Sosyal Medya

Güncel

Hayrettin Karaman / İslam hukukçusu kimdir?

Hayrettin Karaman - Yeni Åžafak



Sayın Özler ne diyordu?

a) Ä°slâm hukukçusu olmanın birinci ÅŸartı hukukçu olmaktır. Nasıl “doktor” olunmadan “göz doktoru” olunmuyor ise “hukukçu” olunmadan da “Ä°slâm hukukçusu” olunmaz. “Hukukçu” olmanın ÅŸartı ise hukuk fakültesi mezunu olmaktır.

b) Ancak her hukukçu bir “Ä°slâm hukukçusu” deÄŸildir. Her doktorun bir “göz doktoru” olmaması gibi. Bir hukukçunun Ä°slâm hukukçusu olabilmesi için fıkıh alanında uzmanlaÅŸması gerekir…Akademik kariyer anlamında bu uzmanlaÅŸmanın ölçüsünün “doktora” diploması olduÄŸunu söyleyebiliriz.”

Sayın profesörün bu ifadesinden anladığım ÅŸudur: Dün Y. Ä°slam Enstitülerinden bugün de Ä°lahiyat Fakültelerinden mezun olup Ä°slam Hukuku (fıkıh) dalında ihtisas yapmış ilim adamları Ä°slam Hukukçusu olamaz; olabilmelerinin ÅŸartı ayrıca Hukuk Fakültesi mezunu olmalarıdır.

Müslümanların tarihinde fukahâ (fıkıh alimleri ki Ä°slam hukuku da fıkha dahildir veya ÄŸalat-ı meÅŸhur olarak fıkhın bütününe de bu ad verilmiÅŸtir) medreselerden yetiÅŸirdi; fıkıh öÄŸretimi medreselerde yapılır, iftâ (fetva vermek, müftülük) ve kazâ (yargı) adamları da bu medreselerden mezun olurlardı; yani icazet alırlardı. Bu medreselerde, yabancı kanunların iktibas edilmeye baÅŸlandığı zamana kadar hukuk adına yalnızca fıkıh ve fıkıh usulü okutuldu, baÅŸka bir hukukun füru’u ve usulü okutulmadı. Åžimdi Ebu Hanife, ddiÄŸer mezheb imamları, Ebüssu’ud, Zenbilli, Büyük Haydar Efendi… yabancı hukuk ve usul okumadıkları için fakih (Ä°slam hukukçusu) sayılmayacaklar mı?

Gayr-i müslim dünyanın hukuk mevzûâtı kısmen ondokuz ve yirminci yüzyılda iktibas edilmeye baÅŸlandı, iÅŸte bu tarihten sonra kurulan ve hedefi hakim vb. yetiÅŸtirmek olan meselâ medresetü’l-kudât’ta, yabancı menÅŸe’li kanun ve hukuk bilgisi de programa girdi. Bu tarihte ve sonrasında da fıkıh (Ä°slam hukuk alimi) olabilmek için yabancı menÅŸeli hukuk okumak ÅŸartı yoktu.

Åžu halde Sayın Özler’in birinci ÅŸartı geçerli deÄŸildir; Ä°slam hukuku dalında ihtisas yapmış kimselerin diÄŸer hukuk sistemleri hakkında da bilgi sahibi olmaları faydalıdır, ama bu fakih olmanın ÅŸartı deÄŸildir. Onun ikinci ÅŸartı ise yerindedir; evet, bugün Hukuk fakültelerinden mezun olanlar Ä°slam Hukuk dalında doktora yapmadıkça “Ä°slam Hukukçusu” olamazlar ve Ä°slam Hukuk alanında iddialı söz söyleyemezler; söylemeleri yasak deÄŸildir, ama haddini bilmemek olur ve çok kere hata ederler. Bu sebeple hiç vakit geçirmeden Hukuk fakültelerinde Ä°slam Hukuk Anabilim dalları açılmalı ve doktora programlarına imkan verilmelidir.

“…ve çok kere hata ederler” dedim ya iÅŸte size sayın Özler’den bir örnek:

Daha önceki bir yazısında ÅŸöyle diyor:

“Yukarıdaki tanımdan anlaşılacağı üzere haram koymaya ancak “ÅŸâri-i mübîn”, yani Allah yetkilidir. Sigara veya tütünün haram olduÄŸuna dair bir ayet yoktur. Sigaranın haram olduÄŸunu savunanlar da sigara veya tütün anlamına gelen bir kelimenin Kur’an-ı Kerim’de geçmediÄŸini kabul etmektedirler.O hâlde sigara içilmesi ÅŸâri-i mübin tarafından haram kılınmamıştır. Ä°slâm hukukunda Allah’ın haram kılmadığı bir ÅŸey mübahtır… Bu ilkeye göre, bir ÅŸeyin veya fiilin helâl veya haram olup olmadığında tereddüt edilirse o fiilin veya ÅŸeyin helâl olduÄŸu varsayılır. Haram olduÄŸunu iddia eden kiÅŸi ona kat’i delil getirmek mecburiyetindedir. Åžâri-i mübin tarafından haram kılınmamış bir ÅŸey haram deÄŸildir. Bir ÅŸeyin veya bir insan davranışın haram kılınması ancak açık bir ayet ile mümkündür. Sigara ne kadar zararlı olursa olsun, sigara konusunda bir ayet yoktur. O hâlde sigara içmek haram deÄŸildir.”

Hemen baÅŸta hatırlatayım: Ä°slam hukukunda hükmün kaynakları (edille-i ÅŸer’iyye” dörttür; Kitâb, Sünnet, Ä°cmâ ve Kıyas. Haram hükmü dahil bütün hükümler bu dört delile dayanır, yalnızca Kur’an’a deÄŸil.

“Bu ilkeye göre, bir ÅŸeyin veya fiilin helâl veya haram olup olmadığında tereddüt edilirse o fiilin veya ÅŸeyin helâl olduÄŸu varsayılır.” Cümlesi de yanlıştır. “Tereddüt edilirse deÄŸil, haram veya mekruh hükmüne bu dört kaynakta delil bulunamazsa mübah sayılır” olacak. Ayrıca bu kural da tartışmalıdır.

EÄŸer bir ÅŸeyin hükmünde tereddüt veya tartışma çıkarsa ne yapılacak?

Allah Teâlâ bu sorunun cevabını gönderdiÄŸi Kitabında vermiÅŸ:

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin, sizden olan ülü’l-emre de. EÄŸer bir hususta anlaÅŸmazlığa düÅŸerseniz –Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız– onu, Allah’a ve Peygamber’e götürün. Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir.” Nisâ: 4/59).

“Bir hususta anlaÅŸmazlığa düÅŸmek” Allah ile mümin kulları arasında olamaz, Resûlullah ile ümmeti arasında da düÅŸünülemez. Geriye yönetici, yönetilen, bilen, soran... ÅŸeklinde ümmet kalır; bu çerçevede ümmet arasında bir anlaÅŸmazlık çıktığında mesele Allah’a ve resule götürülecektir. Meselenin “Allah’a götürülmesi” Kur’an’a, “resule götürülmesi” ise sünnete baÅŸvurmayı gerektirir. AnlaÅŸmazlık konusunda bu iki kaynakta çözüm ve hüküm var ise bu, bütün ümmet için baÄŸlayıcıdır ve gereÄŸine uyularak anlaÅŸmazlık çözüme kavuÅŸturulur. Bu iki kaynaktaki çözüm her zaman nokta tayini ÅŸeklinde deÄŸildir. Kıyamete kadar ortaya çıkacak bütün anlaÅŸmazlıkların konu konu, parça parça çözümü Kitap ve Sünnet’te bulunmaz. Ancak bütün anlaÅŸmazlıkların çözümüne ışık tutan ilkeler, iÅŸaretler, delâletler, örnek ve emsal çözümler vardır. Bunlardan yararlanarak çözüm ve hüküm bulma iÅŸine ictihad denir. Ä°ctihad bilinmeyenleri, açıkça belli olmayanları, anlaÅŸmazlıkları Kitaba ve Sünnet’e baÅŸvurarak (götürerek) çözme metodunun ve çabasının adıdır; Resûlullah tarafından sahâbeye öÄŸretilmiÅŸ, daha sonraki nesiller de bunu, onlardan alarak kullanmış ve geliÅŸtirmiÅŸlerdir (Cessâs, I, 212-213).

Ä°ctihad ile haram hükmüne de ulaşılır; ancak bu, beÅŸerin hüküm koyması deÄŸildir; Allah’ın koyduÄŸu, ama nokta tayini ÅŸeklinde açıklamadığı hükmü keÅŸfetmektir (Ä°ctihad ispat, yani hüküm koyma deÄŸil, keÅŸfetmedir).

Ä°ctihadda ihtilaf olursa ülü’l-emrin tercih ettiÄŸi ictihad kanun hükmünde olur. Tercih sözkonusu olmadığında ise müminler diledikleri ictihad ile amel ederler.

Bir içtihadın hatalı olduÄŸu, bilgi eksikliÄŸine dayandığı sabit olursa o ictihad ile fetva verilemez.

Sayın Özler Ä°lahiyat fakültelerine çok yüklenmiÅŸ, onu da gelecek yazıda ele alalım.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.