TeÅŸekkür ederim. ÇEVÄ°RMEN’in diÄŸer kitaplarımdan farkı sizin de söylediÄŸiniz gibi kendimi, mesleÄŸimi (çevirmenlik), çevirdiÄŸim kitapları ve bu kitapların yayınlandıkları dönemlerde genelde Ä°slam dünyasının, özelde Türkiye’nin geçtiÄŸi düÅŸünsel süreçleri ve bunun benim düÅŸünce dünyamda meydana getirdiÄŸi çevrimleri, dönüÅŸümleri yazmış olmamdır. “Ben” merkezinden önce Kürtlük, sonra Müslümanlık, ardından insanlık ÅŸahsında “biz”e ulaÅŸma serüvenimi yazdım. Çevirmen dolup taÅŸmıştı, yazdırmak için bana baskı yapıyordu. Ben de elime kalemi alarak çevirmeni harekete geçirdim. Ortaya ÇEVÄ°RMEN çıktı.
Öncesinde çok önemli eserlerin çevirisini yaptınız. Kitapta da bundan izler var. Bu eserler sizi nasıl besledi? Dünyaya bakışınızı nasıl etkiledi?
Ä°stisnasız çevirdiÄŸim her kitap benim için dünyaya açılan yeni bir pencere oldu. Ben “ben” iken dünyaya “ben”in penceresinden bakıyordum. Git gide Kürtlük, Müslümanlık ve insanlık baÄŸlamında “biz”in penceresinden bakmayı öÄŸrendim. Hiçbir ÅŸey sadece göründüÄŸünden, “ben”in gördüÄŸünden ibaret deÄŸildi. Alternatif bakış açıları edindim. Bir bakış açısından gördüklerimi, bir de ÅŸuradan bakayım diye test etme imkânına kavuÅŸtum ve her seferinde kendimi aynı noktadan beslenen farklı doÄŸruların zenginliÄŸinde buldum.
KÜRTLER, ŞİDDETE MALZEME OLMAYI REDDEDEREK PKK’YI BÄ°TÄ°RDÄ°
Memleket meselelerine gelirsek… Kürt Açılımı ya da Çözüm Süreci denilen dönemde bir aydın olarak ciddi vazife gördünüz. Åžimdiyse bambaÅŸka bir dönemdeyiz. Belki her kesim Kürt sorunu diye bir ÅŸey kalmadığından bahsediyor. Peki, PKK sorununda nereye geldik?
Açılım sürecini coÅŸkuyla karşılayanlardan biri de benim. Birçok kimse gibi karınca kararınca ben de katkıda bulunmaya çalıştım. Açılım sürecini etnik “benlik”ten ümmet “biz”liÄŸine, oradan evrensel insani deÄŸerlere doÄŸru bir adım olarak gördüm ve hala aynı düÅŸüncedeyim. Bir ÅŸekilde sekteye uÄŸramış olması üzücü tabi. Ama yolculuk her zaman rahat geçmez, bir anda kendinizi karanlık bir tünelde veya fırtınalı bir daÄŸ başında görebilirsiniz. GüneÅŸli bir havanın rahatlığını, rehavetini bu tür ortamlarda sürdüremezsiniz. Elbisenize bürünmeniz, kabuÄŸunuza çekilmeniz gerekebilir. Ama yolculuÄŸa devam etmelisiniz. Ben bugünkü siyasi tutumu yolculuktan vazgeçmiÅŸlik olarak deÄŸerlendirmiyorum. Açılım süreci tabiatın akışına uygun bir tavırdı. Tabiatın akışını da durduramazsınız. Sadece kendinizi kollarsınız. Karanlık tüneli, fırtınalı daÄŸ başını ebedi karargâhımız olarak görmek ve durmak ölümcüldür. Bir Kürt sorunu ve daha baÅŸka sorunlarımız vardır ve eskisi gibi boÄŸucu bir atmosferde olmasa da devam ediyor. PKK ise bana göre miadını doldurmuÅŸtur. Etkinlik göstermesi mümkün deÄŸildir. Sadece devletin aldığı etkili güvenlik önlemleri açısından deÄŸil, düÅŸünsel, sosyolojik ve evrensel deÄŸerler açısından moral üstünlüÄŸünü yitirmiÅŸ olmasından bahsediyorum. PKK’yi bitiren ÅŸey Kürtlerin ÅŸiddete malzeme olmayı reddetmeleridir.
MÜCADELEDEKÄ° SERT DÄ°L KALICI OLMAMALI
Dili, üslubu önemseyen birisiniz… Terörle mücadele artık FETÖ ile beraber baÅŸka bir yola girdi. Mücadele dilini nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?
Kavgada yumruk sayılmaz diye bir söz var. Kavganın dili, eylemi ÅŸiddettir. Kavgaya girmiÅŸseniz rakipten centilmenlik, nezaket beklemek son derece romantik bir beklentidir. Ama ahlaklı olmayı kendiniz için bir ÅŸiar edinmeniz ve rakibinizden de bunu beklemeniz hakkınızdır. Savaşın da bir ahlakı vardır. Bu da eylemle birlikte her ÅŸeyden önce dile ve üsluba da yansımalıdır. Ancak kavga, savaÅŸ öfkenin egemen olduÄŸu bir ortamdır. Bu açıdan Türkiye’nin PKK ve FETÖ baÄŸlamında giriÅŸtiÄŸi savaÅŸta toplumsal dokumuzun aldığı yaralar yanında dildeki sertliÄŸin pek de önemi kalmıyor. O yüzden Türkiye’nin en kısa zamanda bu süreçten çıkıp normale dönmesi en büyük temennimizdir. Kavga esnasında ÅŸiddet dili bir açıdan normal kabul edilse bile bunun kalıcı bir tutum olması kesinlikle normal deÄŸildir ve sadece bize zarar verir.
KÜRT MESELESÄ° ‘AKLANÄ°YET’ Ä°LE ÇÖZÜM YOLUNDADIR
Uluslararası arenada Türkiye’nin Kürtleri hedef aldığına dair algı oluÅŸturulmaya çalışılıyor. Ankara bu sorunla mücadele edebiliyor mu?
Türkiye’nin Kürtleri hedef alması bindiÄŸi dalı kesmesi anlamına gelir. Bunu bilecek akla ve tarihsel tecrübeye sahip bir ülkedir, Türkiye. Ancak bu sorununu çözüme kavuÅŸturmamış bir Türkiye her zaman bu tür ithamlarla karşı karşıya kalabilir, kalıyor da. Bazı dönemlerde, darbe süreçleri, tek parti yönetimi gibi, bu suçlamaları haklı çıkaracak uygulamalar da hafızalarda tazeliÄŸini koruduÄŸu için dikkatli olmakta yarar vardır. Sanırım Ankara Kürt meselesinin sadece güvenlikle çözülemeyeceÄŸini kavrayacak tecrübelerden geçerek bugüne geldi. Bu yüzden sorunla baÅŸ edecek aklaniyet mevcuttur. Zaten umudumuzu da bu aklaniyetin devreye girmesi ihtimaline baÄŸlamış bulunuyoruz ve iÅŸaretleri de yok deÄŸil.
PKK bitme noktasına geldi mi?
SöylediÄŸim gibi PKK siyasi, sosyolojik, evrensel açıdan anlamını, gerekçesini yitirmiÅŸ bir örgüttür. Ama tabi marjinal bir örgüt olarak tamamen son bulması uzun sürebilir.
Ä°SLAM ÂLEMÄ° DÜÅžÜNSEL KRÄ°Z Ä°ÇERÄ°SÄ°NDE
Bölgeyi yakından takip eden birisiniz. Kürtler kendini nasıl hissediyor ÅŸu an sizce?
Kürtler diÄŸer topluluklardan farklı bir dünyada yaÅŸamıyor. Ä°slam âleminin tüm toplulukları gibi Kürtler de etnik, ekonomik, dini, siyasi sorunlar yaşıyorlar. Bu da mutsuzluk kaynağıdır. Sadece Kürtler deÄŸil, Araplar da, Türkler de, Farslar da, Sünniler de, Aleviler de mutsuzdur genelde. Bir fırtına koptu mu herkesi etkiler. Ä°slam âlemi topyekûn derin krizlerle uÄŸraşıyor. En önemlisi ve belki de ölümcül olanı düÅŸünsel krizdir ki atlatılmasına dair bir emare de görünmüyor ufukta.
GELENEKSEL KURUMLARIMIZI Ä°HYA ETMELÄ°YÄ°Z
Burası çok önemli deÄŸil mi? Belki bölgesel sorunlarımızın temelinde de bu var. Ä°slam aleminin yaÅŸadığı sorun… Nedir bu düÅŸünsel kriz?
Ä°slam alemi uzun bir zamandır grogi vaziyetindeki boksörün çaresiz çırpınışlarını andıran davranışlar sergiliyor. Sosyal, siyasal, düÅŸünsel, ekonomik kısacası hayatın her alanında durum bundan ibarettir. Müslümanlar birinci dünya savaşında adeta beyin sarsıntısı geçirmelerine neden olan sert bir darbe aldılar ve hala kendilerine gelebilmiÅŸ deÄŸiller. Aslında bunun öncesi de var ve geçmiÅŸi müsteÅŸriklerin bölgeye geliÅŸlerine kadar dayanır. Birinci dünya savaşındaki askeri yenilgi kültürel yenilginin üzerine tuz biber ekti denebilir. Gücümüz, duygularımız, tarihsel ve kültürel müktesebatımız yerinde duruyor kuÅŸkusuz. Ama kolektif aklımız sayılan ve bu gücü, duyguyu, tarihsel ve kültürel müktesebatı deÄŸerlendirecek, deÄŸere dönüÅŸtürecek geleneksel kurumlarımızın yerinde yeller esiyor. Her ÅŸeyimiz yerli yerinde duruyor ama aklımız başımızda deÄŸil. Aklımızı başımıza almadığımız sürece, yani geleneksel kurumlarımızı yeniden aktifleÅŸtirmedikçe bu muazzam gövdemize, güçlü kuvvetli pazumuza raÄŸmen tarih ve medeniyet terazisinde bizimle boy ölçüÅŸemeyecek sıkletteki kültürlerden bugünkü gibi dayak yemeye devam edeceÄŸiz. Aklımızı başımıza almamız gerekir. Aksi taktirde aralarındaki baÄŸlantı kopma noktasına gelen organlarımız dağılacak.
MOÄžOL Ä°STÄ°LASINDAN DAHA KÖTÜ BÄ°R KRÄ°Z YAÅžIYORUZ
Peki, Türkiye bu krizin neresinde? Türkiye umut olamaz mı?
Türkiye Ä°slam aleminin genelinden farklı bir durumda deÄŸildir. Burada siyasal anlamda bir takım olumlu çabalar var ama özellikle geleneksel Ä°slami disiplinler arasındaki kopukluk gittikçe derinleÅŸmesi nedeniyle aklımızı başımıza almaktan çok uzağız. Mezhepler, tarikatlar, ilim ekolleri gittikçe bağımsızlaşıyor ve birbirlerini besleyemiyorlar. Bu düÅŸünsel kriz hamasi söylemlerle giderilemeyecek kadar derindir. Doksan senelik Kemalist sistem birinci dünya savaşının sadmesini kalıcı kılmak hususunda maalesef baÅŸarılı olmuÅŸtur. Buna karşılık acele etmeden, teenniyle hareket ederek ve geleneksel kurumlarımıza yeniden can suyu taşıyarak aklımızın başımıza geleceÄŸi günü beklemeliyiz. Genelde Ä°slam alemi, özelde Türkiye tarih boyunca, haçlı seferleri ve MoÄŸol istilası da dahil hiç böyle bir hezimet ve kriz yaÅŸamadı. Çünkü söz konusu dönemlerde sadece askeri alanda yenildik, bugün ise ruhsal hezimeti iliklerimize kadar yaşıyoruz. Bu bir batıcılık, batılılaÅŸma bir tür mankurtlaÅŸmadan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.
HDP’NÄ°N KÜRT, MHP’NÄ°N DE TÜRK PARTÄ°SÄ° OLMA Ä°MKANI KALMADI
Daha güncel bir konuya gelelim… 31 Mart’taki yerel seçimde ittifaklar manzarayı belirleyecek gibi. GüneydoÄŸu’da ve DoÄŸu’daki durumu nasıl görüyorsunuz? HDP ile CHP’nin birlikte hareket etmesi sonuç verir mi?
Türkiye yeni bir sistemi benimsedi. CumhurbaÅŸkanlığı sistemi. Bugün tanık olduÄŸumuz ittifaklar cumhurbaÅŸkanlığı sisteminin gerektirdiÄŸi iki partili sistemin hazırlık aÅŸaması gibidir. Bana göre bundan sonra Ak Parti-MHP ittifakı gibi CHP-HDP ittifakı da en azından siyasal düÅŸünce açısından tutarlıdır. SaÄŸ muhafazakâr ittifak ile sol sosyal demokrat ittifak. Ä°leride partiye de dönüÅŸebilir. Bunun dışında siyaset sahnesinde yer alan siyasal partilere bir ÅŸans vermiyorum. Mevcut olanları ileride belirginleÅŸecek süreçte kendilerinin aktif ve belirleyici olmalarının mücadelesini veriyorlar. HDP’nin Kürt, MHP’nin de Türk partisi olarak varlık göstermesinin imkânı ve zemini de kalmadı. Kürtler ve Türkler düÅŸüncelerine göre bu ittifaklardan birine destek olacaklardır, ama blok halinde Kürt veya Türk olarak deÄŸil. O geride kaldı.
KÜRTLERDE 31 MART Ä°ÇÄ°N KAFA KARIÅžIKLIÄžI VAR
AK Parti ile MHP’nin ittifak yapmış olması Kürt seçmende nasıl akis buldu? Seçimde Cumhur Ä°ttifakı’nı ne bekliyor?
Bu seçim sürecinde biri doÄŸuda Van-ErciÅŸ-Patnos’ta, biri de güneyde Mersin’de olmak üzere gözlem yapma ÅŸansını buldum. HDP seçmeni Kürtlerde bir kafa karışıklığı vardı. Bir yanda tutumu belli MHP’nin yer aldığı bir ittifak, bir yanda Cumhuriyet tarihi boyunca yaÅŸadıkları bütün maÄŸduriyetlerin, mazlumiyetlerin müsebbibi CHP’nin başını çektiÄŸi ittifak… Tutum belirlemek onlar açısından zordu. Alışkanlık olarak HDP’ye yakın duruyorlardı ama hendekler sürecindeki ferasetsiz siyasetin maliyetini de kendileri çekmiÅŸti. Bu yüzden tedirginlikle karışık bir kararsızlık vardı. Ak Partiye destek veren Kürtlerde de MHP ile ittifakı oturtacak bir zihinsel çözüm görmedim. Onlar da tedirgindiler. Milliyetçi üslup ve söylem en azından pasif bir tutum içinde olmaya yol açmış gibi.
Henüz yorum yapılmamış.