Güncel
Müslümanları bekleyen yeni bir endlösung* mu?
İster seküler ister dindar olsun, ister Alevi ister Sünni olsun, ister Türk ister Kürt olsun Batı’da yaşayan Müslüman kökenli her bir birey faşist Batılı zihin kodlamasında düşman kategorisinde değerlendirilmektedir. Bu tespiti güçlendiren yakın tarihimizden bir örnek yine Bosna’da karşımıza çıkmıştır. Hatırlanacağı gibi savaş öncesinde Bosnalı Müslüman halkın İslam’la ilişkisi “kültürel Müslümanlık’’ olarak nitelenebilecek düzeye daha yakın idi. Buna rağmen başta Sırp ve Hırvatlar olmak üzere Batı dünyasının Bosna Müslümanlarına karşı tavrını hepimiz biliyoruz.
GeçtiÄŸimiz günlerde Yeni Zelanda’da gerçekleÅŸtirilen ve 50 Müslümanın ölümüne, bazıları ağır 30’un üzerinde Müslümanın yaralanmasına neden olan seküler-Hıristiyancı terör saldırısı gerek Batılı saÄŸduyulu aydınlar ve gerekse Müslümanlar tarafından on yıllardır dile getirilen endiÅŸeli uyarıların dikkate alınmamış olmasının bir sonucudur. Bu vahÅŸi saldırı, geçmiÅŸ dönemde çok sayıda kiÅŸi tarafından yapılan öngörüleri haklı çıkardığı gibi maalesef gelecekte gerçekleÅŸecek daha büyük katliamların da habercisi olarak görülmelidir. Bu karanlık geleceÄŸin vuku bulacağı düÅŸüncesine bizi götüren dünya siyasetindeki konjonktürel durum kadar, katliamı gerçekleÅŸtiren azılı teröristin bize verdiÄŸi mesajdır da aynı zamanda.
Pasifizmi önlemek
Dikkat edilirse terörist, insanlık dışı eylemini gerçekleÅŸtirirken yaptığı kayıt ve canlı yayın ile bir yandan taraftarları nezdinde kendisini kahramanlaÅŸtırırken diÄŸer yandan olası bu kahramanlaÅŸtırma ediminin pasifizme yol açmasını da önlemek istemiÅŸ gibidir. ÇeliÅŸik olarak nitelenebilecek bu tavrıyla terörist, ısrarla kendisinin sıradan bir insan olduÄŸuna vurgu yapmıştır. Bu ÅŸekilde, açtığı uÄŸursuz yoldan gidecekleri cesaretlendirmenin de ötesinde adeta Batı dünyasını bir kanser hücresi gibi esir almış olan Ä°slamofobik/Türkofobik çevrelere yeni katliamlar yapmaları çaÄŸrısında bulunmuÅŸtur.
Liderlerin tepkisi
Nitekim katliamın hemen ardından Batı dünyasında Müslüman karşıtı ÅŸiddet olaylarının vuku bulması söz konusu çaÄŸrının yankı uyandırdığını göstermektedir. Benzer ÅŸekil-de, Batı dünyası liderlerinin Charlie Hebdo saldırısında takınmış oldukları dayanışma tutumunu takınmaktan kaçınmış olmaları çifte standartlı bir tutumu gösterdiÄŸi gibi, aynı zamanda teröristin arzuladığı üzere Müslümanlara karşı yeni katliam ve terör saldırılarını cesaret ve teÅŸvik etmeye hizmet etme anlamına da gelmektedir. Bu noktada vurgulamamız gereken bir baÅŸka husus da dünya liderlerinin vahÅŸi saldırıya karşı gösterdikleri tepkidir. Saldırının hemen ardından çok sayıda ülkeden gelen mutat kınama beyanlarının dışında Yeni Zelanda BaÅŸbakanı Jacinda Arden ile CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan’ın olayı ele alış biçimleri mevkidaÅŸlarınınkinden farklılık içermektedir. BaÅŸbakan Arden’in konuya dair verdiÄŸi beyanatlardan cami ziyaretlerine kadar büyük bir sarsılmışlık ve empati duygusu ile hareket ettiÄŸi görülmüÅŸtür. BaÅŸkan ErdoÄŸan da hem katliamı bir terör saldırısı olarak nitelendirmekten imtina eden Batılı iktidar çevrelerinin önemli bir bölümünü hem de duyarsızlığın zirvesine tırmanmış durumdaki çok sayıdaki Müslüman ülke yöneticisini eleÅŸtirileriyle hedef alarak güçlü bir mesaj vermiÅŸtir. ErdoÄŸan, aynı zamanda on yıllardır piÅŸirilmeye çalışıldığı görülen Batı-Ä°slam çatışmasında Müslümanların kolay teslim olmayacaklarına da vurgu yaparak kararlılığını gösterirken, Yeni Zelanda’ya gerek CumhurbaÅŸkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve DışiÅŸleri Bakanı Mevlüt ÇavuÅŸoÄŸlu’nu göndererek gerekse bizzat yaralı ve ÅŸehitlerin ailelerini telefonla arayarak bir kez daha kimsesizlerin kimi olduÄŸunu göstermiÅŸtir. BaÅŸkan ErdoÄŸan’ın bu tutumu, dünyanın neresinde olursa olsun Müslümanların her tür sıkıntısında yanlarında bulunan ülke olarak Türkiye’yi öne çıkarmaktadır.
Medeniyetler çatışması
1993 yılında Samuel Huntington’un ‘’Medeniyetler Çatışması’’ isimli makalesiyle pandoranın kutusunun açıldığı andan itibaren geldiÄŸimiz sü-reçte önümüzde bulunan iki seçenek kısaca savaÅŸ ve barıştan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Bu çerçevede, her ne kadar El-Kaide, DEAÅž ve türevleri gibi örgütler aracılığıyla saldırgan-kurban denklemi tersyüz edilmeye çalışılsa da tarihsel olguların ışığında yorum yaptığımızda durum bundan fark-lıdır. BirçoÄŸumuzun bildiÄŸi gibi Ä°slam’ın tarih sahnesine adım atmasından itibaren Ä°slam düÅŸmanlığı da kendini göstermeye baÅŸlamıştır. Eski dö-nemlerde Haçlı SavaÅŸları ile zirvesine çıkan Ä°slam düÅŸmanlığının SoÄŸuk SavaÅŸ gibi dar tarihsel aralıklarda taktiksel iyi iliÅŸkilere evrildiÄŸi görül-müÅŸse de Irak ve Bosna’da yüzbinlerin katledilmesi ile açığa çıktığı üzere genel gidiÅŸata tekrar geri dönülmüÅŸtür.
Batılı erk sahiplerinin ÅŸapkalarını önlerine koyup düÅŸünmeleri gereken en temel mesele Müslümanları ötekileÅŸtirmekten vazgeçip vazgeçmeyecekleridir. Batı olarak nitelendirdiÄŸimiz coÄŸrafyada ÅŸiddetin dozajının görece düÅŸük olması ve maddi-manevi kayıpların ağırlıklı olarak Ä°slam dünyasında ger-çekleÅŸmesi belki Batılı güç sahiplerine umursamazlık içinde bulunma imkanı sunuyorsa da orta ve uzun vadede Ä°slam dünyasında yakılan ateÅŸin alevlerinin Batılı baÅŸkentlere de ulaÅŸacağını öngörmek bir kehanet olarak deÄŸerlendirilmemelidir. Özellikle kıta Avrupa’sında on yıllardır ötekileÅŸtiril-diÄŸini ve daha da önemlisi her daim varlığının sorgulandığını düÅŸünen Müslüman kitlelerin arasında bu ÅŸartlara isyan edecek ve devletin yeterince tatmin etmediÄŸi güvenlik duygusunu tesis etmeye çalışacak bireylerin var olduÄŸu düÅŸünülürse, söz konusu durumun kaçınılmaz olarak Paris’te, Lond-ra’da, Berlin’de, New York’ta ve diÄŸer Batılı ülke baÅŸkentlerinde Müslüman topluluklar ile Batılı faÅŸist güçlerin silahlı çatışmalarına kadar varabilece-ÄŸini ifade edebiliriz. Halihazırda aşırı saÄŸcı güçleri kontrol edemeyen/etmeyen (burada Avusturya ve Almanya’da devlet istihbarat teÅŸkilatlarının aşırı saÄŸcı teröristlerle iç içeliÄŸini hatırlamak gerekir) Batılı ülke yönetimlerinin vuku bulması muhtemel iç savaÅŸ ortamını bertaraf etmek için irade ortaya koyup koymayacakları meçhuldür. Yine yukarıda da deÄŸinildiÄŸi gibi söz konusu iradeyi ortaya koyacaklarsa da aşırı uçları kontrol etmeye güç yeti-rip yetiremeyecekleri de yoruma açık bir olgudur. Son ihtimal olarak Nazi güçlerinin iktidarı ele geçirme süreçlerinde olduÄŸu gibi aşırı saÄŸcıların Batılı ülkelerdeki güç mekanizmalarını tümden kontrol ettikleri bir vasatta ise bizi bekleyen yeni bir Endlösung’dan baÅŸkası deÄŸildir.
Müslüman Müslümandır
Bu noktada CumhurbaÅŸkanımız ErdoÄŸan’ın uzun zamandır hem içeride hem de diasporada saÄŸlamaya çalıştığı siyasal konsolidasyonun, ne ka-dar yerinde bir tavır olduÄŸunu, yaÅŸanan her olayla birlikte kendini açığa çıkardığını ifade etmeliyiz. Her ne kadar içeride ‘’tek seslilik’’, ‘’otoriterleÅŸme’’ ve daha uç bir ifadeyle ‘’diktatörleÅŸme’’; diasporada da ‘’Türkiye/ErdoÄŸan bizi zor duruma düÅŸürüyor’’, ‘’Türkiye’dekiler buraları bilmiyor’’ gibi ifade-lerle bir türlü anlaşılmayan/anlaşılmak istenmeyen söz konusu çaba, geleceÄŸi kaçınılmaz olan kavgaya hazırlıktan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Bu çerçeve-de Batılı mahfillerin tarih boyunca anladıkları tek dil olan güç unsurunu kullanan akıllı bir yönetimin Müslümanların karşılaÅŸacağı zararların tümünü engelleyemese bile en azından hafifleteceÄŸini söyleyebiliriz. Bu noktada ErdoÄŸan’ın söz konusu vizyoner hamlesine bilerek ya da bilmeyerek engel olmaya çalışan bilimum iç muhalefetin anlaması gereken en önemli nokta, ister seküler ister dindar olsun, ister Alevi ister Sünni olsun, ister Türk ister Kürt olsun Batı’da yaÅŸayan Müslüman kökenli her bir birey faÅŸist Batılı zihin kodlamasında düÅŸman kategorisinde deÄŸerlendirilmektedir. Bu tespiti güçlendiren yakın tarihimizden bir örnek yine Bosna’da karşımıza çıkmıştır. Hatırlanacağı gibi savaÅŸ öncesinde Bosnalı Müslüman halkın Ä°slam’la iliÅŸkisi ‘’kültürel Müslümanlık’’ olarak nitelenebilecek düzeye daha yakın idi. Buna raÄŸmen baÅŸta Sırp ve Hırvatlar olmak üzere Batı dünyasının Bosna Müslümanlarına karşı tavrını hepimiz biliyoruz.
Diaspora ve sonraki nesiller
Bu noktada taktiksel hedefler doÄŸrultusunda Batılıların zaman zaman Müslüman toplumlara yönelik kimliksel ayrımlara vurgu yaparak toplu-mun alt gruplarını birbirleriyle dövüÅŸtürürken kimi zaman bir gruptan kimi zaman da diÄŸer gruptan yana görünmelerinin bizi yanıltmaması gerekir. Son tahlilde Batı dünyasının liderleri, rakipleri olarak gördükleri Ä°slam toplumlarını, zayıflatma ve tarih sayfalarına güçlü bir ÅŸekilde yeniden dönme çabalarını sekteye uÄŸratmaya çalışmaktadır. Bu çerçevede ülkemizin özellikle Batıcı kesimlerinin realiteden kopuk deÄŸerlendirmelerinin Batı toplum-sal hayatında bir karşılığı olmadığının ispatı, seküler Yahudilerin sonlarının diÄŸerlerinin sonlarından farklı olmadığı gerçeÄŸidir.
Diasporadaki insanlarımızın da içinde yaÅŸadıkları ülkelerdeki yönetimler tarafından taktiksel manada kendilerine uzatılan havuçların cazibesine kapılırken bir lahza düÅŸünüp yine Yahudi tarihinden örneklere bakmaları kendileri ve nesilleri için hayati önem arzetmektedir. Bu çerçevede diaspo-ranın Yahudilerden avantajlı olduÄŸu noktanın, dönülebilecek ve esenlik içinde yaÅŸanabilecek bir toprak parçasının mevcut olmasıdır. Söz konusu toprak parçasının mevcudiyetini devam ettirmesi isteniyorsa diasporanın tüm aktörlerinin bindikleri dalı kesmemeleri gerekir.
STAR
Henüz yorum yapılmamış.