Kürsü
Ali Haydar Haksal- Hayırların yüceltilmesi, kötülüklerin yok edilmesi için bir sesleniş

Follow @dusuncemektebi2
Ali Haydar Haksal- Milli Gazete
Yeni Zelanda’daki katliamın ve vahşetin elbette bir izahı var. Bu, insanlık için korkunç bir durum. Mazlum Müslümanlar için zor ve acı bir gerçek. Bu gerçeklere sadece kendi bakış açımız ile bakarsak olumsuzlukların giderilmesi söz konusu olamaz. Ardından Hollanda’da işlenen cinayet de benzer bir durum içeriyor. İnsanlığın öfke ve şiddete karşı aynı üslup ve yol ile karşılık vermesi vahşetleri çoğaltır, dünyayı bir karabasana sürükler. Bunu isteyenler, arzu edenler var. Mazlum milletlerin ayaklanması, karşı koyması, sevgi ve merhamet kapılarını aralayacak davranışlarla olabilir. Barış ve güven dini olan İslâm, vahşeti temsil eden bir anlayışla olmaz, olamaz. Aslında yazımızın başlığı bir deyimden doğma. Veya günümüz ifadesiyle bir karşılık bulmadır. Hayırların ref’i, kötülüklerin def’idir. Doğrusu da budur. Bu aynı zamanda bir duadır. İnsanlığı, hayra ve güzelliğe bir çağırıdır, davettir ve duadır.
İnsanlığa örnek olması gereken Müslümanların her davranışı, sözü, eylemi dikkat gerektirir. Çünkü bir Müslüman sadece kendisinden sorumlu değildir. Mensubu bulunduğu inanç dünyasını da temsil ediyor.
Zulme zulmederek karşılık verilemez. Böyle bir karşılık insanı zalim olmaya sürükler. Zalimlerin tutumu zulümdür. Dil ile de zulmediliyor. Çünkü dilin yarası çok daha ağırdır. Hani derler ki okun açtığı bir yara iyileşince unutulur. Dilin yarası, gönül kırdığı için çok daha ağırdır. Gönlün kırılması, tahribi çok daha ağır sonuçlar doğurur. Bir mazlumun ahı alınmayı verilsin, onun sonucu çok daha ağır olur.
Müslümanlar bırakın başkalarına örnek olmayı, kendilerine bile olamıyorlar. Türkiye özelinde yaşıyoruz. Görüp yaşadıklarımız derin yaralar açıyor. Bir de Yeni Zelanda’daki vahşeti görünce, başkasına öfkelenmenin, ta’n etmenin bir anlamı yok. Zehirli dillerimiz yeterince ağu saçıyor. Böyle olunca neden başkalarına öfke duyuyoruz ki. Zalimin işi ruhu gereği zulmetmek. Hayatının, inancının, dünyasının gereklerini yerine getiriyor.
Müslümanlar kendilerine yeterince gösteremiyorlar. Ya da rol alanlar tam tersi bir anlayış içinde oluyorlar. Müslümanların acılarını paylaşan, onların yanında yer alan halkın, mescidin önüne gelince, orada saygıda bulununca ve üzüntülerini paylaşınca, o anda ezanın okunması müthiş bir duygu oluşturuyor. Binlerce insanın bu lahuti ve güzel, içli ve ruhu zengin sesi duyması büyük bir oluş. Söz konusu katliamın uyandırdığı öfke yerine manevi bir duygunun etkisi çok daha büyük olmuştur. Şundan eminim ki birçok insan bu manevi etki ile İslâm’ı tercih edebilir. Daha da önemlisi şehit olan Ahmed’in eşi, katili affettiğini açıklıyor. Bu, çok daha onurlu ve önemli. Eşim yaşasaydı onu affederdi açıklamasında bulunuyor.
Vahim olan durum öfke seline kapılanlar, onlardan beter bir yaklaşım içindedirler. Allah’ın bağış ve merhametini istemek yerine kana kan ile karşılık verme düşüncesindedirler. Oysa Sevgili Efendimizin Hz. Hamza’yı şehit ettiren Hind’i, şehit eden Vahşî’yi bağışlıyor, onlara yaşama hakkı veriyor. İkrime’yi bağışlıyor. Vahşi ise Efendimizin irtihalinden sonra peygamberlik iddiasında bulunan Museylemetül Kezzabı öldürüyor, İkrime ise Hz. Ebubekir zamanında şehit oluyor. Sorumluluk makamında bulunanlar daha dikkatli olmalıdırlar. Öfkenin dili şiddet içerir. Şiddet şiddeti getirir ve bunun sonu olmaz. Ezanda olduğu gibi insanlığı o güzel, içli sesle kurtuluşa çağırma en sahih ve sağlıklı olanı. Sesin tınısı bile önemli. Deyimler boşuna oluşmamış. Tatlı ses yılanı deliğinden çıkarır denir.
Yılan gibi zehir akıtmanın kimseye yararı olmaz. Müslümanların acziyeti ve en kolay yolu bedduada bulunmak. İnsanın kurtuluşunu dilemek yerine, elinden tutmak yerine nedense böyle bir yol tercihinde bulunuluyor. Amerika’da oğlu öldürülen bir babanın katili bağışlaması, büyük bir olay olmuştu. Fakat katil ise daha sonra Müslüman olmuştu. İnsanı diriltmek yerine ölümünü istemek işin kolayı ve ucuzu. Çaresizliğin ve acziyetin ifadesi.
Henüz yorum yapılmamış.