Sosyal Medya

Kötülük ve baskıda ne kadar ileri gidilebilir?

Düşünen, dünya meseleleriyle ilgilenmeye çalışan insanların, yazarların her zaman bir dünya ideali olmuştur. Bazı yazarlar ise bu ideali, gerek kitaplarının bir bölümünde gerekse bu ideal üzerine konuyu kurup ortaya yeni bir kitap çıkararak göstermişlerdir. Bunlara ütopya (ütopik roman) dendiği herkesin malumu. Fakat bir de bu idealin ters istikametinde olan, daha doğrusu olumsuzu olan romanlar vardır ve hem yazarlar hem de okurlar bu tür kitaplara daha fazla ilgi göstermişlerdir. Distopik romanlardan bahsediyorum.



Bazı romanların okuyucusu çoktur. Kitaplarla haşır neÅŸir birine distopik romanlardan hangilerini bildiÄŸini sorsak sanırım alacağımız cevaplar çok farklılık göstermez. Muhtemelen birçok kiÅŸi önce George Orwell’in 1984’ünü, Aldoux Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sını ve Ray Bradbury’ninFahrenheit 451’ini örnek gösterecektir. Haksız da sayılmazlar çünkü bu romanlar bu alanda seviye olarak gerçekten diÄŸer rakiplerine göre yukarı doÄŸru sıyrılmışlardır. Ancak kanaatimce, yakın gelecekte Ä°sveçli yazar Karin Boye’nin Kallocain kitabı da bu saydığım kitaplar kadar ilgi görecektir dilimizde. Dilimizde diyorum çünkü bu kitabın ilk baskısı zaten 1940 yılında yapılmış fakat Türkçeye ancak içinde bulunduÄŸumuz yılda çevrilebilmiÅŸ. Yani kitabın dünyada hali hazırda bir okuyucu kitlesi var. Türk okurların da kitaba ilgisinin olacağını düÅŸünüyorum çünkü gerek iÅŸlediÄŸi konuyla ilgili olsun gerekse bunun anlatım tarzı olsun gerçekten baÅŸarılı bir eser.

Bireyin ihtirasları merkezde

Kitap, birçok distopya konulu roman gibi totaliter bir devlet anlayışı üzerinden gitmiyor. Elbette totalitarizmi hissediyoruz hatta birçok yerde bunun etkilerini insanlar üzerinde görüyoruz ancak bu, olaylar üzerinden deÄŸil hisler üzerinden anlatılıyor. Ayrıca bireyin ihtirasının ve baÅŸka kötü özelliklerinin üzerinde daha çok duruyor. Aynı yataktan beslenip farklı kollara ayrılıyor kitap. AÅŸk, daha doÄŸru ifadeyle çiftlerin duygusal veya mekanik iliÅŸkileri, sistem (anlatıcı buna “Düzen” diyor) içinde insanların birbiri üzerine basmaya çalışması, toplumu daha da köÅŸeye sıkıştırma ve baskı altına alma kitabın ayrıldığı ana kollardan.

Kallocain kitabı için bir tür günah çıkarma diyebiliriz. Anlatıcı rolünde ve kitabın asıl kahramanı Leo Call, bilinmeyen bir yerde –fakat dünyada- kimya laboratuarında çalışan bir bilim adamıdır. Ve bulunduÄŸu konuma nasıl geldiÄŸini açıklar roman boyunca. Toplumun getirildiÄŸi hâli detaylı anlatır. Bu toplumda –Düzen adı verilen bu sistemde- sokaklar kolluk kuvvetleriyle sürekli denetim halindedir, insanların evlerinde, evde yaÅŸayanların Düzen’e aykırı gelebilecek davranışlarını rapor edecek ‘asistan’lar yaÅŸar, çocuklar yedi yaşına gelince gençlik merkezlerine verilir ve orada oynadıkları oyunlar zaten kitabın akış yönünü gösterir. Her ÅŸey Düzen’e hizmet edecek ÅŸekilde planlanmıştır:

“… Oyun havuzunda oynamışlardı. Bir ya da iki metre derinliÄŸindeki emaye kaplı bu havuzda çocuklar oyuncak bombalarını patlatabiliyor, orman ve çatıları ateÅŸe verebiliyorlardı. Havuzu su ile doldurdukları takdirde ise küçük ölçekli bir eniz harbi çıkarabiliyor; oyuncak bombalarda kullandıkları patlayıcıları savaÅŸ gemilerinin toplarını ateÅŸlemek için kullanabiliyorlardı. Ayrıca mayın gemileri de mevcuttu. Bu oyunlar sayesinde çocuklara, nasıl stratejik olunacağı öÄŸretiliyor ve bunun çocuklarda içgüdüsel bir refleks haline getirilmesi saÄŸlanıyordu.”

DüÅŸünceleri de kontrol etmek gerekir

Kitabın anlatıcısı Leo Call bundan baÅŸka hem kendi oto portresini çizer hem de kitabın diÄŸer karakterlerinden bazıları hakkında bir tasvir oluÅŸturur. Ayrıca çalışmalarından da bahseder ki kitabın ana ekseninde yaptığı buluÅŸ vardır.

Düzene son derece baÄŸlı, düzenin sorgulanmasını dahi kabul etmeyen, insanî duygulardan uzak biridir Leo Call. Bir insana merhamet duymak onun için hem zayıf bir duygudur hem de düzene ihanet içerir. Aslında yazar, çok derinlerinde de olsa bir vicdan kırıntısı olduÄŸunu okura hissettirir ancak bunu yine o her zamanki görev duygusuna bırakır Leo’da. Hikâyenin anlatıcısı Leo’nun, Düzen’le ve karısı Linda’yla olan iliÅŸkisi kitabın omurgasını oluÅŸtan diÄŸer kısımlardır. Düzen için çalışırken, bir gün bir düÅŸünce belirir kafasında Leo’nun. Her ÅŸey Düzen’e aitse, düÅŸünceler de Düzen’e aittir ve bunları kontrol etmek gerekir. Elbette bunun açıklamasını da reel dünyada da gördüÄŸümüz gibi ‘güvenlik’ gerekçesi altında açıklar Leo:

“BuluÅŸun amacı herkesin nelerden hoÅŸlandığını veya nefret ettiÄŸini ortaya çıkarmak deÄŸil. … Bu yöntem yalnızca güvenliÄŸimize, hepimizin ve Düzen’in güvenliÄŸine hizmet etmeli.”

Yaptığı buluÅŸ, bir çeÅŸit sıvıdır. Damardan enjekte edildiÄŸinde insana, sakladığı bütün gerçekleri söyletir, onların duygu ve düÅŸünceleri hakkında hâkimiyet saÄŸlanmasını kolaylaÅŸtırır. Üstelik yan etkisi de yoktur. Kallocain adını verdiÄŸi bu maddeyi ‘Gönüllü Fedakarlık Hizmeti’ndeki, adı bile olmayan, numaralarla hitap edilen deneklere enjekte eden Leo, deneyinin saÄŸlamlığının getireceÄŸi sonuçları kendi vicdanında sorgulamaya baÅŸlar, fakat geri adım atmaz. Kendisini Düzen’in yaÅŸamasına adadığı için geri kalan her ÅŸeyi teferruat olarak görmeye çalışır. Ona göre bu buluÅŸ sayesinde devletin mahkemeleri sahte ve yalan ifadelerle vakit kaybetmeyecektir. Leo tam bir neferdir. Ä°nsani birçok özelliÄŸi kaybolmuÅŸtur.

Rissen karakteri de kitabın omurgasına eklemlenebilir; çünkü Boye bu karakter aracılığıyla Leo’nun vicdan muhasebesi yapmasına neden olur. Kitap ilerledikçe makineleÅŸmiÅŸ düzeni ve makineleÅŸmiÅŸ insanları biraz daha kanlı canlı insan yapmaya çalışır yazar Boye. Ä°nsani özelliklerini ön plana çıkarmaya çalışır. PiÅŸmanlık kavramını devreye sokar ve bu süreçte aÅŸk diyemesek de bir baÄŸlılık oluÅŸturmaya çalışır Leo ve karısı Linda arasında. Fakat kitabın sonu oldukça dramatiktir.

Distopya romanlarının ortak özellikleri

Yazar Kallocain’de diÄŸer distopya romanlarıyla ortak bazı özellikler kullanır. ÖrneÄŸin evlerin polis birimlerince polisgöz adı verilen mekanizmayla sürekli gözetlenmesi bize 1984’ün Big Broher’ını anımsatır. Ya da her distopya romanında olan karamsar hava, huzursuzluk, insanların fareler gibi yaÅŸaması bu romanda da vardır. ‘Yer altı’ imgesini somutlaÅŸtırarak romanına katan Boye, bu kavram aracılığıyla romanının kasvetini de artırır. Elbette distopya romanlarında, yürürlükte olan düzene karşı olan fakat bunu açıktan belli edemeyen karakterleri de vardır Kallocain’in.

Karin Boye, ‘Kötülük ve baskıda ne kadar ileri gidilebilir?’ sorusunu kendi kendine sormuÅŸ ve bence bunu baÅŸarılı bir ÅŸekilde iÅŸlemiÅŸtir. Bazı hataların geri dönüÅŸü olmayabileceÄŸini de romanında iÅŸler Boye. Sade bir üslûbu olan, yalın bir anlatıma sahip ve özenli çevirisiyle, son zamanlarda dilimize çevrilen en iyi eserlerden biridir Kallocain. Kanaatimce bu romanın üzerinde George Orwell yazsaydı, çok daha önceleri dilimize çevrilebilirdi. Zaten hem 1984 hem de Fahrenheit 451’den önce yayımlanmış bir eserdir. Okurken diÄŸer romanları öne alıp benzerlik-farklılık açısından karşılaÅŸtırma yapmaya çalışsam da, aslında distopya konusunda temel alınabilecek kitap Kallocain’dir.

 

Mehmet Akif Öztürk - Dunya Bizim

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.