bir soru deÄŸildir. Bu yüzden iÅŸareti de yoktur. Lütfen rahat olunuz. Son zamanlarda soru formatında cümleler ÅŸiir kitaplarına sıkça yer almaya baÅŸladı. Mesela ben ÅŸair Ali Ayçil’in “Bir Japon Neden Ölür” cümlesinden firar eden soru iÅŸaretini arıyorum aylardır. Hikmet Kızıl “Çay da mı içmeyek?” diye sormuÅŸtu, hem de yöresel bir ağızla, ne diyeceÄŸimizi bilememiÅŸtik. Kitabın adı kitaba dâhildir dostlar. Ramazan Ekinci çalışkan bir kalem. 1985 doÄŸumlu. Türk Edebiyatı, Yedi Ä°klim gibi dergilerde ÅŸiirlerine rastladığımız bir isim. Åžimdilerde yazıp bitirdiÄŸi bir romanın demlenmesini bekliyor. Bakalım ÅŸiir buna ne diyecek? “Ä°nsan Kime Yüktür” kitabının başında alışılmadık biçimde bir önsöz yer alıyor. Böyle ÅŸeylere gerek olmadığını Ramazan Ekici bilmesi gerekir. Okuyucu ile ÅŸiiri arasına hiç kimsenin girmemesi gerek; ÅŸairi bile. “Uzak”, “gölge”, “kıyı” ve “yük” baÅŸlıklı dört bölümden oluÅŸuyor kitap. Ramazan Ekici ÅŸiirde ne dediÄŸini ve ne demek istediÄŸini bilen biri. BaÅŸtan sona kalbi temiz ÅŸiirler bunlar. Kitabın dışı içine göre me’yus. Ä°çeriden dışarıya bir pencere açmak gerekiyor. Åžuraya bakın: “sen uyandığında Beatrice daha çocuktu / ÅŸehrin taÅŸ ustaları sükûta bir gölge iÅŸliyordu / ben uzaklardan yeni dönmüÅŸtüm / ellerine bakıyordu bütün kediler / geceden yol arıyorduk / bir ÅŸey vardı ki yüzün gölgelendikçe yokluk”. Bu dizeler daha nice güzel ÅŸiirlerin müjdecisi gibi. (Ramazan Ekici-Ä°nsan Kime Yüktür-Mat Yayınları)
Henüz yorum yapılmamış.