180 km hızla giderken Hızır’la karşılaşmak
Follow @dusuncemektebi2
Bize hızlı bir dünya sunanlar, bir anda hızlandığımız gibi bir anda da yavaşlayabileceğimizi söyleseler de, şartlar her zaman istediğimiz gibi gitmez. Sanki hızlanmak bilimin ve teknolojinin bize hediyesiyken, yavaşlamak için neredeyse Hızır’a ihtiyaç duyarız. Biliriz ki, bir anda hızlanmak, yola çıkmak kolaydır. Oysa durmak, bir anda yavaşlamak çok zordur. .
Bir dostum anlattı… Kendi araçlarıyla Ä°stanbul'dan Ankara'ya gidiyorlar. Arka koltukta çocuklar uyumuÅŸ. Müzik çalarda da gökteki yıldızlara eÅŸlik eden tatlı bir ÅŸarkı baÅŸlamış. Dostum yılların ÅŸoförüdür. O güvenle hem kendini müziÄŸe bırakmış hem de arabanın gazını köklemiÅŸ. Diyor ki; "Sanki hız ele geçirmiÅŸti benliÄŸimi. O tatlı müzik ve benliÄŸim birleÅŸmiÅŸ, beni hızın karşı konulamaz çaÄŸrısına teslim etmiÅŸti. Hız göstergesinde 180'i görmemle karşıma keskin bir virajın çıktığını anlamam bir oldu. Hemen frene bastım fakat araba birden savruldu. Direksiyon elimden fırladı ve yolun kenarındaki babalardan birine çarpmaya ramak kala… Derken… Nasıl oldu anlamadım, bir güç sanki aracı tekrar yola soktu ve dehÅŸet bir kaza yapmaktan kurtuldum. ÅžaÅŸkınlıkla aracı kenara çektim. Karım ve çocuklar uyuyorlardı ÅŸükür ki. Araçtan inip daldığım viraja baktım. O virajdan bırak 180'le geçebilmeyi, 120 ile bile geçmek imkânsızdı baÅŸka bir otomobille. Ya Hızır yardım etti ya da arabadaki bilmediÄŸim bir sistem."
Bize hızlı bir dünya sunanlar, bir anda hızlandığımız gibi bir anda da yavaÅŸlayabileceÄŸimizi söyleseler de, ÅŸartlar her zaman istediÄŸimiz gibi gitmez. Sanki hızlanmak bilimin ve teknolojinin bize hediyesiyken, yavaÅŸlamak için neredeyse Hızır'a ihtiyaç duyarız. Biliriz ki, bir anda hızlanmak, yola çıkmak kolaydır. Oysa durmak, bir anda yavaÅŸlamak çok zordur. Burada hurafe olarak düÅŸünülen duygunun altını kazımakta fayda var. DoÄŸrusu evet yolda bir Hızır var ama yola çıkmak için önce Hz. Musa'yı bilmemiz gerekiyor. Hızır'ın yardıma geleceÄŸine dair geleneksel bir bilgi var tamam da, Hızır'ı çağıracak kadar Musalık bakalım bizde var mı? Mesela Mevlana, Hızır ve Hz. Musa'yı ÅŸöyle anlatır:
"Bak, kelîm olan Musa aleyhisselam ne diyor: 'Bunca makama sahip olduÄŸum halde kendimde varlık hissetmiyorum. Daha öteler için ruhuma ışık tutacak Hızır'ı arıyorum.' Musa aleyhisselamın Hızır'ı aramaya kalkması üzerine kavmi O'na dedi ki: 'Ey Musa! Sen kavmini bırakmışsın, senden daha aÅŸağı mertebede bir zatın izine düÅŸmüÅŸsün! Hâlbuki Sen, 'havf' ve 'recâ'dan kurtulmuÅŸ bir peygambersin (…) Musa aleyhisselâm kavmine: 'Ne olur, GüneÅŸ ile Ay'ın yolunu kesmeyiniz! (…) Ben zamanın sultanı bir velî ile sohbet için iki denizin birleÅŸtiÄŸi yere gidiyorum. Hakikat ve marifete ulaÅŸmak için Hızır'ı vesile kılacağım. Bunun için de uzun müddet sefer edeceÄŸim. Ta ki; O'na kavuÅŸayım. Himmet ve azimet kanatları ile yıllarca uçacağım. Yıllar ne demek, binlerce yıl gitsem, yine O'nu arayıp bulacağım. Bu yolculuk, o cevheri bulmaÄŸa deÄŸmez mi' dedi."
Hz. Musa'nın iki denizin birleÅŸtiÄŸi yere yaptığı yolculukta karşısına Hızır çıkar. Ä°kilinin yaptığı yolculukta tabi olunan kiÅŸi Hızır'dır. Bu yolculuÄŸun tehlikelerinden bahseder Hızır, Hz. Musa'ya: "Ben sana sırrını anlatmadıkça sen bana soru sorma" der. Yolculuk boyunca garip hadiseler yaÅŸanır. Mesela Hz. Hızır bir gemiyi deler ve batırır. Hz. Musa buna karşı çıkar. Hızır ise, "Sen benimle asla sabredemezsin demedim mi" der ve ayetlerde anlatıldığı gibi bu hikmetli yolculuk sürer gider. Önce arayış, ardından buluÅŸ ve ilim sahibi bir dostla yola çıkış. Tabii tasavvufta da önemli sembollerden biridir bu karşılaÅŸma ve yolculuk. Öte yandan birçok destan metninde de karşılaşırız Hızır kıssası ile. "Kahramanın sonsuz yolculuÄŸunda" arketip hep aynı ÅŸekilde iÅŸlemeye devam eder. KiÅŸi bir kahramanlık sergiler, bir yola çıkar, ardından yolda bir dostla karşılaşır ve onunla aşılmaz engellerden geçer, umulmadık serüvenleri atlatır. Nihayet çevrim tamamlanır ve kahramanımız ona yeni bir isim veren bu yolculuÄŸu tamamlar. YolculuÄŸun sonu yaÅŸlılık yani baÅŸka bir anlamıyla da bilgeliktir. Onca vartayı sıcak bir yuvada çocuklarına ve torunlarına anlatacak bir hikâyesi olsun diye atlatmıştır kahramanımız. Biz dinleyiciler veya okuyucular kahramanın yolculuÄŸundan dersler çıkarır ya da kendi yolculuÄŸumuz için kılavuz olacak kuvvet ÅŸurubu gibi bilgiler ediniriz. Yazılan metinlerde, anlatılan hikâyelerde kahraman arketipi böylece aÅŸağı yukarı aynı biçimde iÅŸler.
Kahramanın çarpık yolculuÄŸu
Bizi hıza çağıran ideoloji aslında tamamıyla aynı arketipi izleyerek hem bütün insanlığın hem de dinlerin kadim hikâyesini çarpıtır. Her birimiz çarpıtılmış bir hikâyenin çirkin kahramanına dönüÅŸürüz. Hızın hayatımızdaki karşılığı düpedüz çelimsiz bir serüvene denk düÅŸer. Bu hikâyeyi kurgulayanların elindeki altın silah, bugünlerde herkesin doymaz bir iÅŸtahla kullandığı o kelimenin anlamında gizlidir: "Medeniyet." Evet, "çaÄŸdaÅŸ küresel medeniyet" dedikleri ÅŸeyin en önemli savıdır hız. Mademki hayatın çok kısa, o zaman hızlan. Madem görecek çok ÅŸey var, hızlan. Madem bu kısacık hayata hapsedildin, o yüzden yaÅŸanacak her ÅŸeyi bir hikâyeden diÄŸerine sıçrayarak, bir kahramanlıktan diÄŸerine taÅŸarak hızlı bir ÅŸekilde, hatta manyakça yapmalısın. Modernlikle birlikte önce hikâyelerimiz elimizden alındı ve onların yerine ikame edilen, kısa ve hızlı öyküler uyduruldu. GeçmiÅŸteki hayatımız bu öykülerin sadece leitmotifidir artık. Dostumun, hızın büyüsüne kapılıp 180 km'yle kaza yapmasına ramak kalmışken kendisini Hızır gibi bir gücün kurtardığına inanması, Allah'a olan inancının çok fazla olmasından kaynaklanmaz, aslında aklının yüzgeçlerinde alttan alta nasıl olur da ultra lüks arabası o virajı alamamıştır sorusu gizlidir. Hatta giderek zamanla aracındaki gizli sistemin onu kurtardığına inanacaktır. Bir sistemdir aslında onu hayatının tek trajik hikâyesinden kurtaran. Hiçbirimiz Hz. Musa gibi bir yolculuÄŸa çıkmıyoruz artık. Bizim yolculuÄŸumuz olsa olsa E-5'te trafikte sıkışmış bir adamın yorgunluÄŸunda gizlidir. Hızır'ı arayacak kadar bile arayışta deÄŸiliz çünkü kurtulacağımıza inanmıyoruz. Yalnız kurtulmak isteyen Hızır'ı hak eder. Biz kurtulmaktan çok, gizli bir sistemin gelip sorunları çözmesini, mesela modern tıbbın bizi hastalıklardan kurtarmasını istiyoruz. Önce bütün modern devaları deniyoruz. EÄŸer hastalığımızın bilimde bir tedavisi yoksa doktorumuz karşımıza dikilip aynen ÅŸöyle diyor: "Ä°ÅŸiniz Allah'a kaldı." Yani modern insan amelde deist, itikatta ateisttir. Ä°ÅŸi Allah'a kaldığının, aldığı her nefeste iÅŸinin zaten Allah'la olduÄŸunun bilincinde olan kiÅŸidir kendini güvende hisseden.
Demek ki karşımızdaki en büyük sorun "güven" meselesidir. Ä°man kelimesinin belki de en güzel karşılıklarından biridir, güven. Oysa bana sorarsanız evinin kapısındaki kilimi bile sigortalatan bir insanın iman meselesinde derin açmazları vardır.
Randevuyu önce kime verdin…
Hayır hayır, dini meselelerdeki hurafelerden bahsetmiyorum. Modern hayatın bütünü bana kalsa hurafelerden örülmüÅŸ durumdadır. Teknik ve medeniyet artık insanların hayal dünyasını zorluyor. Mümkün ütopyaların hepsi öldü. Kimse güzel bir cennet hikâyesine tav deÄŸil artık. Herkes çarpıcı bir cehennem hikâyesi istiyor. GeleceÄŸe inancımızı yitirdik. Bilimle randevulaÅŸmayı kabul ettiÄŸimizde oldu bu. Geçen yüzyılda hiç kimse 180 km hıza eriÅŸemediÄŸi içindir ki, Hızır'ın kendisini gelip kurtarmasını beklemiyordu çünkü gelen zaten gelmiÅŸti. O insan gelen mesajla dopdoluydu. Onu zaten Allah kurtarmıştı. Ölüm bu anlamda gündelik ilgileri arasındaydı klasik insanın. Ancak kurtarılmayı bekleyen insan Hızır'dan medet umar. Eski insan kurtarılmayı deÄŸil, kurtarmayı istiyordu. Biz ise kurtarılmayı bekleyen gemi kazazedeleri gibiyiz. Gemimiz battı ve sadece izliyoruz. Aramızdan yüzmeyi bilenler karşı kıyıya ulaÅŸabiliyor. Bir tahta parçası bulanlar ona tutunuyor. BoÄŸulanlar yazgılarıyla karşı karşıya kalıyor.
Ve Hızır, Hz. Musa'ya ÅŸöyle seslenmiÅŸti: "Sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana." Oysa bu hız çağının tam karşısına geçmek için elimizde sonsuz bir imkân, karşı konulamaz, dönüÅŸtürülemez bir nimet var: Ramazan. Allah bize Ramazan ayını yavaÅŸlamak, doÄŸrusu biraz da olsa durmak için verdi. Dur ve yavaÅŸla. Bütün azalarınla dur, iÅŸte o zaman dikkatinin nasıl da arttığına ÅŸahit olacaksın. Evrenin eÅŸsiz müziÄŸini o zaman çok daha yakından duyabileceksin. Oruç nasıl da büyük imkân. Oysa bizim için oruç ve Ramazan'a dair olan bilgiler pide kuyruÄŸu, güllaç gibi simgelerde kalakaldı. Ramazan sadece bir simgeler bütünü sunmuyor bize hâlbuki. Koskocaman hayatımızın bir yanına iliÅŸtirilmiÅŸ bir bilgi deÄŸil Ramazan. Hocalar orucu neyin bozup bozmadığını açıklayadursun, diyetisyenler yemekte önce neyi yememiz gerektiÄŸini söyleyedursun, âlimler orucun hikmetlerini anlatadursun, niyeyse içimizde Ramazan'a kavuÅŸtuÄŸumuza dair bir canlılık yok çünkü durmaktan vazgeçtik. Hem sonsuz bir hızla ilerleyelim hem de orucumuzu tutalım istiyoruz. Oysa bu ikisi birbiriyle tamamen çeliÅŸiyor. ÇeliÅŸtiÄŸi için de Ramazan'a dair özel bir an yakalayamıyoruz. Hani büyük camilere gerilen mahyalar da olmasa, bu ÅŸehre Ramazan geldiÄŸine dair neredeyse iÅŸaret kalmadı diyeceÄŸim.
"Ramazan folkloru"nu azaltmalı ve bu ayla birlikte gelen çaÄŸrıya yalnız kulaklarımızı deÄŸil bütün azalarımızı açmalıyız. Buranın Ä°slam beldesi olduÄŸu sadece camilerimiz ve onların kubbelerinden anlaşılmamalı, aynı zamanda buraya Ramazan ikliminin geldiÄŸini hissettirebilmeliyiz. Bu da korkunç hız çağında bir ay bile olsa yavaÅŸlamakla mümkündür. Ä°ÅŸte o zaman kazalardan bizi Hızır deÄŸil, tuttuÄŸumuz oruç kurtarır. Ve evet Hızır beklenmez, onunla ancak karşılaşılır. O da tabii ki her ÅŸeyi geride bırakıp yola çıkmayı göze almış insanlara özel bir karşılaÅŸmadır. Randevuyu önce kime verdiysek, bizi önce o yoldan çıkardı..
MUSTAFA AKAR - LACÄ°VERT DERGÄ°
Henüz yorum yapılmamış.