Sosyal Medya

Mehmet Doğan: Yakın zaman Türkiye'sinde kafa keserek değil, içini boşaltarak soykırım yapıldı

Karar gazetesi köşe yazarı D. Mehmet Doğan, "Kafa Keserek Değil, Kafanın İçini Boşaltarak Soykırım" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Doğan'ın yazısı şu şekilde:



Karar gazetesi köÅŸe yazarı D. Mehmet DoÄŸan, "Kafa Keserek DeÄŸil, Kafanın Ä°çini BoÅŸaltarak Soykırım" baÅŸlıklı bir yazı kaleme aldı.
 
Doğan'ın yazısı şu şekilde:
 
Son yüzyıl soykırımlar, katiamlar çağı idi. Jenosit, etnik temizlik… Bu yüzyılda insan hafızasına kazındı. Dünya nizamî savaÅŸlar dışında gayri nizami temizlik hareketlerine sahne oldu. Milyonlarca insanın bedeninin yok edilmesi elbette en kolay anlaşılır, en elle tutulur katliam ÅŸeklidir; soykırımdır, jenosiddir, etnik temizliktir… Fakat hedef sadece insan bedeninin yok edilmesi olabilir mi? Sırpların BoÅŸnak katliamı sırasında, sadece insanlar deÄŸil, Osmanlı dönemini hatırlatan bütün mimari eserler de hedef seçildi. Bu savaÅŸta sadece cami gibi sembol dinî yapılar deÄŸil, Osmanlı sivil mimarisinin ÅŸaheserlerinden köprüler ve hatta sıradan evler, konaklar da hedef olarak seçilmiÅŸti.
 
Ä°nsan ancak kültürle/harsla tanımlanabilir. Sırf biyolojik bir gerçeklik olması gereken etnik, ırkî yapıyı da anlamlı kılan kültürdür. Kültürel varlığı insana kimlik kazandırır ve bir kapsama sokar. Bu yüzden, bütün dünyada katliam bedenlerin yok edilmesinden öte bir muhtevaya sahiptir.
 
***
 
Ä°nsanı uzun bir süreç içinde yok etmek, onun kültürel-manevi varlığını yok etmekle saÄŸlanabilir. Bu anlamda bir “kültürel soykırım”dan bahsetmek yanlış olmaz. Kavramı böyle ifade ederken hissettiÄŸim sıkıntıyı, elli yıl önce yayınlanmış bir sözlük izale etti. Åžakir Altay ve Veli Keskin tarafından hazırlanmış olan bu sözlük, 1969’daki yayınlanışından sonra bir daha basıldı mı, bilmiyorum? “Hukukî ve Sosyal Terimler SözlüÄŸü”nde “Jenosid” tanımlanırken ırk dışında din, dil ve hars/kültürden de söz ediliyor. Daha ötesi, “kültürel jenosid” alt baÅŸlığı altında, “fikir adamlarını elimine etmek, mektep, müze, kütüphane, klüp, mabed ve emsali gibi kültür müesseselerini yok etmek”ten de bahsediliyor.
 
Bu satırları okurken Türkiye’nin yakın tarihi hızla gözlerimin önünden geçti. Åžimdi içinde bulunduÄŸumuz kültürel yozlaÅŸma, manevî buhran daha anlam kazandı. Kendimi de bir kültürel soykırımın hedefi olarak gördüm.
 
Bizim fikir adamlarımız, sanat adamlarımız daha geniÅŸ olarak ifade etmek gerekirse toplumun önünde yürüyen ÅŸahsiyetlerimiz nicedir bir jenosidin konusu oluyorlar. Bir taraftan onlar aleyhine kampanyalar açılıyor, diÄŸer taraftan hayat sahaları kurutuluyor ve bir yüzyıl içinde nesiller bir zamanlar büyük unvanını hak eden ÅŸahsiyetlerin, bir müddet sonra bu sıfatın tersine lâyık görüldüklerini öÄŸreniyorlar. Ä°yi kötü, güzel çirkin oluyor. “Üniversite reformu” adı altında, yetiÅŸmiÅŸ deÄŸerler saf dışı ediliyor. Mektebimiz tamamıyla yok ediliyor, kendi okulumuzu kuracağımız iddiasıyla bu yapılıyor. Kütüphanelerimiz iptal ediliyor. Harf devrimi, bütün yazılı kültür birikimimizi kapsam dışı bırakıyor. 1933’de Üniversite reformu ile ilgili rapor yazan yabancı bilim adamları, Türkiye’de yüksek tahsil yapan talebelerin okuyabileceÄŸi yeterince Türkçe kaynak bulunmadığından bilhassa söz ediyorlar. Harf inkılabı yapılalı 4 yıl olmuÅŸtur ve bütün Türkiye’de Latin harfleriyle yayınlanmış kitapların sayısı birkaç bini geçmemektedir.
 
Ya mabedimizin başına gelenler? Birçok vakıf eseri cami ve mescid tahrip oluyor veya satılıyor. 1950’lere kadar Türkiye’de cami yapmak fiilen yasaklanıyor.
 
Ä°lk yapılan yeni cami Ä°stanbul ÅžiÅŸli Camii’dir. 1950’den sonra halk kendi mabedini kendi yapmaya baÅŸladı, on binlerce cami yaptı. Fakat bu sefer de camiler sosyal kültürel fonksiyonlarından tamamen soyuldular, sadece belli vakitlerde namaz kılınan yerler haline getirildiler.
 
Diyeceksiniz ki, “iyi ki bizim kulüplerimiz yoktu, onlar böylece soykırımdan etkilenmediler.” Kavramları yerli yerine koyalım. Bizim kulüplerimiz, fikir ve sanat ortamlarımız tekkelerimizdi, dergâhlarımızdı. Türkiye’de sanat ve fikir namına geçmiÅŸte ne üretilmiÅŸse mutlaka bu “klüp”lerden geçmiÅŸtir. Tekkeler kapatılmakla bizim fikir ve sanat hayatımıza ağır bir darbe vuruldu.
 
***
 
Türkiye’de en milli yaklaşıldığı görüntüsü uyandırılan saha dildir. Kültürün taşıyıcısı olan dil gerçekte en fazla soykırıma uÄŸratılan alanlardan biri oldu.Dilimizin binlerce yıl içinde kazandığı kelime kadrosu tırpanlandı. Tam bir kelime katliamı ile karşılaÅŸtık. Kelimeler tasfiye edilirken, bin yıl içinde kendiliÄŸinden oluÅŸmuÅŸ geniÅŸ imkânlı dilimizin yerine, kısa zamanda devlet talimatıyla daha muazzam bir Türkçe vaad edildi. Åžimdi dil devriminin üzerinden seksen küsur yıl geçti. Türkçe Cumhuriyetin devraldığı zamanki gücünü yitirdi. Kelime kadrosu küçüldü, ifade imkânları daraldı. Yabancı kelimelerden kurtarılacağı iddia edilen dilimiz günlük hayattan baÅŸlayarak bütün sahalarda yabancı dillerin istilasına maruz bırakıldı.
 
Bu soykırımda kafa kesmek yok, kafanın içini boÅŸaltmak veya kendi doÄŸrultusunda deÄŸiÅŸtirmek var.
 
Jenosidden arta kalan unsurlarla ne yapılabilirse onu yapmaya çalışan divane takımından baÅŸka bunları derd eden de kalmadı!

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.