Hüsrev Hatemi: İri olmasak da olur. Bir olalım, gür olalım, hür olalım
Toplumların ortak denecek bir özelliği; anarşiden de, monarşiden de, oligarşiden de, parlamenter demokrasiden de şikayet etmesidir. Sistemin adı değil adalet önemlidir Adalet ilkesine uyulması halinde monarşi idaresi bile adaletsiz bir demokrasiden daha iyidir.
Bugünlerde daha çok yönetim sistemlerini düÅŸünüyoruz fakat sistem, teknik ve felsefe alanlarında da önemli bir kavramdır. Eski Yunanca; 'bir araya getirme, toplama' kelimesinden türetilmiÅŸ olan bu kelime, Fransızca aracılığıyla dilimize girmiÅŸtir. Birçok alanda yerleÅŸmiÅŸ bir kelime olduÄŸu için dilimizin 'özleÅŸtirilme' gayretleri sırasında sistem için tek bir karşılık bulmada epey zorluk çekilmiÅŸtir.
1941 yılında maarif matbaasında basılan Türkçe Terimler Cep Kılavuzu adlı eserde sistem için kullanma alanına göre farklı karşılıklar verilmiÅŸtir. ÖrneÄŸin fizikte; heyet, biyolojide; cümle, matematikte; usul, botanikte; sistem gibi karşılıkların verildiÄŸine rastgeliyoruz bu eserde. Ä°nsan sormadan edemiyor; sadece bir kelimeyi kullanıp rahat etmek varken neden farklı farklı kelimeler kullanılıp da çözüm yerine bu denli karışıklığa gidilmiÅŸtir diye.
Bunun dışında soyut düÅŸünce alanında sistem, kavramların toplu ve gerçekliÄŸin sembolik olarak dışavurumu amacıyla mantıki olarak düzenlenmesi ve bir araya getirilmesine verilen addır. Kant'a göre sistem; "Bilimlerin ve felsefenin olmazsa olmazıdır." Hegel; "gerçeklerin toplamı" olarak kabul eder sistemi. Sistem kavramı giderek 'her felsefe bir sistemdir' anlayışına ulaÅŸmış neredeyse. Hatta Kierkegaard ve Nietzsche gibi sistem karşıtı filozofların düÅŸüncelerine bile 'Nietzsche sistemi', 'Kierkegaard sistemi' gibi adlar verilmiÅŸtir.
Günlük hayatta da sistem kavramı; kapıların kapanma sistemi, Milli Savunma Sistemi, Milli EÄŸitim Sistemi gibi adlarla çok farklı alanlarda da karşımıza çıkabiliyor.
Toplumlar, uluslar ve sistem
Toplumlar medenileÅŸtikçe, toplumları yönetme ve onların yönetilmeleri bir sistem görünümünü daha fazla arz etmeye baÅŸlar. ÖrneÄŸin, bir aÅŸiret ÅŸeklinde kendini gösteren ilk Osmanlıların 100 yıl sonraki durumu, bir yönetim sistemi kurmanın ve ona uymanın, milletlerin hayatında ne kadar önemli olduÄŸunu gösterir örneÄŸin. Siyasi sistemlerde yapılmaya çalışılan güncellemeler az veya çok çalkantılara sebep olur. Bu çalkantılar eÄŸitimli ve yerleÅŸmiÅŸ toplumlarda 'doÄŸrusal/lineer' geliÅŸme gösterir. Toplumsal düzeyi, zamanına göre geri kalmış toplumlarda ise sistem güncellemeleri daha ziyade kaotik bir görünüm arz eder. Kaotik geliÅŸmelerde doÄŸrusal hesaplar bir sonuç vermez. Toplumun o sıradaki koÅŸulları ve olayların geliÅŸmesi süresince dâhili ve harici hayırhah ve bedhahların yapacağı etkilerin de bilinmesi gerekir. Bu dört ayrı tip etkilerden olumsuzluk yaratmada önde gelen etki, iç veya dış bedhahların etkileridir. Olumlu etki olarak dış hayırhahlara pek bel baÄŸlanılamaz. En olumlu ve hayırlı etki 15 Temmuz gecesinde olduÄŸu gibi dâhili hayırhahlardan gelir. Toplumlarının ortak denecek bir özelliÄŸi; anarÅŸiden de, monarÅŸiden de, oligarÅŸiden de, parlamenter demokrasiden de ÅŸikâyet etmesidir. Sistemin adı deÄŸil adalet önemlidir. Adalet ilkesine uyulması halinde monarÅŸi idaresi bile adaletsiz bir demokrasiden daha iyidir. MonarÅŸilerde at oynatan oligarÅŸik zorbalar, adlarını deÄŸiÅŸtirerek çeÅŸitli dernek veya sivil toplum kuruluÅŸu görünümü altında demokrasilerde bile at oynatabilirler. Fakat demokrasinin olmadığı yerde de bunlar daha doÄŸrudan ve korkusuzca baskı yapabilirler. Bu bakımdan idare sistemi üzerinde bazı yeni güncellemeler yapılacaksa bunu bayram yahut yas saymayıp, soÄŸukkanlı olmak gerekir. Ben siyasetle pek ilgilenmem. Fakat benim üzerimde etki yapmış bir dış ülke deneyimini hiç unutmuyorum. Ben ortaokul ve lise yıllarındayken gazetelerin birinci sayfalarına akseden; 'Fransa kabine buhranları' denen dönemi hatırlıyorum. Fransız para birimi olan Frank'ın sıfırları fazla idi. 'Fransa iyi yönetilmiyor' imajı dünyada yaygındı. Sonra baktık ki, 1950'li yılların sonuna doÄŸru, Ä°kinci Dünya Savaşı'nda Almanlara karşı 'mukavemet/rezistans' kahramanı De Gaule devreye girdi. 1958 Anayasası hazırlandı. Fransa bir istikrar dönemine girdi. De Gaulle, Frank'ın iki sıfırını attı. Fransa'nın itibarı önce hafif sonra daha hızlı artmaya baÅŸladı. Ardından da bütün Fransa halkına Fransızlığın önemini anlatan giriÅŸimlere baÅŸladı. De Gaulle'den sonra da Fransa'nın itibarı 1939-1958 arasında olduÄŸu kadar bozulmadı. Bunları söylerken; "Çare-i halas CumhurbaÅŸkanlığı Sistemi'dir" diye politik nutuk atmıyorum. Çare-i halâs adalettir. Ä°ttihatçılar, II. MeÅŸrutiyet dönemini getirdiler fakat söz verdikleri ilkelere uyamadılar. Çünkü parlamento ile adalet gelmez. Parlamento adalete biraz daha yaklaÅŸma saÄŸlar. Demokrasi yolunda, son 100 yılda acı ve tatlı çok deneyim edindik, acı veya tatlı çok olaylar yaÅŸadık. 1938'e kadar Atatürk ve 1946'ya kadar da Ä°nönü devirleri bizim baÅŸkanlık dönemimizdi. 1946'da bizim demokrasi hayatımız baÅŸladı. Fakat Fransa sadece kabine krizleri yaÅŸarken biz, 1990'lı yıllara kadar adına devrim denen darbeler yaÅŸadık. Bu acılar darbelerde hayır olmadığını gösterdi sanıyorken parlamentomuz Åžeyh Galib'in; "Giydikleri âfitâb-ı Temmuz/içtikleri Åžûle-i cihansûz" mısralarını hatırlatacak ÅŸekilde havadan gelen alevleri içti. Åžu halde referandumda 'evet' çıkarsa, biz de yeniden De Gaulle usulü bir saÄŸlık küründen geçeriz. 'Hayır' oyu çıkarsa keyfimizi bozmaz, kür yerine demokrasi vitaminleri yutarız. Ä°ri olmasak da olur. Bir olalım, gür olalım, hür olalım.
Henüz yorum yapılmamış.