Taha Kılınç: Bilgisi eksik olan kandırılır, duygusu eksik olan da kütükleşir
![](resimler/detay/179139.jpg?1551696902)
Kaynak: Dünya Bizim
Öncelikle yeni kitabınız hayırlı olsun. Çok güncel bir konuyla ilgili… Bir konu popüler olunca hemen o konuda kitaplar ardı ardına çıkıyor. Ama siz zaten çok uzun zamandır OrtadoÄŸu üzerine yazılar yazıyorsunuz, kitaplarınız var. Bu alana ilginiz nasıl oluÅŸtu?
Ä°çinde yetiÅŸtiÄŸim siyasi ve kültürel atmosfer zaten beni OrtadoÄŸu ve Ä°slâm dünyasına yönlendiriyordu. Bu anlamda, doÄŸal bir ilgim zaten vardı. Uzaktan uzaÄŸa ilgileniyor, bilgilenmeye çalışıyordum. CoÄŸrafyaya ilk kez 2001 yazında, Arapça öÄŸrenmek için Suriye’ye gidiÅŸimde ayak bastım. Sonrasında da -hamd olsun- sürekli seyahat etmek ve bölgeyle organik bir baÄŸ kurmak nasip oldu. Kendimi en rahat hissettiÄŸim coÄŸrafya OrtadoÄŸu. Avrupa’nın o bakımlı, estetik ve düzenli ÅŸehirlerine gittiÄŸim zaman, kısa süre içinde sıkılıyorum. Paris’e bir gün güçlükle tahammül ettim mesela. Viyana da keza aşırı derecede sıkıcı bir ÅŸehir olarak aklımda kaldı. OrtadoÄŸu’daki kaos, bilinmezlik, düzensizlik, karmaÅŸa ve sürprizler bana çok daha çekici geliyor. KöÅŸe başından neyin çıkacağını kestirememek… CoÄŸrafyanın özeti bence bu.
Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? ÇocukluÄŸunuzdaki formel ya da informel eÄŸitimlerin ÅŸu anki kimliÄŸiniz, beceri ve formasyonlarınızdaki katkısı nedir?
11 yaşından itibaren ortaokulu okumak üzere ailemden ayrıldım. Öncesinde de çoÄŸunlukla babaannem ve dedemle yaÅŸadım. Bilhassa babaannemin, kiÅŸiliÄŸimin oluÅŸmasında ve dünya görüÅŸüm üzerinde büyük bir tesiri vardır. Kendisi okuma-yazma bilmeyen, ama kalp gözüyle gören, irfan sahibi bir yörük anasıydı. Ondan dinlediklerim, sohbetlerimiz, onlarla birlikte yaÅŸadığım yayla hayatı, kiÅŸiliÄŸimi tamamen ÅŸekillendirdi, diyebilirim. O zamanları ayrıntılı bir ÅŸekilde kaydetme imkânından mahrum oluÅŸuma hâlâ yanarım. Belki günün birinde o günleri bir hatırat ÅŸeklinde kitaplaÅŸtırmak imkânı doÄŸar.
Siz aynı zamanda ilk gençlik yıllarınızdan beri seyahat eden birisiniz. Hatta “Åžam Kitabı” bu seyahatinizin meyvesi. Seyahate cesaret edemeyen ya da maddi gücü yetersiz olan gençlere nasıl bir yol izlemelerini tavsiye edersiniz?
Küçük yaÅŸtan itibaren yola düÅŸmek ve gurbete yollanmak, bizim sülalede bir nevi geleneÄŸe dönüÅŸmüÅŸ. Babam, amcalarım, halam, onların çocukları hep gurbette kalmışlar, okumak için dışarı gitmiÅŸler. Mersin’in küçücük ilçelerinden Ä°stanbul’a yolları düÅŸmüÅŸ. Bu anlamda, benden önceki büyüklerime büyük ÅŸükran borçluyum. Gurbet zordur, ama meyvesi kıymetli ve tatlıdır. Yukarıda ifade ettiÄŸim gibi, ilk kez yurtdışına 2001 yılında çıktım. O zaman henüz 21 yaşındaydım. Ä°lk kez pasaportum olmuÅŸtu. Sonrasında da hamd olsun sürekli seyahat ettim. Bizim insanımız, seyahati hem zor hem de pahalı bir ÅŸey zanneder. Zor zannetmesinin sebebi korkaklığı ve tecrübesizliÄŸidir. BaÅŸladıktan sonra hiçbir iÅŸ zor deÄŸildir oysa. Denemeden karar verme kolaycılığı var burada. Pahalı zannetmesinin sebebi ise, seyahatlerde aşırı derecede konfor ve lüks peÅŸinde olunmasıdır. Kalınacak yerler, yenecek yemekler ve seyahatin biçimi konusunda öyle ÅŸartlar koÅŸulur ki zihinde, elbette o kadar bütçeyi kaldırmak kolay olmaz. Yola düÅŸmek isteyenlere zahmete hazır olmalarını, aza kanaat etmelerini, mesafeleri sabırla kat etmelerini öneririm. Ä°nsan, zorlanmadan öÄŸrenemez. Seyahat, zahmetli bir iÅŸtir. Ama sabredene için de rahmetlerle doludur. Pek çok yerde tavsiye ettiÄŸim bir ÅŸey var: Maddî gücü olmayan kardeÅŸlerim, bir “seyahat kumbarası” edinsinler. Oraya her gün bir miktar para atsınlar. Berekete de gönülden iman etsinler. Allah’ın izniyle, bir yılın sonunda, pasaport masrafları da dâhil, güzel bir seyahat için parayı denkleÅŸtirmiÅŸ olduklarını görecekler. Tecrübeyle sabit.
Kitaplarınızdan hareketle çok yönlü bir portreniz olduÄŸunu anlıyoruz: Ä°lk kitaplarınızdan biri Ali Emiri’nin Ä°zinde adıyla Mehmet Serhan TayÅŸi ile yaptığınız bir nehir söyleÅŸi. Serhan TayÅŸi’yi “keÅŸfetmeniz” ve bu kitabın hazırlık süreci nasıl oldu?
Eskiden beri biyografi ve hatırat türünde eserlere ilgim var. Yerli-yabancı dikkatimi çeken kitapları okumaya çalışırım. Her insanın hikâyesinden öÄŸrenilecek sayısız ÅŸey olduÄŸunu düÅŸünürüm. Kendi fikir dünyama çok uzak insanlardan bile faydalı ÅŸeyler öÄŸrendiÄŸim çoktur, bu sayede. Rahmetli Mehmet Serhan TayÅŸi Bey ile Bâyezid Devlet Kütüphanesi’nin rahmetli müdürü Åžerafettin Kocaman’ın odasında tanıştık ilk kez. Yıl 2003’tü. Dursun Gürlek Bey’in delâletiyle olmuÅŸtu bu tanışma. Sohbet ederken, kendisine hatıratını yazıp yazmadığını sordum. Yazmayı çok istediÄŸini ama bir türlü oturup bitiremediÄŸini söyledi. Üstelik gözüne bir rahatsızlık isabet etmiÅŸti, görme yetisini de büyük ölçüde yitirmeye baÅŸlamıştı. Bunun üzerine talip olduÄŸumu söyledim. Hâlâ ÅŸaÅŸarım: Ä°lk kez gördüÄŸü 23 yaşında bir çocuÄŸa bu iÅŸ için güvenmesi, evine davet etmesi, sadece evini deÄŸil bütün hayatını önüne sermesi, onu kendi evladı gibi kabul etmesi gerçekten büyük incelikti. 2003’te baÅŸlayan çalışmalarımız, titiz ve uzun bir sürecin sonunda, 2009’da kitap hâline geldi hamd olsun. Bu kadar uzun sürmesinde, Mehmet Bey’i hiç tanımadan iÅŸe giriÅŸmemin, arada yaptığım okumaların ve seyahatlerin etkisi oldu. Anlattığı birçok hadiseye tam anlamıyla vâkıf olabilmek için, aylarca okuma yapmak durumunda kaldım. Hamd olsun, neticeye bakınca, bütün yorgunluÄŸa deÄŸdi. Hatıratının yayımlanması, 33 yıl boyunca kültürümüze ve kütüphanelerimize hizmet ettikten sonra, kendisinin adeta son arzusuydu. Benden önce baÅŸkalarının da baÅŸladığı ama yarıda bıraktığı bir iÅŸi sonuca erdirmek bana nasip olduÄŸu için huzurluyum.
OrtadoÄŸuya Dair Yirmi Tez’e gelirsek… Åžuradan baÅŸlayayım: Türkiye’deki OrtadoÄŸu uzmanları(!) hakkında ne düÅŸünüyorsunuz? Ne kadar saÄŸlıklı yorumluyorlar süreci ve coÄŸrafyayı?
YaÅŸananlara dair herkesin bir fikri, düÅŸüncesi, yorumu var. Bu bence oldukça normal. Siyaset, din ve futbol, bu ülkede herkesin rahatlıkla at koÅŸturduÄŸu alanlar. Bu nedenle, herkesin bir ÅŸeyler söylemesini çok görmüyorum. Benim dikkat kesildiÄŸim nokta, yapılan yorumların bilgiyle yapılıp yapılmadığı. DoÄŸru bilgiye dayandıktan sonra, ulaşılan sonuçlar birbirinden farklı olabilir. Bence bunda sorun yok. Sorun, bilgi olmadan sadece duygu ve hamasetle konuÅŸup yazanlardan kaynaklanıyor. “OrtadoÄŸu’ya Dair Yirmi Tez”, bölgemizin ana parametrelerini, iç dengelerini ve rekabet hâlindeki güçleri arasındaki iliÅŸkileri kendi penceremden anlattığım bir kitap. Kitaptaki bazı tahminlerde yanılabilirim, bazılarında yüzde yüz isabet kaydedebilirim. Åžimdiye kadarki okumalarımın, seyahatlerimin ve gözlemlerimin bir hülasasını bu ÅŸekilde okura takdim etmiÅŸ oldum.
Kitaptaki dikkat çekici bölümlerden biri OrtadoÄŸu adlandırmasını sorguladığınız kısım. Bu coÄŸrafyaya kimler neden “OrtadoÄŸu” demiÅŸler? Kime göre, neye göre böyle bir konumlandırmada bulunmuÅŸlar? Türkiye’de bu ÅŸekilde kullanmak ne kadar doÄŸru?
Batılıların kendi doÄŸularına ve bu doÄŸunun ortasına verdikleri bir isim bu. Åžekillendirilmesine ve biçimlendirilmesine yetiÅŸemediÄŸimiz bir coÄŸrafyanın, isimlendirmesini de deÄŸiÅŸtiremiyoruz. KeÅŸke alternatif bulabilsek… Ama ÅŸu aÅŸamada oldukça zor görünüyor. CoÄŸrafyamızı derinlemesine tanısak ve bilsek, bize ÅŸimdilik yeter. Bu coÄŸrafyayı isimlendirenler, derinlemesine tanıyarak bunu yaptılar. Åžu aÅŸamada, isim tartışması biraz zaman kaybı gibi geliyor bana. Daha acil sorumluluklar varken…
OrtadoÄŸu meselesinde daima gündemden olan bir “Osmanlı mirası” bahsi var. Sizce bu “miras” günümüzde olumlu yönde nasıl deÄŸerlendirilebilir?
Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu mirasını coÄŸrafyamızda çok dikkatli kullanmak zorundayız. Kendilerine hiçbir ÅŸekilde zulmetmemiÅŸ ve onları asimile olmaya zorlamamış olsak da, nihayetinde bir coÄŸrafyayı 400 yıl yönetmiÅŸ olmamız, Müslüman kardeÅŸlerimizde hassas duygulara sebebiyet veriyor. Onlara gidip “Sizi yönetmiÅŸtik” dediÄŸinizde, bu ters tepebiliyor. Yapılması gereken, tarihteki tecrübenin onların baÅŸlarına kakıldığı bir üsluptan sakınarak, birlikte ve yan yana yürümenin imkânlarının araÅŸtırılması. Ä°slâm dünyasının bizden öÄŸreneceÄŸi çok ÅŸey olduÄŸu gibi, bizim de onlardan öÄŸreneceÄŸimiz çok ÅŸey var. Kapıları karşılıklı açık tutmak lazım.
Son olarak bir konuda uzmanlaÅŸmak isteyen -günümüzün dikkatleri ve ilgileri çok dağınık- gençlerine neler tavsiye edersiniz?
KardeÅŸlerime evvela Ä°slâm’ı hem bilgi hem de duygu yönünden derinlemesine yaÅŸamaya çalışmalarını tavsiye ederim. Bilgisi eksik olan kandırılır, duygusu eksik olan da kütükleÅŸir. Ä°ki kanadın ikisini birden takınmamız gerekiyor. Ardından, illâ Ä°slâm dünyasına seyahatler. Her Müslümanın, imkânlarını sonuna kadar zorlayıp ÅŸu 5 bölgeyi 40 yaşına kadar mutlaka ziyaret etmesi gerekiyor: Buhara-Semerkand, Kudüs, Kahire, Balkanlar ve Endülüs. “Kızılelma” olarak bunu görebiliriz. Bu seyahatlere tutarlı ve mantıklı tarih okumalarını da eklediÄŸimizde, Ä°slâm dünyasını tanıma noktasında ciddi mesafe kat etmiÅŸ oluruz. Uykumuzu ve yeme-içmemizi dikkatlice planlamamız ÅŸart. Nefsine hâkim olamayan, her gün 8-9 saat uyuyan, sık sık sabah namazı kaçıran, yeme-içmede midesinin kölesine dönüÅŸmüÅŸ bir Müslüman, koyduÄŸu hedefleri tutturamaz. Åžimdilik ilk aklıma gelenler bunlar…
Taha Kılılnç: “Bilgisi Eksik Olan Kandırılır, Duygusu Eksik Olan da KütükleÅŸir”, MAKAS dergisi, Åžubat-Mart 2019, sayı 6.
Röportaj: Halil Solak
Henüz yorum yapılmamış.