Sosyal Medya

Güncel

Selahaddin E. Çakırgil / Dilin ve kalemin sorumluluğu ve ‘iş kazâları’

Selahaddin E. Çakırgil - STAR



Daha önce birkaç kez ifade etmiÅŸtim, tekrarlayayım. 

Sosyal Medya’ denilen ‘facebook-twitter, inst.’ vs. gibi iletiÅŸim alanlarında yokum. Benim adıma Almanya’dan bazı dostlar tarafından açılmış hesaplar varmış. Oralarda yazılanları görmüyorum. Bazılarında terbiyesizce saldırılar da varmış. Karşılık vermiyorum... Geçmeyecek olan bir günde hesaplaÅŸacağız ne de olsa. 

Kalemin sorumluğu, dilin sorumluluğundan farklı değildir.

Bu arada bir noktaya daha deÄŸinmeliyim. 

Bir arkadaÅŸ, Hilâl Kaplan hanımın bir ‘tweet’ cümlesini gönderdi, ‘Göstericiler Ezân’ın yuhlanmadığı’nı açıklamışken, polis yuhalanırken konunun çarpıtıldığını’ söyleyip onu ayıplayarak. 

O konuya ‘fakir’ de H. Kaplan gibi deÄŸinmiÅŸtim kısaca, önceki yazımda. 

Diyelim ki, sosyal tepkiden korkarak ya da gerçekten de polisi protesto ettiklerini açıklamış olsalar bile; gösterilerindeki pankartlarında hemen daima, ‘Var mı, bir diyeceÄŸiniz ‘O….’yuz, Ä°…’yiz.. Kime ne? Bedenim benimdir’ gibi yazılarıyla ÅŸöhret kazanan o ‘ahlâksız güruh’un ‘özgürlüÄŸü’nün zımnen veya açıkça sahiplenilmesine, -Sibel Eraslanhanımın da dünkü yazısında örtülü ÅŸekilde deÄŸindiÄŸi- o taifenin pespâyeliÄŸine ne demeli? 

Bu pespâye kiÅŸilerin yaptıkları açıklama doÄŸru kabul edilse bile ‘Ezân okunurken olsun, protestolarını durdurup, susmaları’nın hatırlatılması gerekirken; umûmî ahlâk kurallarını hiçe sayacak kadar cür’etkârlaÅŸan bu protestocuları temize çıkarmaya kalkışır duruma düÅŸmeyi nasıl izah etmeli?.. 

  

A. TaÅŸgetiren konusu üzerine

Bazı okuyucular A. TaÅŸgetiren’in 33 yıldır Yazı Ä°ÅŸl. MüdürlüÄŸü’nü yaptığı bir dergiden uzaklaÅŸtırılması üzerinde niçin sustuÄŸumu soruyorlar. 45-50 seneden beri yazdıklarıyla mevcud kanûn düzeni ile hep problemler ve hattâ ömrünün 35 senesini de yurt dışında yaÅŸamak zorunda kalmış ve ‘Kimseden ummid-i feyz etmem, dilenmem per-u bâl (kanat),kendi göklerimde kendim tairim (uçarım)’ anlayışıyla hareket etmiÅŸ birisiyim. 

Ahmed Bey’i severim. Sufî-meÅŸreb bir dünyası vardır. Yazı hayatında da kendine mahsus bir uslûb geliÅŸtirmiÅŸtir. Birçok gazetede bulunmuÅŸ ve ayrılmıştır ya da ayırmışlardır; bazılarında da ‘Git’ denileceÄŸini hissedip kendisi gitmiÅŸtir. (‘Fakir’ de bu açıdan onunla benzerlikler taşıyor.) ‘Üzüldüm’ filan gibi laflar etmeyeceÄŸim. Çünkü bu gibi durumlar da yazı hayatında olanlar için, ‘iÅŸ kazâları’ mesâbesindedir. Söz veya tavırlarımızın bedeli daima olur, olmalıdır. 

Ama geçmiÅŸte hattâ bazılarının yazılarına son verdiren bazıları bile, Ahmed bey’e yapılan uygulama için ÅŸimdi ‘özgürlük havarisi’ rolündeler. 

Bu noktada, konunun hemen bir takım zann ve dedikodularla siyasî otoriteye atfedilmesi ne kadar doÄŸrudur? Ä°ÅŸlerine son verilen nicelerinin sorumluluÄŸunun en üst makamlara yüklenmesi, o yayın organlarındaki diÄŸer yetkililerin inisiyatif sahip olmayan, emir kulu kimseler gibi görülmesi mânâsına da gelmez mi? Kaldı ki, bir gazeteye sermaye koyan kimselerin, kendilerine aykırı gelen görüÅŸleri devamlı yazdırdıkları nerede görülmüÅŸ ki. ‘Fakir’in resmî ideolojiye bakışını beÄŸenmeyenlerden niceleri, ‘Ona nasıl yazdırılır?’ diye eleÅŸtiriler yazmadılar mı? 

 

Trump’a karşı çıkmak ‘Maduro’yu cilâlamak mı?

Bir diÄŸer nokta.. Cumartesi akÅŸamı, Fatih- Ali Emirî Kültür Merkezi’ndeki panelde konuÅŸtuktan sonra çıkışta, bir dinleyici, Venezuela’daki durumla ilgili bir soruya cevabımı yetersiz bulmuÅŸ ki, ‘Maduro’nun da savunulacak bir tarafının olmadığını’ söyledi. 

Ona kısaca, ‘Maduro’nun fikir ve inanç dünyasıyla bir bağım yok. Ama Venezuela halkının ekseriyeti onu seçmiÅŸse, o halkın kanûnî temsilcisi odur. ‘Dünyada kuralları ben koyarım’ diye haydutluk yapan USA patronu Trump, bunu ‘legal’ kuralı kabul etmek istemese de. 

Meselenin özü bu iken, konuyu Maduro’nun icraat veya dünya görüÅŸünü savunmak olarak anlamaya mahal yoktur. 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.