Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Ahmet Hamdi Tanpınar’la 'Huzur' Üzerine Söyleşi: Suad Allah'ı bulamadığı için intihar eder

Ahmet Hamdi Tanpınar’la Necdet Evliyagil’in Huzur romanı üzerine söyleşisi ortaya çıktı.



SöyleÅŸide Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur romanının oluÅŸum sürecini, karakterlerin taşıdığı tasavvurları ve Huzur kitabında eksik olan Suad’ın mektubundan bahsediyor. Suad’ın Mümtaz’a mektubunu daha sonra neÅŸredeceÄŸini, ayrıca “Sahnenin Dışındakiler” ve tamamlayamadan aramızdan ayrılacağı “Aydaki Kadın” romanlarının haberini veriyor.

Bu kıymetli söyleÅŸinin, Tanpınar’ın düÅŸün hayatı ve romancılığı üzerine kıymetli bilgiler taşımakta olduÄŸunu düÅŸünüyor ve onun ölüm yıl dönümüde siz edebiyat severlerle paylaşıyoruz. (Not: Metindeki imlâ hataları, ilk nüshanın olduÄŸu gibi yazıya aktarılması kaynaklıdır ve kaynaÄŸa sadık kalmak gayesiyle düzenlenmemiÅŸtir.)

Åžimdiden iyi okumalar dileriz.

 


Ahmet Hamdi Tanpınar ile Son Romanı için Bir KonuÅŸma

 

Ahmed Hamdi Tanpınar’ın son romanı olan (Huzur) üzerinde görüÅŸmek üzere, kıymetli muharriri evinde ziyaret ettim. Eseri okuduktan sonra, müellifi ile görüÅŸmenin zaruri olacağı kanaatine varmıştım. Çünkü, bu romanında Tanpınar, bize yeni bir takım ÅŸeyler anlatmakta ve son büyük harb öncesi insan ruhunu hususi bir ÅŸekilde tahlil etmektedir.

Romanınızı yeni bitirdim. “Cumhuriyet”te tefrika edilirken de okumuÅŸtum. Sizi çok beÄŸendiÄŸim, yorucu bulduÄŸum yerler oldu. Kitabınız üzerine konuÅŸabilir miyiz?

Hayhay!.. dedi. Fakat daha evvel size iyi bir haber vereyim! Yahya Kemal’in sıhhati çok iyi.

Ve Ahmed Hamdi Tanpınar uzun uzun bana Yahya Kemal’den bahsetti. Nihayet sualimi sormaÄŸa muvaffak oldum:

Huzur’un tekniÄŸi beni çok düÅŸündürdü. Fikre çok yer vermiÅŸ gibisiniz. Sonra vaka hem var, hem yok gibi. Bir takım ikinci derecede ÅŸahıslar ve vakalar üzerinde ısrar ediyor, sonra bırakıyorsunuz.

Romanın muayyen bir tekniÄŸi olabileceÄŸine inanmıyorum. Elli seneden beri bu sanat çok deÄŸiÅŸti. Ben bilmem istediklerimi yapmaÄŸa cesaret ettim mi? Size niyetlerimi anlatıyorsam roman tekniÄŸini nasıl anladığımı izah etmiÅŸ olurum. Evvelâ romanın ÅŸiir ve düÅŸünce ile beraber yürümesini isterim. Vakıâ düÅŸüncelerimizi hareket halinde göstermek mümkün, belki de müreccahtır. Fakat o zaman karaktere malolur, mahiyetini kaybeder, hulâsa ferdileÅŸir. Ben ise meselelerin münakaÅŸasını istiyordum. Psikolojik tahlillerde böyle.

Ä°kinci derecede bir ÅŸahsın psikolojisini hereketlerle izah edersem, daha ziyade bir müÅŸahid ve hâdiselere maruz olmasını istediÄŸim asıl kahramanımın yerine onları geçirmiÅŸ olacaktım. Halbuki bu ikinci derecede ÅŸahısların Mümtaz’ın etrafında hem tesir edici bir “zemin”, hem de fikirlerinin ve duygularının deÄŸiÅŸik aynaları olmasını istiyordum.

Hulâsa bir düÅŸünce ve duygunun bir kaç zaviyeden görünüÅŸünü istiyordum. Kaldı ki benim için hareketin kendisi, kendimizde ve etrafımızda yaptığı tesir kadar mühimdir. Ben okuyucunun bir müÅŸahidle, onun içinden geçenlerle karşılaÅŸmasını istiyordum.

Niçin?

Çünkü münakaÅŸayı kendim yapmak istiyordum. Zaten bugünün romanının bir tarafı da buna doÄŸru gidiyor. Tabiî bunlar niyet ve tasavvurlarım… Sanat niyetten daima baÅŸka ve hattâ, dostum Vehbinin dediÄŸi gibi çok fazla bir ÅŸeydir.

Romanınızda Mümtaz’ın çocukluÄŸuna ve bilhassa tâbirinizle söyliyeyim, ilk tecrübesine fazla ehemmiyet vermiÅŸsiniz, habuliki sonra bunu bırakır gibisiniz?

Hayır, bırakmıyorum. Çünkü Mümtaz bütün hayatı boyunca o iki gecenin tesiri altındadır. Onda sanatkâr taraf, bu ağır ÅŸartlar içinde doÄŸar. Bir nevi compex teÅŸekkül eder. Hata karşısında günah ve vicdan azabı kompleksi. AÅŸkı ve dolayısile hayatı hususi bir ÅŸekilde görür. Sonra zamanla bu kompleksi, gene bir nevi -tâbir yerinde ise- Euridice, yahud orpshens kompleksine tahavvül eder. Yani Mümtaz ölüm düÅŸüncesinin tehdidi altında yaÅŸamaÄŸa baÅŸlar ve etrafındaki ÅŸeyleri ancak kaybetme korkusu içinde sever, yahud kaybetmiÅŸ gibi sever.

Bu romanı asıl yazmaktaki gayeniz ne idi?

Ä°kinci Cihan Harbinin başında düÅŸündüklerimizi ve meselelerimizi anlatmak. Bizi de tehdid eden bu umumi felâkette dünya ile müÅŸterek ve aynı taraflarımızı göstermek.

Harbin baÅŸladığı gece ben bir hasta başında hep bunları düÅŸünmüÅŸtüm. Romanın asıl kahramanları Ä°stanbul ve bizim musikimizdir.

Fakat bununla kalmıyor. Tabiatile bir cihan harbinin baÅŸlaması kadar mühim meseleyi mevzu olarak alan bir roman, bizzat insanı ve insanın taliini düÅŸünmekten vazgeçemezdi.

Evet, insanın talii üzerinde çok duruyorsunuz?

DurmaÄŸa da deÄŸer. Ä°nsan biçare ve tezad içinde bir mahlûktur. Kendisinden yahud eserinde çok aÅŸağıdır. Bu hakikatte “eÅŸrefi mahlûkat” bir ratedir; tabiate bir ilah gibi hükümrandır. Fakat kendi hayatını bir türlü idare edemez. Çünkü ferd sifatile sahibi olduÄŸu “varlık” hayat dediÄŸimiz ÅŸeyin kendisile ve iÅŸçisi olan içtimaî insanla her an mücadele halindedir. “Varlık” tektir ve gayrisine tahammül edemez. Onun için dünya çok geniÅŸ, hayat türlü türlü imkânlarla dolu olduÄŸu halde biz, birbirimizi ezerek yaÅŸarız. En iyi niyetten en kötü neticeler çıkar. Mesud etmek isteriz, fakat bedbaht oluruz. Bu insanın umumî ve ebedî kaderidir. Bunun yanıbaşına bir de zamanımızın azgın meselelerin koyun. Öyle muvazenesiz bir devirde yaşıyoruz ki… Her an, medeniyet ve insan oÄŸlu, asırların yarattığı her ÅŸey tehlikede. Ferd her an tasallûta maruz…

Çare?..

Çare, mücadele. Bu mücadele iki türlü olabilir. Ya kanla! “Bu kılıç senin baÄŸrını delecek!” fakat cevabı yanıbaşındadır: “Seninkini de!…” Her kanlı bücadele, bir baÅŸkasını doÄŸurur. Bence insan oÄŸluna kendisinde ve kâinattan mesul olduÄŸunu öÄŸretmekten baÅŸka çare yoktur. Ä°nsan hayatın yapıcısıdır ve her ÅŸeklile ondan mesuldür. Ä°nsan mesuliyettir.

Suad niçin intihar eder?

Allahı bulamadığı için. Suad benim tasavvurumda bugünkü insanlıktır. Hareketlerini gerektiÄŸi gibi kontrol edemediÄŸi için bedbahttır. Fakat Suad kendi hikâyesini anlatacaktır. Mümtaza bıraktığı mektubda bunu söyliyecek. Onu ayrı neÅŸredeceÄŸim. Okuyucu burada Huzurun meselelerini daha vâzıh ÅŸekilde bulacaktır.

Başka romanlarınız var mı?

Var! Evvelâ “Sahnenin dışındakiler” adlı Mütareke devrine aid bir romanım var. Fikir hayıtına bu senelerde uyandım. Onun için böyle bir kitab yazmayı daima düÅŸündüm. O da yakında çıkacak. Sonra belki en sevdiÄŸim hikâyem var. Aydaki kadın… Fakat o daha bitmedi.

Mevzuu nedir?

Mevzuu: …Hayat. Bilir misiniz, rüyada insanlar birbirinin gözlerine bakamazlar. Ve bakarlarsa çok ıztırablı olur? Derhal uyanırlar.  Bence bu, ferdiyetimizin kaba ve satıh tarafından kurtulunca birbirimizle karşılaÅŸmaktan korkmamızdır. Bir nevi içten çalışan vicdan azabı…

Huzurun plânını niye ÅŸahıslara taksim ettiniz?

Demin anlattığım ÅŸey… Huzurda herkes istemeden mukavvi ve zalim. Gene herkes maÄŸdurdur. Mümtaz üç kiÅŸinin tesirine maruzdur. Ä°hsan, Nuran, Suad…

Kitabınızdan memnun musunuz?

Çalışırken çok memnundum. Åžimdi bu suale cevab vermek artık okuyucunun hakkıdır.

Bir lahza durdu, etrafına bakındı; sonra devam etti:

Mademki sordunuz söyliyeyim: Memleketimizde zihnî bir tenbellik var. Bir safsata gibi görünecek ama, ıztırabsız ve meselesiz yaşıyoruz. EÄŸer kitab bu tenbelliÄŸi silmeÄŸe yardım ederse mesud olurum. Bir de benden sora yazacaklara ufak bir yadımım olursa…

Ayrılırken “Cumhuriyet”in alâkasına çok minnettarım. Hem size, hem de okuyuculara teÅŸekkür ettiÄŸimi söylemeyi unutmayın! dedi.

Necdet Evliyagil


Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.