Özel / Analiz Haber
Tanpınar: Politikadaki hürriyet, bir yığın hürriyetsizliğin anahtarı veya ardına kadar açık duran kapısıdır
Follow @dusuncemektebi2
(…)Yukarda hayatımın sıkıntılarından birkaç defa bahsettim. Hatıralarım ilerledikçe okuyucularım ömrüm boyunca ihtiyaç ve mahrumiyetin âdeta ikinci bir deri gibi vücuduma yapışmış olarak dolaştığımı göreceklerdir. Fakat hiç de saadet denen şeyi tatmadım diyemem.
Fakir düÅŸmüÅŸ bir ailede doÄŸdum. Buna raÄŸmen çocukluÄŸum epeyce mesut geçti. Fakirlik, içimizde ve etrafımızda ahenk bulunmak ÅŸartıyla –ve ÅŸüphesiz muayyen bir derecesinde– zannedildiÄŸi kadar korkunç ve tahammülsüz bir ÅŸey deÄŸildir. Onun da kendine göre imtiyazları vardır. Benim çocukluÄŸumun belli baÅŸlı imtiyazı hürriyetti.
Bu kelimeyi bugün sadece siyasi manasında kullanıyoruz. Ne yazık! Onu politikaya mahsus bir ÅŸey addedenler korkarım ki hiçbir zaman manasını anlamayacaklardır. Politikadaki hürriyet, bir yığın hürriyetsizliÄŸin anahtarı veya ardına kadar açık duran kapısıdır. MeÄŸer ki dünyanın en kıt nimeti olsun; ve tek insan onunla ÅŸöyle iyice karnını doyurmak istedi mi etrafındakiler mutlak surette aç kalsınlar. Ben bu kadar kendi zıddı ile beraber gelen ve zıtlarının altında kaybolan nesne görmedim. Kısa ömrümde yedi sekiz defa memleketimize geldiÄŸini iÅŸittim. Ahmet Hamdi Tanpınar - Saatleri Ayarlama EnstitüsüEvet, bir kere bile kimse bana gittiÄŸini söylemediÄŸi halde, yedi sekiz defa geldi; ve o geldi diye biz sevincimizden, davul, zurna, sokaklara fırladık. Nereden gelir? Nasıl birdenbire gider? Veren mi tekrar elimizden alır? Yoksa biz mi birdenbire bıkar, “Buyurunuz efendim, bendeniz, artık hevesimi aldım. Sizin olsun, belki bir iÅŸinize yarar!” diye hediye mi ederiz? Yoksa masallarda, duvar diplerinde birdenbire parlayan, fakat yanına yaklaşıp avuçlayınca gene birdenbire kömür veya toprak yığını haline giren o büyülü hazinelere mi benzer? Bir türlü anlayamadım. Nihayet ÅŸu kanaate vardım ki, ona hiç kimsenin ihtiyacı yoktur. Hürriyet aÅŸkı, –haydi Halit Ayarcı’nın sevdiÄŸi kelime ile söyleyeyim, nasıl olsa beni artık ayıplayamaz, kendine ait bir lügati kullandığım için benimle alay edemez!– bir nevi snobizmden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Hakikaten muhtaç olsaydık, hakikaten sevseydik, o sık sık geliÅŸlerinden birinde adam akıllı yakalar, bir daha gözümüzün önünden, dizimizin dibinden ayırmazdık. Ne gezer? Daha geldiÄŸinin ertesi günü ortada yoktur. Ve iÅŸin garibi biz de yokluÄŸuna pek çabuk alışıyoruz. Kıraat kitaplarında birkaç manzume, resmî nutuklarda adının anılması kâfi geliyor.
Hayır, benim çocukluÄŸumun hürriyeti, hiç de bu cinsten bir hürriyet deÄŸildir. Evvelâ, burası zannımca en mühimdir, onu bana hiç kimse vermedi. Bu sızdırılmış altın külçesini birdenbire kendi içimde buldum. Tıpkı aÄŸaçta kuÅŸ sesi, suda aydınlık gibi. Ve bir defa için buldum, bulduÄŸum günden beri de küçücük hayatım, fakir evimiz, etrafımızdaki insanlar, her ÅŸey deÄŸiÅŸti. Vakıa sonraları ben de onu kaybettim. Fakat ne olursa olsun bana temin ettiÄŸi ÅŸeyler hayatımın en büyük hazinesi oldular. Ne dünkü sefaletim, ne bugünkü refahım, hiçbir ÅŸey onun mucizesiyle doldurduÄŸu seneleri benden bir daha alamadılar. O bana hiçbir ÅŸeye sahip olmadan, hiçbir ÅŸeye aldırmadan yaÅŸamayı öÄŸretti.
Lüzumsuz hiçbir ÅŸeyin peÅŸinde koÅŸmadım. Hiçbir ihtirasın peÅŸinde beyhude yere emek sarf etmedim. Hiçbir zaman sınıfımızın birincisi veya ikincisi, hatta yirmincisi olmak istemedim. Fatih RüÅŸtiyesi’ndeki sınıfımızın kalabalık mevcudu bana, etrafımdaki yarışı en geri sıralardan, isterseniz buna kral locası deyin, seyretmek imkânını verdi. Ä°nsan iÅŸlerine uzaktan bakmayı oradan öÄŸrendim.
ArkadaÅŸlarımın çoÄŸu gibi mektebe lalalarla, uÅŸaklarla gitmedim. Ne yeni, süslü elbiselerim, ne su geçmez potinim, ne sıcak paltom vardı. Daima diz kapaklarım yamalı, daima dirseklerim biraz dışarıya fırlamış gezdim. Hiç kimse mektebe giderken bin türlü sıkı tembihle beni öpmedi, ne de akÅŸamüstü yolumu dört gözle beklediler. Hatta eve ne kadar geç gelirsem etrafımdakiler o kadar rahattı. Bununla beraber mesuttum. Bütün bu ÅŸeylerin yokluÄŸuna karşılık hayatı ve sokağı kazanmıştım. Mevsimler, insanlar, hayvanlar, eÅŸya en munis, en deÄŸiÅŸik yüzleriyle benimdiler.
Günde iki defa Edirnekapı ile Fatih arasındaki yolun en uzun zaman içinde, her adımı ayrı ayrı hayaller peÅŸinde atarak, gider gelirdim. Vakıa on yaÅŸlarıma doÄŸru bu mesut hayatı bir ihtiras bulandırdı. Dayımın sünnet hediyesi olarak verdiÄŸi saatle hayatımın ahengi biraz bozulur gibi oldu. Bir ihtiras ne kadar masum olursa olsun yine tehlikeli bir ÅŸeydir. Bununla beraber mesut yaradılışım onun hayatımı büsbütün çığırından çıkarmasına mâni oldu. Bilakis ona bir istikamet verdi. Yani hayatım onunla ÅŸekil aldı. Belki de bana hürriyetin asıl kapısını o açtı.•
*“Büyük Ümitler” adlı birinci bölümün 3’üncü metni
Ahmet Hamdi Tanpınar / Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Henüz yorum yapılmamış.