Süleyman Seyfi Öğün- Dünyâ tiyatrosunda kadın
Follow @dusuncemektebi2
Süleyman Seyfi Öğün- Yeni Şafak
Kadın-erkek mücâdelesinin “kültürel” alanda tecesssüm ettiÄŸini biliyoruz. Ama
kadın-erkek iliÅŸkilerinin, esasta maddî târihsel iÅŸbölümünün fonksiyonu olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Kültür antropologlarımızdan öÄŸrendiÄŸimiz kadarıyla ana örüntüler anaerkillik ve ataerkilliktir. Aşılmış anaerkillik daha çok göçebe; yaÅŸayan ataerkillik ise daha çok yerleÅŸik hayâtın iÅŸbölümlerine karşılık geliyor.
Maddi iÅŸbölümü elbette ki tek başına kalmıyor ve kültürel alana sıçrayarak çeÅŸitli rol dağılımlarına bürünüyor. Erwing Goffman’ın sosyolojik teorisine dayalı olarak belirtecek olursak, maddî alan “sahne arkası” ise, kültürel alan “sahne”dir. Sahne göz önünde olduÄŸu için, herÅŸeyin “sahnede” olup bittiÄŸi, hattâ sahneden ibâret olduÄŸu sanısı yaygındır. Hâlbuki her sahne, arka sahnenin bir kurgusudur. Oyunun deÄŸiÅŸmesi ve rol dağılımın dönüÅŸmesi, arka sahnede olup bitenlere baÄŸlıdır.
Cârî ve muhtemel dönüÅŸümlerin niteliklerine bakmayı ihmâl etmemek gerekir. Bir defâ dönüÅŸümlerin bir çırpıda mümkün olamayacağını görmeliyiz. “Tiyatro olarak tiyatro ile dünyâ tiyatrosu (theatrum mundi) arasında bir fark var. Tiyatro olarak tiyatro”, yâni temsil olarak tiyatro, “dünyâ tiyatrosu”nu zihinsel olarak kurgular ve tutarlı bir metin(script) disiplinine oturtur. Çünkü dünyâ tiyatrosunda olup bitenlerin, ne metin ne de roller düzeyinde bir tutarlılığı vardır. Pek çok oyun, belki daha baÅŸlarken, orijinalitesini kaybeder baÅŸka oyunlara dönüÅŸür; roller ise birbirine karışır. Sahne arkasında kaleme alınmış ve rolleri yeniden dağıtan metinler bizzat sahneden direnç görür.
Tiyatro olarak tiyatroda, perde açılır ve kapanır. Tiyatrocuların pek sevdiÄŸi “Perde kapanmaz” aforizması, iki oyun arası düÅŸünülerek söylenmiÅŸtir. Tiyatro olarak tiyatroda yeni bir oyun yazmak, yeni bir rol dağılımı yapmak için zaman vardır. Yâni oyunları keyfinizce deÄŸiÅŸtirebilirsiniz. Ama dünyâ tiyatrosunda iki oyun arası boÅŸluk yoktur ve perde asla kapanmaz. Orada ara verilmez. Yazılan yeni oyun, yeni metin ve rol dağılımı, bizzat sahnedekiler tarafından eÅŸ anlı bir disiplinle kabûl görmez. Bâzıları yeni rolleri hevesle benimserken, baÅŸkaları eski metinlerin rollerini oynamakta direnecektir. Tiyatro olarak tiyatro ne kadar ünisonik veyâ polifonik bir tutarlılığa sâhipse; dünyâ tiyatrosu, oyunların ve rollerin o nispette kakofonik tutarsızlığını sürdürecektir.
Ä°kincisi, en baÅŸarılı olduÄŸu düÅŸünülen dönüÅŸümlerln bile, arzu edilen hedeflerden ÅŸu veyâ bu derecede sapmalarla gerçekleÅŸeceÄŸi de tahmin edilebilir. Daha berrak koymak gerekirse, dönüÅŸüm ile dönüÅŸümden umulanların pek de çakışacağını zannetmiyorum. Her târihsel dönüÅŸüm kendi sorunlarıyla birlikte yaÅŸanır ve mutlak deÄŸildir. Dünyâ tiyatrosunda ara durumlardır yaÅŸanan. Ara durumlar ise büyük hayâllerle hayâl kırıkılıklarının örtüÅŸtüÄŸü trajik anları hediye eder bizlere.
Evet kadınlar, topraÄŸa dayalı üretim ve mübadele tarzlarında eve kapatıldı ve ikincil rollerle donatıldı. Bu iÅŸbölümü, adâlet tartısında tartıldı. Adâlet, eÅŸitlik demek deÄŸildir. Bir iliÅŸki âdil olup eÅŸitlikçi; veyâ tersinden, eÅŸitlikçi olup ama âdil olmayabilir. Kadınların geleneksel dünyâlardaki ikincil konumu, en baÅŸta bâzı fiziksel farklılıklara dayalı olarak, fıtraten “âdil” bulunuyordu. Yine adâlet gereÄŸi, erkeklere düÅŸen onları himâye etmek, ÅŸefkâtli davranmaktı. Mühim gördüÄŸüm diÄŸer husus, bu iÅŸbölümünde kadının erkeÄŸin namusunun nesnesi kılınmasıydı.
Sınâî iÅŸbölümünde ise kadınlar emeÄŸi ile evden çıkarılıp kamusal alana sürüldü. Bu erkekle eÅŸitlenmesi manâsına gelmiyordu. Kadın emeÄŸi her ÅŸart altında erkek emeÄŸinden ucuzdu. DiÄŸer taraftan bu alanda kabûlü ve dikey mobilizasyon elde etme kapasitesi erkekleÅŸmesi ÅŸartına baÄŸlandı. Yâni modern toplumda, erkek kadın ile erkekleÅŸmesi pahasına eÅŸitleniyordu. DiÄŸer taraftan evdeki sorumluluklarını da devâm ettirmesi isteniyordu. Hâsılı, modernlik kadına yaramadı. Eskinin dezavantajları, yeninin dezavantajlarına eklemlendi.
Kamusal hayâtın tüketime açılması, hattâ onunla özdeÅŸleÅŸmesi durumu daha sorunlu hâle getirdi. Erken modern toplumda, kamusal hayâtta erkekleÅŸmek, evde ise diÅŸileÅŸmek zorunda bırakılan kadın, tüketim kamusallığında, yeni iÅŸbölümleri üzerinden elde ettiÄŸi yeni pozisyonların avantajlarıyla bu çeliÅŸkiyi aÅŸmak için eÅŸitlik talebini keskinleÅŸtirdi. DiÅŸiliÄŸini mahrem dünyâsından çıkarıp kamusal alanlara taşıdı. Kadını mahrem dünyâsında anjelizm, kamusal dünyâsında ise diyabolizm nesnesi yapan erkekler bu yeni durumlarla baÅŸ edemez hâle geldi. Kadına yönelik ÅŸiddetin tırmanması bu bîçareliÄŸin fonksiyonudur. Buna, erkeklerin metroseksüalite üzerinden kadınlaÅŸması eÅŸlik ediyor. Maçoizm ne kadar erkeÄŸin duruma isyanıysa; metroseksüalizm de buna teslimiyeti oluyor.
Kadının yeni konumu onu kurtarır mı? Buna da evet demek zor. Kadın hareketlerini gelenekseli ve moderniyle erkeklere duyduÄŸu târihsel hınç yönetiyor. Erkeklerin kötü sicil kaydı silinmiyor. Bu durumda kadınların stratejileri erkekten daha da erkekleÅŸerek ondan intikam almak veyâ erkeksiz bir dünyâyı düÅŸlemek arasında savruluyor.
Dünyâ tiyatrosu bu… Arası olmayan ara durumların tiyatrosu… Finali meçhûl epizodik bir tiyatro…
Henüz yorum yapılmamış.