Sosyal Medya

Güncel

'Batı terörü Yeni Zelanda’da camilere saldırı ile başlamadı'

Iraklı yazar Kandory, Yeni Zelanda’da camilere yapılan saldırıyı değerlendirdi.



Iraklı yazar Nadhir Kandory, Yeni Zelanda'da camilere yapılan saldırıyı değerlendirdiği bir yazı kaleme aldı.

İşte o yazı:

Oğul George Bush, 2003 Irak savaşı sırasında Amerikan kamuoyunu kendi kanlı macerası ile yönlendirmek istediğinde onlara atalarının asırlarca yaptığı haçlı savaşlarını hatırlatmıştı. Güya “haçlı savaşı” ifadesini yanlışlıkla ağzından kaçırmıştı! Daha sonra yardımcılarından birisi onu uyarınca bu ifadenin yanlışlıkla ve dil sürçmesi sonucu söylendiğini belirtmişti. Ancak özrü kabahatinden daha büyük olmuştu. Zaten batılıların genel özellikleri böyledir. Evet, batı işlemiş olduğu cinayetleri ve suçları örtbas etmek için ikiyüzlülüğünün gereği olarak tarihi boyunca farklı isimlendirme yapmak sureti ile hakikatleri çarpıtmıştır. Her ne kadar yanlışlıkla söylendi dense de “haçlı savaşı” tabirini Irak savaşında kendi halkının maneviyatını yükseltmek için kasıtlı olarak kullanılmıştı. Geçmişte Kendileri açısından bu savaş meşruydu. Çünkü gerekçe olarak Beytu'l-Makdis'i “barbar” Müslümanlardan kurtaracaklardı!

Oğul Bush bunu söylerken başta kendi halkı olmak üzere diğer batı ülkesi halklarına haçlıların vakti ile ülkelerini ele geçirmek ve mukaddes değerlerini yıkmak için din adına Müslümanlara karşı başlattıkları savaşlarda adil ve haklı oldukları mesajı veriyordu. Dün Hristiyan din adamları ve kilise, başta Araplar ve Müslümanlar olmak üzere dünyayı yönetmek için bu savaşların meşru olduğunu söylerken,bugün batılı siyasetçiler menfaatleri gereği halklarına mevcut savaşların meşru olduğunu telkin etmektedirler. Böylece halklarını büyük bir kin ve öfke ile Müslümanlara karşı harekete geçirmektedirler.

TERÖRİST BRANSON TARRANT'IN YENİ ZELANDA'DA CAMİLERDEKİ MASUM VE SİLAHSIZ İNSANLARI ÖLDÜRMESİ YENİ BİR DURUM DEĞİLDİR

Terörist Tarrant'ın Yeni Zellanda'da camide silahsız ve sivil Müslümanları öldürmesi ile terörist George Bush'un Irakta insanları öldürmesi arasında özü itibarı ile bir fark var mıdır? Çünkü her iki saldırıda kullanılan sloganlar ve saldırıya götüren sebepler aynıdır. Tek fark son saldırının imkân bakımından Irakta yapılanlardan daha küçük olmasıdır. Bu yönü ile Tarrant, elli Müslümanı öldürürken oğul ve baba Bush, Irak'a açtıkları savaş, uyguladıkları ambargo ve başta  Ebu Gureyb olmak üzere hapishanelerde hayata geçirdikleri sistematik işkenceler sonucu milyonlarca  Iraklıyı öldürdüler. Yaptıkları cinayet sadece bunlarla sınırlı değil. Aynı zamanda başta Musul ve Enbar olmak üzere Irak'ın şehirlerini orada yaşayanların başına yıktılar. Sonra bu Müslüman halktan intikam almak için dünyanın her tarafından teröristleri ve suç örgütlerini adeta buraya yığdılar. Bunu bazen Irak halkına karşı içinde büyük bir kin ve nefret barındıran mezhep terörü eli ile yaparken bazen de batı istihbaratının kurmuş olduğu Daiş vb örgütler eli ile yaptılar. Bu örgütlerin yapmış olduğu büyük tahribatlar Müslümanların yaşamış olduğu ülkeleri harabeye çevirdi.

 

TARRANT, MESCİTTEKİ MASUM VE SİLAHSIZ İNSANLARI ÖLDÜRMÜŞTÜ FAKAT BU CİNAYETİ İLK İŞLEYEN O KİŞİ DEĞİLDİ

Tarrant'ın müzik eşliğinde ve büyük bir soğukkanlılıkla mescitteki silahsız ve masum inşaları öldürmesi yeni bir gelişme değildir. Çünkü bundan daha beterini hem de sistematik bir şekilde oğul George Bush terör şirketleri eli ile Irak'ta yaptı. Evet, Black Water güvenlik şirketinin görevlileri müzik eşliğinde sivil ve silahsız Iraklıları soğukkanlı bir şekilde öldürüyor ve yaptıklarını kayıt altına alıyorlardı. Tarrant bu çirkin cinayetini işlerken aynı zamanda asırlar önce terör estiren dedelerinin isimlerini silahının üzerine yazmak sureti ile peşlerinden gittiğini göstermiş oldu. Ancak Irak'ta terör estiren Amerikan güvenlik şirketleri aynı çirkinliği Tarrant'tan önce hem dekat kat fazlası ile yapmışlardı. Açıktan olmasa da içlerinde taşıdıkları haçlı kini ve intikam duygusu onları her yerde Müslümanlara karşı böylesi çirkin terör saldırısı yapmaya sevk etmektedir. Bu, günümüzde ortaya çıkmış yeni bir gelişme olmayıp asırlardan beri batı toplumunun Arapları ve Müslümanları düşman olarak görmesinden kaynaklanmaktadır.

BATILI ÜLKELERİN HER FIRSATTA ARAP VE MÜSLÜMAN ÜLKELERE KARŞI YÜRÜTTÜĞÜ SAVAŞ, TARRANT'IN YAPTIKLARININ ÇOK ÇOK ÜSTÜNDEDİR

Tarrant yazdığı manifestodaTürkiye'yi kötü bir şekilde diline dolamanın yanında açık ifadelerle bir zamanlar Müslümanların ve onların mukaddesatının koruyucusu olan Osmanlı'ya dil uzatıp bu vesile ile içindeki bütün kinini kusmaya çalışmıştır. Ancak Hristiyan batı ülkelerinin Türkiye'ye ve onun Müslüman halkına karşı yaptıkları kötülük daha lanetlik ve daha acıdır. Evet, onların Türk halkına karşı komploları ve ambargoları bitmek bilmez bir şekilde devam etmektedir. Yine halkın istifade ettiği demokrasi ve özgürlükleri ortadan kaldırmak için verdikleri çabaların sonu yoktur. Darbe girişimine destek çıkmaları, Türk lirasını değersiz kılmak için yaptıkları icraatlar, ekonomik ambargo, Türkiye'nin son zamanlarda elde ettiği başarıları sabote etmek gibi birçok farklı girişimde bulundular. 

Batılı ülkelerin her fırsatta Arap ve Müslüman ülkelere karşı yürüttüğü savaş, Tarrant'ın cinayetlerinden çok çok büyüktür. Çünkü Gazze'de Filistin halkının açlık ve yokluk içinde yaşamasına neden olan ambargoyu meşru gören, Siyonistlerin Arap topraklarını gasp etmesine seyirci kalan ve destek veren, Filistin'deki İslam'ın mukaddesatın Yahudilerce hiç tereddüt edilmeden kirlenmesine göz yumman, baskıcı Arap yönetimlerinin ayakta kalması için her türlü desteği veren batılı ülkelerdir. Arap baharı esnasında gasp edilmiş haklarını ve özgürlüklerini almak için sokaklara dökülen insanların çabalarını boşa çıkartan yine batılı devletler olmuştur. Baskıcı Arap yönetimlerinin kendi halklarına karşı işlemiş oldukları suçları meşru görüp onları desteklemişlerdir. Mısır'da Rabia olayları, Libya'da General Hafter'in yaptıkları, Yemende körfez ülkelerinin işledikleri savaş suçları ve cinayetler sadece bunlardan birkaçıdır. Tarihte eşine az rastlanan ve vahşice bir cinayetle ortadan kaldırılan Kaşıkçı cinayeti yine bu ülkeler tarafından örtbas edilmiştir. Bu cinayetlerin hepsi ne ilk ne de son olacaktır.

Terörist batının tarihi bu gibi cinayetlerle doludur. Bu anlayışın merkezinde sahip oldukları inançları yatmaktadır. Vaktiyle Endülüs'te Müslümanlara neler yaptıkları herkesin malumudur. Yaptıklarından utanmadıkları için her yıl çeşitli etkinlik ve anma programları düzenleyerek adeta yaptıkları ile övünürler. İşte Tarrant'ın yaptığı şey de bundan ibaretti. Evet, bu terörist vakti ile bu cinayetleri yöneten komutan ve yöneticilerin isimlerini, kullandığı silahın üzerine yazarak sivil insanları katletmiştir.

Batılı ülke yöneticileri ve onların desteği ile ayakta duran Arap yöneticilerin Yeni Zelanda'da işlenen cinayeti kısık sesle ve utangaç bir eda ile kınamaları bizi şaşırtmadı. Yaptıkları birkaç kelimelik kınama metni ile cinayeti değil kendilerine yönelecek tepkiyi engellemek istemişlerdir. Çünkü bu olay onları üzmek yerine sevindirmiştir. Onların bu cinayeti açık bir şekilde destekleme imkânları olsaydı kesinlikle geri durmazlardı.

Bu konuda Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dışında ciddi insiyatif alan başka bir lider görmedik. Kendisi olayı kınamakla kalmayıp detayları öğrenmeleri ve kurbanların aile ve yakınlarına destek olmaları için cinayetin yaşandığı Yeni Zelanda'ya yardımcısını ve dışişleri bakanını gönderdi. Bunu ondan başka ne bir Arap lider ne de Müslüman bir yönetici yapmadı. Şu gerçeği de unutmamak gerekir: ÇarliHepdo saldırısında güya İslami terörü kınamak için Paris'te yürüyüş yapan liderler nedense bu olay için bir araya gelmediler.

Bu gördüklerimiz batının İslam'a olan düşmanlığının dalgasıdır. Temelinde ise batılı ve Arap Siyonistlerin İslam ve Müslümanlar aleyhine yaptıkları çalışmaların yansıması vardır. İleride ortadan kaldırmayı düşündükleri İslam ve Müslümanlar için bu tür eylemleri bir hazırlık olarak görmektedirler. Bu konuda onların en büyük yardımcıları Siyonist Arap yöneticiler ve aydınlardır. Bu konuda Araplara ve Müslümanlara düşen görev meseleye misli ile karşılık vermek yerine bu dinin ortaya koymuş olduğu prensip ve ilkeler üzerinden hareket etmeleridir. Yine Arap ve Müslüman toplumları istila edip onları zayıf düşüren sebepler ve çıkış yolları üzerinde kafa yormalarıdır. En önemli sorumluluk ise baskıcı rejimlerin zulmü altında inleyen halklara özgürlüklerini kazandırmaktır. Aynı şekilde âlimlerimizin ve aydınlarımızın büyük çabalar sarf ederek gençlerimizin kalbine yeniden bu şerefli dinin sevgisini koymaları gerekir. Yine onur ve şerefimizin kaynağının bu din olduğunu onlara ispatlamamız gerekir. Meseleye bu açıdan bakılırsa ister Arap ister Müslüman isterse başka birisi olsun kim bu dine davet ederse izzetli ve onur sahibi olur.

kaynak: timeturk.com

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.