Sosyal Medya

Kürsü

Gökhan Özcan- İkinci el hayatlar

Gökhan Özcan- Yeni Şafak



''Artık arama motorlarında cevabını bulamadığımız hiçbir sorumuz yok” dedi beyaz saçlı adam, “hepimiz adeta otomatik pilotlara devredilmiÅŸ uçaklar gibiyiz!”
 
Birtakım cevaplara eriÅŸtiÄŸimizi ve hayat yolumuzu belirlemek için o cevaplardan hareket ettiÄŸimizi düÅŸünüyoruz. O cevaplara gerçekten meraklarımızın ve arayışlarımızın neticesi olarak mı eriÅŸtik, yoksa hazır olarak önümüze konan standart cevapları mı benimsedik? Bu soru sorulması çokça ihmal edilen bir soru... Sosyal çevremizden, geliÅŸme çağında artık başımızı kaldıramadığımız eÄŸitim hayatımıza, çeÅŸitlenen medya araçlarından türedi iletiÅŸim mecralarına kadar çoklu bir etkileÅŸim ortamının içindeyiz. Bir, bu katı iÅŸgalin elinden zihnimizi kurtararak, bırakın bir ÅŸeylerin cevabını aramayı, kendi meraklarımızdan kendi sorularımızı üretmeye dahi vaktimiz olmuyor. Ä°ki, etkileÅŸim içinde olduÄŸumuz çok unsurlu ortam zaten her konuda önceden hazırlanmış nihai cevapları elimize tutuÅŸturuyor. Nasıl yaÅŸamalıyız, neyi hedeflemeliyiz, neye ihtiyaç duymalıyız, nasıl bir kariyer yapmalı, hayatımızı kiminle birleÅŸtirmeliyiz, ölmeden önce nereleri görmeli, neleri okumalı, neleri seyretmeliyiz? Her gün seri üretilmiÅŸ bu hazır cevaplar üstümüze boca ediliyor ve iÅŸin acıklı tarafı bütün bu ‘gerek’ler hepimizi bir tarafımızdan yakalıyor, kendine inandırıyor. Sanıyoruz ki bütün bu edinilmiÅŸ cevaplar, bizim insanlık arayışımızın, hayat muhasebemizin bir neticesi olarak ortaya çıkıyor. Sanıyoruz ki bu cevaplar bizim cevaplarımız... Nasıl olsun? Bu cevapları çağıran sorular bizim sorularımız mı ki, cevaplar bizim cevaplarımız olsun! Bunlar içinde dönüp durduÄŸumuz etkileÅŸim ortamının el çabukluÄŸuyla bizim sorularımızın yerine koyduÄŸu güdümlü sorulara verilmiÅŸ tasarım cevaplar... Biz ne bu soruların ne de bu sorulara verilmiÅŸ cevapların sahibiyiz. Biz kapıldığımız illüzyonlar sebebiyle kendi zihnini kullanamayan mâlûl kiÅŸilikleriz. Bir yerden bir yere doÄŸru gitmiyor, akıntının götürdüÄŸü yere doÄŸru sürükleniyoruz.
 
“Artık büyümüyor, ur halini alıyoruz. Hızla çoÄŸalma toplumundayız; hiçbir belirgin hedefe göre kendini düzenlemeden büyümeyi sürdüren bir toplumdayız. UrlaÅŸan bir toplum, kendi tanımına aldırmadan, kontrolsüz biçimde geliÅŸen ve nedenlerin yitimiyle birlikte sonuçların yığıldığı bir toplumdur” diyor ‘KötülüÄŸün Åžeffaflığı’ kitabında Jean Baudrillard.
 
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; dünyadaki herkesin cevabını yanlış bildiÄŸi bir soru ne hisseder?
 
“Sanki daha önce yaÅŸanmış ÅŸeyleri yaşıyormuÅŸuz gibi geliyor mu sana da bazen?” dedi oturan. “Evet, geliyor” dedi ayaktaki, “ikinci el bir hayat gibi!”
 
“Hatırlar mısın/ Eskiden okumam için rüya gönderirdin/ Az görülmüÅŸ ve az anlatılmış rüyalar/ Karşılardı beni mektup kağıtlarında/ Tüm uzun yürüyüÅŸlerimde okuduÄŸum/ En nadide rüyalardan birisini/ Uzun yıllardan sonra tekrar gördüm/ Åžimdi düÅŸünüyorum kısa kısa tüm bunları/ Hayatımız artık/ Çok görülmüÅŸ vasat bir rüyanın/ Berbat bir tabirine döndüÄŸünden beri” diyor Mustafa Akar, ‘Güzel Aşık’ta.
 
Kitabın arasındaki solgun bir kır çiçeÄŸi gibi içinin tazeliÄŸini günlerin arasında kurutan insanlar da var.
 
“Hayat sanıp bir kuruntuyu” dedi meczup, “koÅŸar adım yaÅŸadın da yaÅŸadın!”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.