Kürsü
Taha Kılınç- Ölümle sıtma arasında
Follow @dusuncemektebi2
Taha Kılınç- Yeni Şafak
Cezayir’in ikinci cumhurbaÅŸkanı Huari Bumedyen 1978’de aniden hayatını kaybettiÄŸinde, ordu yönetimi “kolay kontrol edilebilir” bir aday olarak, Åžazlî Bincedîd’i sahneye sürmüÅŸtü. Oran bölgesi komutanlığından, önce savunma bakanlığına ardından da cumhurbaÅŸkanlığı koltuÄŸuna terfi ettirilen Bincedîd’in 13 yıllık yönetimi, Cezayir yakın tarihinin en kaotik dönemlerinden birini oluÅŸturur.
9 Åžubat 1979’da yemin ederek göreve baÅŸlayan Åžazlî Bincedîd 1984 ve 1988’de tekrar seçildi. Ordu destekli “Ulusal KurtuluÅŸ Cephesi”nin (FLN) lideri olarak cumhurbaÅŸkanlığını sürdüren Bincedîd, ikinci kez seçilmesinden hemen sonra, ülke çapında protesto gösterilerine muhatap oldu. Petrol fiyatlarının düÅŸmesiyle ekonomi tepe-taklak olmuÅŸ, iÅŸsiz genç nüfus da zaten pek parlak olmayan durumların daha da kötüleÅŸmesinin faturasını Åžazlî Bincedîd ve FLN’ye çıkarmıştı. Asker ve polis önce ÅŸehirlerdeki gösterileri zor kullanarak bastırmayı denedi. Birkaç yüz kiÅŸinin ölümü de protestocuların sokaklardan çekilmesine yetmeyince, bu defa “kısıtlı reform” yoluyla kitlelerin sakinleÅŸtirilmesine karar verildi. Bu çerçevede yeni bir anayasa hazırlandı ve çok partili hayata geçiÅŸ için düÄŸmeye basıldı.
Kısa sürede ortaya çıkıveren 30 küsur partiden en güçlüsü, “Ä°slâmcı” bir programa sahip olan Ä°slâmî Selamet Cephesi (FIS) idi. Neyle karşılaÅŸacağını kendisi de bilmeyen Cezayir ordusu, parlamento seçimlerinin 26 Aralık 1991’de düzenlenen ilk turundan FIS zaferle çıkınca, ikinci turun gerçekleÅŸmesine iki gün kala -11 Ocak 1992- seçimleri tamamen iptal ettiÄŸini duyurarak, yönetime fiilen el koydu. OlaÄŸanüstü halin ilân edilmesinin ardından FIS yasaklandı, on binlerce mensubu tutuklandı. CumhurbaÅŸkanı Åžazlî Bincedîd de ordunun gazabından kurtulamadı, görevden azledilerek, yerine Muhammed Budiyaf getirildi.
Askerin demokratik sürece bu direkt ve sert müdahalesi, Cezayir’i yaklaşık 10 yıl devam edecek kanlı bir iç savaÅŸa sürükledi. 1992’nin ikinci yarısında baÅŸlayan çatışmalar, sadece FIS’e baÄŸlı milislerin deÄŸil çok sayıda silahlı eylem grubunun ortaya çıktığı bir kaos ortamı meydana getirdi. Ülkenin çeÅŸitli bölgelerinde silahlı direniÅŸ görüldükçe, ordu da bu eylemlere müdahaledeki sertliÄŸin oranını arttırdı. Yaklaşık üç yıl sonra, birbirinden bağımsız (hatta birbirine rakip) 7 büyük silahlı güç odağı, Cezayir’in farklı noktalarında mücadelesini sürdürüyordu. 1994-95 itibariyle bu gruplardan en az yarısının Cezayir istihbaratı tarafından kontrol edildiÄŸi ve saldırılarını sürdürmeleri için kendilerine alan açıldığı artık biliniyor. ÖrneÄŸin bunlardan “Ä°slâm Ordusu Grubu” (GIA), Afganistan’da Sovyetler BirliÄŸi’ne karşı savaÅŸtıktan sonra ülkeye dönen Cezayirlilerden oluÅŸuyordu. Ordu, GIA’yı hem yönlendiriyor hem de karar mekanizmasına tesir ederek eylemlerinin kapsamını geniÅŸletmesine yol açıyordu. GIA’nın, tüm silahlı gruplar içinde en radikali, en çok sivillere saldıranı ve en zararlısı oluÅŸu da, bu anlamda sürpriz deÄŸildi.
Abdulaziz Buteflika’nın cumhurbaÅŸkanı olarak göreve baÅŸladığı 1999 yılına gelindiÄŸinde, Cezayir artık iç savaÅŸta 150 bin dolayında insanını kaybetmiÅŸ, yaralı bir ülke görünümündeydi. Çatışmalar boyunca akan kan, diÄŸer gruplarla birlikte FIS’in de gözden ve gündemden düÅŸürülmesine yol açmış, “ülkedeki kaosta Ä°slâmcıların da parmağı olduÄŸu” tezi kitlelerce benimsenmiÅŸti. Buteflika, bu karmaÅŸa ortamında “düzeni saÄŸlayan adam” olarak ünlendi. Ä°ç savaşın resmen sona ermesiyle birlikte, Cezayir ordusu da “istikrarın garantörü” olarak perde arkasındaki yerini yeniden aldı. Gücüne güç katmış, siyasal sistemi dilediÄŸi gibi dizayn etmiÅŸ, muhalefet odaklarını da tamamen sindirmiÅŸ olarak…
(Cezayir’de tüm bunlar olurken, Türkiye’de de 28 Åžubat Süreci’nin yaÅŸandığı akıldan çıkarılmamalıdır. “Masaya yumruÄŸunu vuramamak”la itham edilen dönemin BaÅŸbakanı Necmettin Erbakan’ın o dönem ÅŸartlarında “çekimser” bir tavır almasında, Cezayir Ä°slâmcılarının serencamının ciddi etkisi bulunmalıdır.)
Ä°ç savaÅŸ sırasında toplumu yönlendirme ve “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” noktasında ciddi tecrübe kazanan Cezayir ordusu, 2011’de patlayan “Arap Baharı” fırtınasından da yine tecrübe birikimiyle çıktı. Mısır’da Müslüman KardeÅŸler iktidarına son veren askeri darbeyi, Tunus’ta Nahda Hareketi’nin iktidarda kalma mücadelesini ve Türkiye’deki siyasal geliÅŸmeleri dikkatle izleyen Cezayirli generaller, Abdulaziz Buteflika için “onurlu ve mantıklı bir çıkış” hazırlama konusunda iyi çalışılmış bir planı uyguladılar: Halkı sokaÄŸa inmeye teÅŸvik ettiler. Böylece hem kitleler “demokrasinin tadı”nı aldı, hem de ordu içinde Buteflika’yı destekleyen klikle karşıt olan klik arasındaki kavgada netice için zaman kazanıldı. “BeÅŸinci döneme hayır” protestolarında halkın rejim karşıtı bir çizgiye savrulmaması ve gösterilerin devlet televizyonundan canlı yayınlanması, sokakların askerin kontrolünde olduÄŸunun baÅŸlıca göstergeleriydi.
1962’de Fransa’dan bağımsızlığını kazandıktan sonra sürekli generaller ve ordu tarafından yönetilen Cezayir’de, artık toplumsal yapı büyük oranda “istenen kıvam”a gelmiÅŸ bulunuyor. “Hardcore” Ä°slâmcıların Cezayir siyaset sahnesinde kendilerine yer bulabilmesi, mevcut toplumsal düzlemde neredeyse imkânsız. Cezayir’e günün birinde “gerçek demokrasi” gelse bile, ordunun topluma ve ülkeye vurduÄŸu mührün izi, uzun yıllar çıkmayacak gibi görünüyor.
Henüz yorum yapılmamış.