Özel / Analiz Haber
Kemal Sayar: Gaz odaları ‘uygarlıkta bir mola’ değil bizatihi o uygarlığın yüzlerinden biridir
Follow @dusuncemektebi2
Kollektif suçluluğun devam etmesi için mağdurun hala acı çekiyor olması gerektiğini dile getiriyorlar. Peki mağdur yer değiştirmiş olamaz mı? Belki de mağdur o zaman ve şimdi hep aynı kişiydi, Nazi kamplarında adına Muselmann denen kişi.
Holokost tarihin seyrü seferinde bir yoldan çıkma mıydı yoksa Batı ÅŸiddetinin bir ÅŸahikası mı? Enzo Traverso, Nazi ÅŸiddetinin kökenlerini araÅŸtırdığı kitabında bu soruya cevap arar. Bu mühim bir soru zira Nazi suçları, çokları bizi aksine inandırmaya çalışsa da, tarihin içinde bir Big Bang patlamasıyla, kendiliÄŸinden, durduk yerde ortaya çıkmadı. Liberal Avrupa modernleÅŸmesinin bir ÅŸahikası, bir tepe noktası olarak da okunabilir Holokost. Nazi rejiminin ayak izlerini geriye doÄŸru takip ettiÄŸinizde, temerküz kamplarının ta kökünde, Avrupa modernleÅŸmesinin yarattığı bir dizi olgunun kesiÅŸimi görülür: Öldürmenin sanayileÅŸmesi, ölümün gayrı insanileÅŸtirilmesi ve kolonyalist zihniyet Nazi barbarlığını hazır hale getirmiÅŸtir. O yüzden Nazi suçları Batı tarihinde bir sapma veya bir anomali deÄŸil; teknik, kültürel ve ideolojik öncülleri olan doÄŸal bir uÄŸraktır. Traverso’ya göre Nazizmin biricikliÄŸi, Batı’ya muhalefetinde deÄŸil, münhasıran Batıya özgü olan pek çok ÅŸiddet türünün dehÅŸet verici bir karışımı olmasında yatar. Giyotin, makineli tüfek, hapishane, toplama bandı, ırkçılık ve öjeni, birinci Cihan Harbi’nde ve sömürge savaÅŸlarındaki katliamlar, evet bütün bunlar toplumsal evreni ve zihinsel manzarayı ÅŸekillendirmiÅŸ ve bu zeminde Nihai Çözüm tasarlanarak hayata geçirilmiÅŸtir. Auschwitz’i mümkün kılan fikirler, Avrupa’nın kıyısından köÅŸesinden deÄŸil, ana akımından neÅŸet etmiÅŸtir.
Yani gaz odaları ‘uygarlıkta bir mola’ deÄŸil bizatihi o uygarlığın yüzlerinden biridir. Giyotin insanların hayvan gibi boÄŸazlanabileceÄŸini gösterdi, cellat ahlaki sorumluluktan muaf tutulabilirdi. Hapishane askeri ölçütlere göre organize edildi ve mahkumları sıkı bir disiplin ve gözetim altında tutarak onların iÅŸ gücünden yararlanılabileceÄŸini gösterdi. Fabrika, iÅŸi parçalara bölerek iÅŸçinin yabancılaÅŸmasını ve insanlıktan çıkmasını beraberinde getirdi. Fabrikalar etrafında kurulmuÅŸ ÅŸehirler ve iÅŸ yerleri, insanın toplumdan yalıtılarak emek gücünün suiistimal edilebileceÄŸini gösterdi. Afrika’nın sömürgeleÅŸtirilmesi yerli halkın nasıl kitleler halinde imha edilebileceÄŸini gösterdi. Ä°lk cihan harbi, ‘kahraman asker’in yeri geldiÄŸinde savaÅŸ makinesinin hizmetinde bir iÅŸçiye dönüÅŸebildiÄŸini, düÅŸmanın ırkçı bir tutumla nasıl insanlıktan çıkarılabildiÄŸini gösterdi. Bütün bu deÄŸiÅŸimlerle birlikte ahlaki kayıtsızlık da sökün etti ve bürokratik yararlılık her ÅŸeyin önüne geçti. ‘Çalışmak özgürleÅŸtirir’ yazıyordu temerküz kampının giriÅŸinde, aslında kölelik çok daha önceleri, insan yaptığı iÅŸe yabancılaÅŸtığında baÅŸlamıştı. Ve sömürgecilik bize aÅŸağılık kara derili ırkın daha üstün uygarlık karşısında yaÅŸamaya hakkı olmadığını, önünde sonunda tarih sahnesini terk edeceÄŸini, dolayısıyla onun üzerinde ÅŸiddet uygulamanın mubah olduÄŸunu çok daha önce fısıldamıştı.
Sıradan bir Alman için geçmiÅŸin bu ağır yüküyle dolaÅŸmak çok zor, Almanya adeta kendisinden kaçmak için Avrupa idealini mesken ediniyor. GeçmiÅŸin hayaleti onu bir gölge gibi izliyor ve rahatlık vermiyor. Sıradan bir Alman kendisini bir dünya vatandaşı, özgür dünyanın özgür bir yurttaşı olarak görmek istiyor ve sırtındaki tarih kamburunu gizlemek derdinde. Almanlığa iliÅŸtirilmiÅŸ kollektif suçluluk ve sorumluluk duygusu, kendi kimliÄŸini bir Avrupalı olarak kurmak suretiyle bir ölçüde telafi edilmiÅŸ oluyor. Oysa, Faulkner’in söylediÄŸi gibi, ‘GeçmiÅŸ asla ölmez, hatta geçmez bile’. Bir trajedi vuku bulurken ona sessizce katılan milyonlar ve onların çocukları, suça sessiz kalmanın utancını bir kollektif suçluluk duygusu olarak yaÅŸamaya devam eder. Ä°nsanlar, sonuçların gözden ırak olmasıyla kendi rolleri ve sorumlulukları hakkında soru sorma ihtiyacı hissetmez ve en zalimce eylemlerin bir parçası haline gelebilirler. BaÅŸkalarının başına getirdikleri felaketlerin travmasıyla baÅŸ edebilmeleri gerekiyor Almanların. Günümüz Almanya’sında bir ‘yas tutamama’ halinden söz edilir: Pek çok Alman ailesi kıyısından köÅŸesinden Nazi terörüne ortak olmuÅŸ, sessizlikleri veya iÅŸbirlikçi tutumlarıyla suça bulaÅŸmışlardır. Ä°ÅŸte bu yüzden anne babalar ne kendi duygularını tam olarak aktarabilmiÅŸ ne de çocuklarının duygularını paylaÅŸmaya güç yetirebilmiÅŸlerdir. Ebeveynleri bozguna uÄŸramış bir ulusun çocukları, periÅŸan olmuÅŸ anne babalarına destek olmuÅŸ ve bu arada, kendi duygularına dönecek ve kendi ıstıraplarını çözümleyecek bir destek ve dikkatten mahrum kalmışlardır. Ä°ÅŸte bu kuÅŸak kendi biyografilerine karşı uyuÅŸmuÅŸ bir kuÅŸaktır: Olguları bilir ama onlar karşısında bir duygu göstermezler, onlar, derinden kavrayamadıkları bir tarihin sessiz varisleridirler. Åžimdi, son tasarıyla, kendi bilinçdışı suçluluk duygularını bize ödünç vererek rahatlamak ister gibiler.
Acı veren olayı uzak geçmiÅŸe itmekle duyulan kollektif suçluluk azalacak ve böylece kollektif özgüven de hırpalanmamış olacaktır. Bir insana kiÅŸisel baÅŸarısızlığını hatırlattığınızda onu ‘çok uzak’ bir geçmiÅŸte yaÅŸanmış gibi algılar, oysa kiÅŸisel baÅŸarılar daha dün gerçekleÅŸmiÅŸ gibidir. Zihnimiz zaman algısını iÅŸine geldiÄŸi gibi eÄŸip büküyor. Otobiyografik zaman algımızdaki kaymalar kiÅŸisel kimliÄŸimizi nasıl koruyorsa, kollektif kimliÄŸimiz de tarihsel zaman algımızı deÄŸiÅŸtirerek savunulabiliyor. Saldırganlığın tarihin derinliklerine ait kılınarak toplumsal hayatta hala süren izlerinin ( mesela ırkçılık veya yanancı düÅŸmanlığı) silinmesi, kollektif kimliÄŸin sürdürülmesine hizmet ediyor. Oysa suçluluk hissi ne kadar yüksek olursa düzeltme ve onarma gayreti de o kadar güçlü olacaktır. Nazi geçmiÅŸiyle iyiden iyiye hesaplaÅŸabilen bir Almanya, günlük hayatta her an hortlamaya hazır bir biçimde bekleyen ırkçılığı de bertaraf edebilirdi. Kimileri bir ‘schlusstich’ öneriyor, bir tarihsel kapanma, Nazi Almanyası ile bugünün Almanyası arasına bir duvar örmeyi ve geçmiÅŸin günahlarını bir suçluluk bulutu halinde bugüne taşımamayı tartışıyorlar. Ne de olsa ‘artık acı çeken bir Yahudi yok’ demeye getiriyorlar. Kollektif suçluluÄŸun devam etmesi için maÄŸdurun hala acı çekiyor olması gerektiÄŸini dile getiriyorlar. Peki maÄŸdur yer deÄŸiÅŸtirmiÅŸ olamaz mı? Belki de maÄŸdur o zaman ve ÅŸimdi hep aynı kiÅŸiydi, Nazi kamplarında adına Muselmann denen kiÅŸi. Müslüman. Zayıf düÅŸürülmüÅŸ, insanlıktan çıkarılmış, ölümü bekleyen, secdeye varır gibi bir halde olduÄŸu için Müslümana benzetilen kiÅŸi. Solingen’de barbarların yaktığı Türk, sınırdan yüz geri edilen Suriye’li bugünün ‘Muselmann’ıdır.
Ölüm kamplarını ve Muselman’ı aynı uygarlık üretmiÅŸtir ve bugün o uygarlık kendi deneyim dünyasıyla doÄŸrudan ilgili olmayan eylemlere karşı ahlaksal kayıtsızlığa da alıştırmaktadır müntesiplerini. Suriye, Irak, Afganistan, Libya ve Mısır dikenli tellerle çevrilmiÅŸ kocaman ölüm kamplarına dönüÅŸtürülmektedir. Oysa günümüzün modern/akılcı/endüstriyel/bürokratik toplumunda, Zygmunt Bauman’ın ferasetli bir biçimde dile getirdiÄŸi gibi ‘insan eylemlerinin etkisi, ahlaksal görüÅŸ mesafesinin bittiÄŸi noktanın ötesine uzanmaktadır’. Nasıl kanlı bir geçmiÅŸ hissediÅŸ mesafesinin uzağına yerleÅŸtiriliyorsa, bugünün kurbanları, ‘yeni Muselmann’lar da görüÅŸ mesafesinin uzağına yerleÅŸtirilerek ahlak askıya alınıyor. Binlerce insan denizlerde boÄŸuluyor, milyonlar yurdundan sürülüyor, varil bombalarıyla ölüyor veya sakat kalıyor. Ama artık savaÅŸ etiÄŸi ‘bir uzaklık ve teknoloji meselesi haline gelmiÅŸ gibidir. Uzaklardaki insanları karmaşık silahlarla öldürmüÅŸseniz asla yanlış yolda deÄŸilsinizdir’.
Ahlak, ötekine karşı duyduÄŸumuz sorumlulukla baÅŸlar. Ne tarih görülmeyecek kadar uzaÄŸa gidebilir, ne de insan. Almanya önce kendi yasını tutsun. Biz kendi yasımızı tutarız.
KEMAL SAYAR - SERBESTÄ°YET
Henüz yorum yapılmamış.