Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

İlme Gösterilen Hürmet

Tarihte çok garip hadiselerle karşılaşmak mümkündür. Bu yaşanan olaylar kimi zaman kendisinden sonraki nesillere ibret-âmiz mesajlar bırakabilir. Bunun için tarih, yaşanan vakalar olarak tekerrür etse de, bu noktada mühim olan, söz konusu anekdotlardan dersler çıkarabilmektir. Nitekim bunlardan biri, 15.yüzyıl ilim adamları arasında sayabileceğimiz ve Kadızâde-i Rûmî ismiyle şöhret bulan âlimin, bir devlet başkanı ve aynı zamanda astronomi-metematik bilgini Uluğ Beğ arasında yaşanan olay ve aralarında geçen diyalogtur…



Vefâkâr Abla

Kadızâde-i Rûmî, büyük bir Ä°slam ve fen âlimiydi. Dedesi, Murad-ı Hüdâvendigâr devri ulemâsından Kâdı Mahmud Efendi’dir. Dedesinin sahip olduÄŸu Kâdı sıfatından dolayı söz konusu olan bu zât, Kadızâde olarak tanınmıştır. Kadızâde-i Rûmî ilme çok heves eder ve her fırsatta bilgisini arttırmak için gayret gösterirdi. Nitekim Bursa’da tahsilini tamamladıktan sonra yirmili yaÅŸlarda Semerkand’a gitmek istemiÅŸti. Ailesi onun bu fikrine karşı çıksa da, Kadızâde-i Rûmî’nin ablası, kardeÅŸinin ilim öÄŸrenmeye karşı duyduÄŸu bu hevesi biliyordu. Nitekim sahip olduÄŸu altın-gümüÅŸ türünden bütün ziynet eÅŸyalarını kardeÅŸine vererek onun Semerkand’a gitmesini saÄŸlamıştır.

Kadızâde-i Rûmî

Semerkand’ta Seyyid Åžerif Cürcânî gibi büyük âlimlerden din ve fen ilimlerini öÄŸrenen Kadızâde, daha sonra Timur Han’ın oÄŸlu Åžahruh ile tanışmış ve Åžahruh, Kadızâde’nin sahip olduÄŸu ilme ve bilhassa matematiÄŸe karşı olan derin bilgisine hayran kalarak, onu kendi oÄŸlunun hocası yapmıştır. Ä°ÅŸte onun bu oÄŸlu UluÄŸ BeÄŸ idi.

UluÄŸ BeÄŸ büyüyüp babasının tahtına geçtiÄŸinde artık hem bir hükümdar hem de mühim bir astronomi-matematik âlimiydi.  Çünkü Kadızâde-i Rûmî’nin engin ilminde yıllarca istifâde etmiÅŸti. Bundan böyle UluÄŸ BeÄŸ hem Maverâünnehir-Semerkând bölgesinin hâkimi, hem de ilmin ve âlimin hâmisi (koruyucusu) olmuÅŸtur. Çok geçmeden Semerkand’da  din ve fen ilimlerinin okutulduÄŸu büyük bir medrese yaptırdı ve buraya hocası Kadızâde-i Rûmî Efendi’yi baÅŸmüderris tayin etti. BaÅŸmüderris olan Kadızâde Rûmî, medresenin ortasındaki kare ÅŸeklindeki sahada hocaları toplar, onlara dersler verirdi. Onlar da bu dinlediklerini kendilerine ayrılan dershanelerinde talebelerine îzâh ederlerdi. Bu müderrislerle beraber, UluÄŸ BeÄŸ de Kadızâde’nin derslerini dinlerdi. Söz konusu medresede; yüksek din bilgileri, matematik, fizik ve astronomi ilminin incelikleri öÄŸretilirdi.

OrtaçaÄŸ’a Damgasını Vurdu

Ali KuÅŸçu, eserini Fatih Sultan Mehmed’e sunarken

UluÄŸ BeÄŸ, medrese yanında yaptırdığı rasadhânenin müdürlüÄŸüne de meÅŸhur astronomi âlimi Gıyâseddîn CemÅŸîd’i getirdi. Kadızâde-i Rûmî’ye, orada da vazîfe verdi. Semerkand’da, UluÄŸ BeÄŸ’den baÅŸka daha birçok talebe yetiÅŸtiren Kadızâde-i Rûmi, meÅŸhur matematikçi Fethullah Åžirvânî ve Fâtih devri âlimlerinden Ali KuÅŸcu’ya hocalık etti. Nitekim Ali KuÅŸçu, Fatih Sultan Mehmed’in daveti üzerine Ä°stanbul’a gelecek ve yıllarca burada talebeler yetiÅŸtiricektir.

Kadızâde ve talebeleri, gök cisimlerinin kendi mihverleri etrafındaki hareketlerini incelerken, zamanında bilinen yüksek matematiÄŸin en son geliÅŸtirilen kâidelerini daha da ilerleterek uyguladılar. Astronomi ile ilgili fizik kurallarını da astronomiye ilk olarak tatbik ettiler. Hazırlamış oldukları “Zîc-i UluÄŸ BeÄŸ” tertîb ve mükemmeliyet yönünden OrtaçaÄŸ’ın en üstün astronomi cetveli idi. Uzun seneler, astronomi ile uÄŸraÅŸan ilim adamlarının ilk müracaat kitabı oldu. Bu kıymetli eser ancak 1650’de Londra’da yayınlanan bir makale ile Avrupalılar tarafından tanınabilmiÅŸtir. Bu makale 1840’den sonra da Fransızca’ya da tercüme edildi.

Azledilmeyen Makam…

Kâdızâde, UluÄŸ BeÄŸ ve Ali KuÅŸçu’nun vakitlerini geçirdikleri külliye

Söz konusu medresede devamlı sûretde muazzam bir bilgi alşıveriÅŸi olurken günün birinde UluÄŸ BeÄŸ, hocası Kadızâde’den habersiz bir müderrisi görevinden aldı. Bunun üzerine Kadızâde-i Rûmî evine çekilerek ders vermeyi bıraktı. UluÄŸ BeÄŸ, “Herhalde hocam rahatsızlandı. Evinde istirâhat ediyor, kendisini ziyâret edeyim” diyerek yola koyuldu. Hocasının iyi olduÄŸunu görüp, medereseye niçin gelemediklerini sual etti. Bunun üzerine Kadızâde-i Rûmî, UluÄŸ BeÄŸ’e ÅŸu ÅŸekilde cevap verdi: “Bizler ilim ve hikmet erbâbının hizmetlerinde bulunduk. O zâtlar bana dünyevî makamlar içinde, sadece sâhibinin azledilmediÄŸi bir makâmı, yani ilim makâmını kabul etmemi tavsiye etmiÅŸlerdi. Bu güne kadar müderrisliÄŸi böyle bir makâm sanıyordum. Artık Bu derecenin sahiplerinin de azledildiÄŸini görünce, ben de o makâmı terk etmeyi uygun gördüm.”

Emir UluÄŸ BeÄŸ, hemen yaptığı iÅŸin farkına vardı ve hocasından özürler diledi. Bir daha hiçbir ilim adamını görevinden almayacağına söz vererek Kadızâde-i Rûmî’yi tekrar eski görevine binbir tazarru ve niyâz ile davet etti. Kadızâde de  eski vazifesine geri döndü. Böylelikle o, bu hareketiyle ilmin ne derece kıymetli bir deÄŸer olduÄŸunu kendisinden sonrakilere de çok güzel bir ÅŸekilde göstermiÅŸ oluyordu.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.