Kürsü
Süleyman Seyfi Öğün: İran’a veyâ Hindistan’a gidip, orada Batılı rolü oynayan çok Türk turist gördüm
Follow @dusuncemektebi2
Süleyman Seyfi Öğün- Yeni Şafak
Türkiye’ye, kısm-ı âzâmının para bırakmayan hippi olmak üzere, hepi topu 900.000 turistin geldiÄŸi devirleri kaç kiÅŸi hatırlar acaba? 70’li senelerden bahsettiÄŸim hemen anlaşılacaktır. Büyük bir kompleks içindeydik. O devirlerde turizmin gözbebeÄŸi olan yerlerden birisi komÅŸumuz Yunanistan’dı. Türkiye’de, ne kadarı nitelikli olduÄŸu meçhûl, toplam olarak 60.000 yatak vardı. Bu da Yunanistan’ın sâdece Rodos adasındaki sayıya karşılık geliyordu. DoÄŸal ve târihî zenginliklerimizden emindik. Gelin görün ki, sporda da çok tartışılan ve bir türlü hâlledilemeyen bir “tesis” meselemiz vardı.
Devran döndü. 1980’lerden baÅŸlayarak büyük bir hamle yapıldı. Bugün Türkiye’nin turizm standartları Yunanistan’ın çok, ama çok üzerinde. Türkiye, hatırladığım son sıralamada dünyânın
6. en büyük turizm çekim merkezi.
Türkiye’nin turizm baÅŸarısı, kültür turizminin zayıfladığı ve yerini tüketim turizmine bıraktığı bir devirde yaÅŸandı. Bugün dünyâda anaakım turist profili orta sınıflara tekâbül ediyor. Ama, bunların “görece” kültürel tercihlerle davranan üst orta sınıflardan çok; deniz, güneÅŸ, alışveriÅŸ, lezzet avcılığı; yâni yiyip içmeden baÅŸka derdi olmayan, eli biraz para tutmuÅŸ “orta-orta” ve “alt-orta” sınıflar olduÄŸunu görüyoruz. Bu büyük kütleler, gittikleri yerlerin kültürünü merak dahi etmiyor. Târihsel-kültürel varlıkları tanımak ve öÄŸrenmek deÄŸil niyetleri. Paket programlarla üstün körü yaptıkları “ziyâretlerle” , sâdece fotoÄŸraf çektirip, eÅŸe dosta yollamak: “Bak iÅŸte Ayasofya arkamda”; Ä°stanbul’a geldiÄŸimin ıspatı” diyebilmek ..Seçkin turistler ise bu kitle turizminden kendilerini ayırıyor. Ama yaptıkları, herkesin gidemediÄŸi çok pahalı “hotel”lerde münzevî bir ÅŸekilde konaklamak, çok kaliteli rehberler eÅŸliÄŸinde târihsel-kültürel çevrelere, tenhâ zamanlarda “baskın” ziyâretlerde bulunmak ve daha çok bir “yat gettosu” oluÅŸturmak. Yâni, pek azı gittikleri memleketin kültürüne karışmak, insanlarıyla hemhâl olmak onlarda da yok.
HoÅŸ, bunlar o kadar da bize âit meseleler deÄŸil. Bu tabloları, 1990’lardan baÅŸlayarak bütün dünyâda yaÅŸanan , “orta sınıfların kültürel yoksullaÅŸması” olgusuna baÄŸlıyorum. Orta sınıflar, bütün dünyâda bir “kültürel büzüÅŸme” ve “sığlaÅŸma” yaşıyor. Kültürü artık “kültürlenme” gibi zahmetli bir süreç deÄŸil, onun “tüketicisi” olmak taşıyor. Kültürlenme, orijinâl olarak “insanlı” bir iÅŸtir. Tüketimin ise “insanlı” olması gerekmiyor. “Bitli” diye küçümsediÄŸimiz , 1960 ve 70’lerin turistleri farklıydı. Kendi “medeniyetlerine” küsmüÅŸ, baÅŸka dünyâ ve kültürlerde kendilerine çıkış yolu arayan insanlardı bunlar. Büyük bir merak içindeydiler. Türkiye’ye dâir herÅŸeyi öÄŸrenmek istiyorlardı. Bu sâikle, zaman zaman baÅŸlarına iÅŸ alsalar da, insanlarla kaynaşıyor, hemhâl olmaktan kaçınmıyorlardı. Artık turizmin; “insanları kültürleri kaynaÅŸtırır” meâlindeki eski târifinin mûteber olduÄŸu kanaâtinde deÄŸilim.
Modern- belki de post modern demek lâzım- turist en kısa zamanda en fazla ÅŸeyi tüketmek telâşında olan tuhaf bir varlık. Bu tarafıyla turizm kendi hâlinde olan kültürel dünyâları sarsıyor. Azdırarak, çığrından çıkararak yapıyor bunu. Vandalizm, her türüyle bugün turizme eÅŸlik ediyor. Turist olmak, en baÅŸta insanı olmaktan çıkıyor. Turizm tüketime endekslendiÄŸi için, önce ona kendisini özel, ayrıcalıklı kılan bir rol veriliyor. Turist bir yana , ona hizmetkâr olması gereken dünyâ bir yana. Rutin hayâtı içinde, halim selim su tesisatçılığı yapan bir Alman, Fas’a veya Türkiye’ye gitmek üzere uçaÄŸa binmeye görsün; irtifâ artışı ile birlikte tek başına veyâ grubuyla birlikte cıvımaya ve zıvanadan çıkmaya baÅŸlamasına ÅŸaşırmamak lâzım. Ağır bir içki tüketimi, hostesleri taciz etmek, diÄŸer yolcularla dalaÅŸmakla siftah yapıyor. Ä°ndiÄŸinde de durum deÄŸiÅŸmiyor. Dâhil olduÄŸu paket program dâhilinde bu azgınları bir an boÅŸ bırakmamak gerekiyor. Ter kan içindeki animatörler, onları bir “taÅŸkınlıktan” diÄŸerine taşıyor.
Turistik- kültürel karşılaÅŸmaların çok tuhaf bir niteliÄŸi olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Farklı kültürlerin taşıyıcıları karşılaÅŸtıkları zaman “kendi hâlinde” olmaktan çıkıyor “kendisi için” olmaya baÅŸlıyor. Bir bakıma normal: Çünkü, yabancı tarafından “görülmeden” yaptığımızı, onun tarafından görüldüÄŸümüzü bilerek tekrarlamak pek de kolay deÄŸildir. Ä°kinci durum, ister istemez “teatralleÅŸir” ve gösteriye açılır. Turizmde de böyle oluyor; ama en berbat hâliyle. ”Üstünlük” veyâ “ aÅŸağılık” duygularıyla yönetilen ”abartı”, “tahrifat” yüklü oyunlar baÅŸlıyor. Bu gösteride, dünya iÅŸbölümündeki hiyerarÅŸilerin ,; meselâ sömürgeci bir devletten gelmek ile eski bir sömürgenin insanı olmanın veyâ Batılı-DoÄŸulu ayrımlarının çok belirleyici olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Tuhaftır; bir “Batılı”,” Batı’sında” kendi hâlinde bir Batılı iken, DoÄŸu’ya geldiÄŸinde bir baÅŸka “Batılı” oluyor. Amerikalılar bu konuda başı çekiyor. Bırakın bizi, Avrupa’da, meselâ Paris’de bile tuhaflaşıyorlar. Hollywood kliÅŸe filmlerinde bunu çok sık görüyoruz. Günboyu, Amerikalılık rolüyle Paris’te dolaÅŸmış Amerikalı turistlerin kendi aralarında yaptığı , Paris’i ve Parislileri “iÄŸneleyen” bol kahkahalı konuÅŸmalar evlere ÅŸenliktir. Daha “DoÄŸu’ya” gidildikçe, “iÄŸnemelere”, “aÅŸağılamalar” eÅŸlik etmeye baÅŸlayacaktır. Ama merak etmeyin; süreç o kadar anti-demokratik deÄŸil. Herkesin kendisine göre bir Batı’sı ve DoÄŸu’su var. Ä°ran’a veyâ Hindistan’a gidip, orada Batılı rolü oynayan çok Türk turist gördüm. Batılı karşısında, kendisinden oynaması istenen DoÄŸulu rolünü evvelâ kabûl etmeyip, yırtınarak aslında ne kadar Batılı olduÄŸunu anlatan; bu sûretle Batılı’nın canını sıkan; burada kaybedince, yarı-Batılı, Yarı-DoÄŸu’lu olma rolüne fit olan ; hattâ rafine DoÄŸu’lu rolüne soyunan insanlardır bunlar. Ä°ran’ı bulmuÅŸlar; kaçırırlar mı?
Henüz yorum yapılmamış.