Kürsü
Süleyman Seyfi Öğün- Gandhi ve Cinnah’ın izinde olup bitenler
Follow @dusuncemektebi2
Süleyman Seyfi Öğün- Yeni Şafak
Dünyâda sömürgeciliÄŸin tasfiyesini doÄŸuran iki temel sürecin varlığından söz edebiliriz. Ä°lk akla gelen, elbette sömürgeciliÄŸe karşı yürütülen savaÅŸlardır. Buna, ihtirâzî kayıtlarım olsa da temelde bir îtirazım olamaz. Ama benim daha fazla ciddiye aldığım tesir, sömürgeciliÄŸin mâliyetleriyle alâkalı olandır. BaÅŸta BirleÅŸik Krallık olmak üzere tekmil sömürgeci güçler, sömürge kurmak ve iÅŸletmenin ağır yükleriyle karşılaşınca bu iÅŸten vazgeçme temâyülüne girdi. Tabiî ki bu hemen olmadı. Ağır iÅŸleyen bir süreçtir bu. Ama II. Genel SavaÅŸ sonrasında hız kazanmış ve çok sayıda yeni bağımsız ulus devlet vücuda gelmiÅŸtir. Eski sömürge yeni “bağımsız” ulus devletlerin siyâsal olarak istediklerini elde ettiklerine ÅŸüphe yok. Ama aynı ÅŸeyi “ekonomik” bağımsızlık açısından tekrar etmek mümkün deÄŸildir. Sömürgeci güçlerin “ekonomik” imtiyazlarını garanti altına almadan ve buna uygun siyâsal-coÄŸrafî tescillemele yapmadan herhangi bir sömürge coÄŸrafyasından çekildikleri görülmemiÅŸtir. Bu da sistem karşıtı hareketlerin sistem içine nasıl çekildiÄŸini gösteriyor.
Hindistan’ın bağımsızlığına giden süreçlerin diÄŸerlerinden bir farkı olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Mahatma Gandi, sistem karşıtı hareketlerin çeliÅŸkisini görmüÅŸtü. Bu sebeple, mücâdelesine “sistem karşıtı” bir mücâdele olarak bakmıyordu. Hattâ kendisine “Mücâdelenizi nasıl târif edersiniz?” diye soran bir gazeteciye “Hindistan’ı inÅŸâ etmekle meÅŸgûl olduÄŸu” cevâbını veriyordu. Gandhi’nin tasarımı tam bir sivil oluÅŸuma karşılık geliyordu.. O kadar ki, uzun bir müddet gözden kaybolmuÅŸ, Ashram olarak adlandırılan komünlerde çalışmalar yürütmüÅŸtü. Hattâ bu durum Ä°ngiliz gazetelerinde, “Gandhi vazgeçti” gibi haberlerin çıkmasına bile sebep olmuÅŸtu.
Gandhi’nin yapmaya çalıştığı, “sistem karşıtı” deÄŸil “sistem dışı” bir oluÅŸumu baÅŸarmakla alâkalıydı. Tuzakların farkındaydı. O, Hindistan’ı hegemonik kodların dışına çıkarmayı esas almıştı. Bir aldatmaca, yanılsama olarak gördüÄŸü “Ulus” ve “Devlet” inÅŸâsı, daha da mühimi “Kalkınma ve Refah“ sarmalının dışında, geleneklerini ayaÄŸa kaldırarak Hindistan’ı yeni baÅŸtan inÅŸâ etme gayretindeydi. Bu büyük bir idealdi. Gandhi baÅŸaramadı. Öldürüldükten sonra sözüm ona en yakın arkadaşı Nehru Hindistan’ı egemen kodlara geri döndürdü.
Gandhi, Hindistan’ın çok kültürlü yapısının en büyük handikap olduÄŸunu biliyordu. Egemen inanç olan Hinduizm, ikinci büyük inanç grubu olan Ä°slâmiyet ile derinden çeliÅŸiyordu. Bu sâdece Çok Tanrılılık ile Tek Tanrılılık farkı deÄŸildi. Evet, Müslümanların gözünde Hindûlar Câhiliyyenin en uçlarında yaşıyordu. Ama, teolojik farklılık bir yana, daha beter olarak günlük, pratik hayâtta çözümü imkânsız çeliÅŸkiler vardı. Vejeteryan Hindûlar ineklere kutsal muamelesi yaparken, Müslümanlar onları âfiyetle(!) yiyiyordu. Bu da yetmez gibi(!) bir de Kurban Bayramları vardı. Üzerinde pek durulmaz ama, Hindistan sırf bu sebepten, fiilen, yaygın ve banâl bir Ä°slâmiyet düÅŸmanlığına sâhiptir. Bu, meselâ içki üzerinden yaÅŸanan Hristiyan-Yahudi veya Hristiyan-Müslüman husûmetine de benzemez. Çünkü içki Hristiyanların indinde “kutsal” deÄŸildir. Ama inekler Hindular için öyle midir? Gandhi bu yerleÅŸik çeliÅŸki ve husûmeti gidermek için çok uÄŸraÅŸtı. Ashram’larda her gece farklı bir kutsal kitabı okuturdu. Kur’an-Kerim’in okunduÄŸu gecelerden birinde “Yazılanlar ne kadar da doÄŸru… Bu gece iliklerime kadar Müslümanım” diye vecde geldiÄŸi rivâyet edilir.
Ä°ngilizler çekilirken bu benzinle Hindistan’ı tutuÅŸturmayı ihmâl etmediler. Hindûlar ve Müslümanlar arasında muazzam kanlı bir iç savaÅŸ çıkardılar. Gandhi yıkılmıştı. Ä°deali gözlerinin önünde yok oluyordu. Ä°ngilizleri yenmiÅŸti. Ama kendi evinde yaÅŸananlar karşısında çâresizdi. Ölüm Orucuna yattı. Bu sâyede yaÅŸananları geçici bir süre durdurabildi. Gandhi’yi bir Hindû fanatik öldürdü. Sebebi de Gandhi’nin Hindûizme ihanet etmesi ve Müslümanları şımartmasıydı.
Pek çok Batılı kaynak, Cinnah’ın Ä°ngilizlerin oyununa geldiÄŸini ve ayrılıkçı davranarak Gandhi’ye ihânet ettiÄŸini iddia eder. Ben bunun doÄŸru olmadığını düÅŸünüyorum. Bir defâ Gandhi’nin ÅŸiddetsiz muhalefetine destek olmuÅŸ, Müslüman Ligini kontrol etmiÅŸti. Cinnah, Müslüman ve Hindû cemaatleri arasındaki çeliÅŸkinin fevkalâde yaman olduÄŸunu ve hiçbir tolerans ölçüsü üzerinden aşılamayacağını görüyor, realist davranıyordu. Tek çâre ayrılmaktı. Bu her iki toplum için de en selâmetli yoldu.
Hind Kıt’asının Müslümanları ,Türkiye’deki Müslümanlara en başından beri en yakın Müslüman topluluktur. KomÅŸularımız olan Araplardan bile yakındır. Bu hiçbir kayd ü ÅŸartı olmayan yakınlığın dünyâda baÅŸka bir misâli var mıdır, bilmiyorum. Her zemin ve zamanda gözü kapalı Türkiye’nin ve Türklerin yanında ve arkasındadır Pakistan. (Pakistan’ın Türkiye için yaptıkları için Abdullah MuradoÄŸlu’nun Yeni Åžafak’da 5 Eylül 2010’da yazdığı doyurucu yazıya bakılabilir.) Bu yakınlık Hindistan’da derin bir Türkiye ÅŸüphesini doÄŸurmuÅŸtur. Kendileri bilir. Ama doÄŸrusu, Pakistan Hindistan ile savaşın eÅŸiÄŸine geldiÄŸi bugünlerde, Türkiye’nin, arabuluculuk rolünü üstlenmesi bir yana, esas yeri tam da Pakistan’ın yanıdır..
Henüz yorum yapılmamış.