Sosyal Medya

Kürsü

Hayrettin Karaman- Beka meselesi

Hayrettin Karaman- Yeni Åžafak



Mahallî seçimler yaklaşınca beka meselesi gündeme sokuldu, hem siyaset yapanlar hem de yazarlar bu meseleyi yazmaya ve konuÅŸmaya koyuldular.
 
Siyasetçiler kendilerince haklı olarak ülkenin bekasının kendi iktidarlarına ve programlarının gerçekleÅŸmesine baÄŸlı olduÄŸunu söylüyorlar.
 
Okur yazarlar ise kadroları, programları ve ihtiyaçları göz önüne alarak veya tarafgirlik sebebiyle çarpıtarak görüÅŸ bildiriyorlar, bir kısmı da algı operasyonu yapıyorlar.
 
Beka ülkenin mevcut dünya durumu ve ÅŸartları müvacehesinde ayakta kalması demek olduÄŸuna göre bu ayakta kalan, yıkılmayan, yutulmayan bünyenin nasıl bir bünye olmasını istiyorlar, istiyoruz?!
 
Araya tarihten bir ibret sokmak gerekirse sayın KoloÄŸlu’nun “Abdülhamid GerçeÄŸi” isimli ÅŸaheserinden bir alıntı yapayım:
 
KoloÄŸlu, Sultan Abdülhamid’in “Panislamcı olmadığını, yalnızca tahtını ve devletini Hristiyan ve Müslüman bölücülere karşı korumaya çalıştığını” ifade ettiÄŸi bölümü ÅŸöyle bitiriyor: Avrupalı sömürgecilerin ‘bilinçli korkusunun (ya bütün Müslümanlar birleÅŸip ayaklanırsa) karşısına, sadece ‘ekonomik siyasi özgürlüklerimiz gitse ne gam, dinimiz elde kalsın da’ diyen ‘bilinçsiz korku sahiplerinden’ deÄŸildi (s.207).
 
Ekonomik ve siyasi özgürlüklerini sözde dini korumak için feda edenlerin halini görüyoruz; yalnızca bunları deÄŸil, dinlerini de kaybetmek üzereler; Suud ve Körfez ülkeleri baÅŸta olmak üzere vaktiyle Osmanlıya cephe alan ve ipi kopmuÅŸ teÅŸbih gibi dağılanların sonunu ne yazık ki, içimiz yanarak görüyoruz. Ä°slam birliÄŸi ve dayanışması için sarf edilen bunca gayretten de sonuç alınamıyor.
 
Peki ekonomik ve siyasi özgürlüÄŸümüzü korumak adına dinimizden vaz mı geçelim veya dini, beÅŸeri akıl ve çıkarlarımıza uyarak deÄŸiÅŸtirip adı yine Ä°slam olan ama kendi Ä°slam olmayan yeni bir din mi icad edelim?!
 
Ä°ki yol da çıkmazdır; sahih dinimizi ve bu dinin ahlakını hayatımızda koruyarak bugünkü zalim dünya düzeni karşısında ayakta kalmamız mümkündür ve hedef bu olmalıdır.
 
Ben bir Müslüman olarak siyasetçilerin kiÅŸiliklerine, programlarına ve hedeflerine bakıyorum, bunlar “nasıl bir bekayı hedefliyorlar” diye kendime soruyorum; dini feda ederek veya deÄŸiÅŸtirerek bir bekayı da istemiyorum, sonu hem din hem de dünya hayatı bakımından hüsran olan maddi çöküntüyü, zayıflığı, zilleti de istemiyorum.
 
Benim dinim Allah rızasını ve ebedî saadeti her ÅŸeyin önünde tutmamı istiyor, ama aynı zamanda bu dünyada var olmak, bu aziz dini aziz bir ümmet olarak insanlığa sunabilmek, rahmet ve adaleti dünya düzeninde hakim kılabilmek için zalimler karşısında maddi bakımdan da güçlü (onlardan daha güçlü) olmamı istiyor.
 
Okur yazarlara bakıyorum, peÅŸin hükümlü ve ÅŸahsi hesaplı olanları mevcut iktidarı deÄŸerlendirirken ileri, güçlü zalim ülkelerden rakkamlar taşıyor ve bu vadilerde bizim geride kaldığımızı, bunun sebebinin de mevcut iktidar olduÄŸunu ifade ediyorlar. Bu iktidarın müspet manada yapıp ettikleri dile gelince de baÅŸarıyı, daha önceki iktidarın mirasına baÄŸlıyorlar.
 
Bunu tarafgirlik ve insafsızlık olarak değerlendiriyorum.
 
“Ahlakçılar” da 17 ve 25 Aralık arifesinden beri yolsuzluk, hırsızlık, rüÅŸvet, adaletsizlik ve liyakatsızlıktan yoÄŸun bir ÅŸekilde söz ediyorlar (Sanki bunlar daha önce yok idi!).
 
Niçin tırnak içinde “ahlakçılar” dedim.
 
Çünkü bunlar ahlakı istismar ediyorlar. Samimi olarak mevcut ahlaki arızalardan söz etseler, bunlardan dertlenseler, ıslah çareleri arasalar, hem ahlaklı hem de baÅŸarılı kadrolar varsa bunları tanıtsalar onlara katılmamak mümkün olmaz. Ama ortada fol yok, yumurta yok, iÅŸleri güçleri olanı abartarak ve ikna edici bir alternatif de sunmadan mevcudu yıkmaya uÄŸraÅŸmaktan ibaret.
 
Ä°slam ve ülke düÅŸmanları da dört gözle bunu bekliyorlar!
 
Ä°ÅŸte ben böyle görüyor, böyle düÅŸünüyorum; yine aleyhimde coÅŸacaklarını bilerek de yazdım!

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.