Özel / Analiz Haber
Türkiye'yi birleştiren acılar tarihi
Zaferler, başarılar, mutluluklar bizi yakınlaştırdığı gibi ortak acı ve sıkıntılar da kenetler, birleştirir. .
Tarihimiz, geçmiÅŸimiz, ortak kültürümüz büyük baÅŸarılar, ÅŸanlı zaferler, yüce deÄŸerler, abidevi eserlerle dolu. Ancak bizi biz yapan deÄŸerler bunlardan ibaret deÄŸil. Ortak acılar, felaketler, bozgunlar, kimi zaman yok olmanın kıyısına getiren facialar da en az onlar kadar bizi birleÅŸtirdi, birleÅŸtiriyor ve bu toprakları Türkiye yapan mayanın baÅŸlıca bileÅŸenleri arasında yer alıyor. Felaketlerde, zorluklarda, musibetlerde birleÅŸtiÄŸimizi, kenetlendiÄŸimizi gösteren tarihi ya da güncel pek çok olay vaki… Bu millet ve ülkesi Türkiye fazlasıyla badire atlattı, zorlu sınavlardan geçti, belalara duçar oldu ve büyük bedeller ödedi. Ancak tüm bunlar en az 4 bin yıl öncesine uzanan tarihi kökleriyle Selçuklu, Beylikler, Osmanlı ya da Cumhuriyet Türkiye'sini yani bizi birbirimize daha çok baÄŸladı. Ä°çinde farklı farklı pek çok etnik, kültürel, dinî deÄŸeri barındıran bu millî bilinci idrak etmek için sadece geçmiÅŸin ikbal günlerine atıf yapmaya gerek yok. Uzak ve yakın geçmiÅŸte yaÅŸadığımız ortak acılar, sıkıntılar, felaketler ve hüsranların da bu birlik ve beraberlik hamurunda tuzu var.
Ortak acılarımızdan oluÅŸan bir sözlük
Sözlük bizi ortak dilde birleÅŸtirir. Ancak bir sözlük var ki Türkiye'nin insan unsurunu oluÅŸturan bu milleti birleÅŸtiren kelimeleri, ifadeleri deÄŸil ortak acıları içeriyor. Türklerin UÄŸradığı Ä°ÅŸkence, Sürgün, Katliam ve Soykırımlar SözlüÄŸü bir akademik çalışma olmanın ötesinde ortak acılarımızın yani bizi biz yapan musibetlerin de bir fihristi. Daha da anlamlısı, tüm unsurlarıyla milletimizin, çoÄŸu son iki asırlık tarihi boyunca karşılaÅŸtığı badireleri, ödemek zorunda kaldığı bedellerin bir sözlük oluÅŸturabilmesi… Sürgün, iÅŸkence, soykırım, katliam, asimilasyon, baskı, göç, felaket gibi birçok kavram bu sözlükte birer kelimeden öte bir yanda da bu milletin Orta Asya'dan Kafkasya'ya, Anadolu'dan Balkanlara ve Orta DoÄŸu'ya kadar zaman zaman yüzleÅŸmek zorunda kaldığı ve ortak hafızasına kazınan hayatın acı gerçekleri.
Moğol istilasından yeniden doğuşa
1243'te KösedaÄŸ Savaşı'nda kısa sürede büyük bir maÄŸlubiyete uÄŸrayan 80 bin kiÅŸilik Selçuklu kuvvetlerinin dağılmasıyla bu toprakların gördüÄŸü en sıkıntılı dönemlerden biri baÅŸlamış oldu. MoÄŸolların istilası büyük bir Müslüman Türk katliamını da beraberinde getirdi. Bu istila aynı zamanda Anadolu'da seri felaketlerin baÅŸlangıcıydı. Ancak bu acılı dönem Türkler için son derece önemli ve olumlu geliÅŸmelerin de doÄŸum sancıları oldu. Horasan Erenleri denilen mana erlerinin Anadolu'da büyük bir manevi mayalanmayı hazırlanması bu devirde baÅŸladı. Ä°stila ve Selçuklu'nun çöküÅŸünün getirdiÄŸi hazin manzara Mevlana, Hacı BektaÅŸ, Tapduk Emre, Yunus Emre, Ahî Evran gibi büyük mana erlerinin zuhuruyla birlikte bu mayalanmanın siyasi ve toplumsal olgunluÄŸunu bulacağı Osmanlı'nın da doÄŸuÅŸunu müjdeliyordu.
Fetretten yeniden kuruluÅŸa
Türkiye toprakları ve Türkler 15'inci yüzyılın hemen başında yaÅŸadıkları en önemli ve bölücü badirelerden biri ile karşılaÅŸtılar. Timur, Anadolu'yu iÅŸgale giriÅŸti. 1402 yılında Ankara Savaşı ile Osmanlı Devleti parçalanma sürecine girdi ve Fetret Devri baÅŸladı. Yıldırım Beyazıt'ın dört oÄŸlu arasında 11 yıl boyunca süren iç savaÅŸlar, dökülen kanlar, geleceÄŸin belirsizliÄŸi ve güvensizlik Anadolu halkını bir kez daha esir aldı. Taht kavgasının da ötesinde kurulmuÅŸ olan devletin siyasi sistemi, reformları, yapılanması konusunda ciddi mücadelelerin, asilzadeler, askeri, idari ve aÅŸiret unsurları arasında çekiÅŸmelerin yaÅŸandığı bu anarÅŸi dönemi sosyal ve ekonomik bir bunalımı da beraberinde getirdi. Bu fırtınalı dönemi atlatan millet nihayetinde yeniden kurulan bir devlete ve bu dönemden sonra daha pekiÅŸecek bir millî birliÄŸe kavuÅŸtu.
93 harbi, Moskofun zulmü
Osmanlı dönemi Türkiye'sinin başından geçen en büyük felaketlerden biri eskilerin 93 Harbi dedikleri 1877-78 Osmanlı-Rus savaşıydı. 300 bine yakın Müslümanın öldüÄŸü bu savaÅŸta 1,5 milyona yakın Kırım, Kafkas ve Balkan göçmeni uÄŸradıkları kıyım, baskı nedeniyle çok zor ÅŸartlar altında Osmanlı'ya göç etmek durumunda kaldı. Kars, Ardahan ve Artvin'in kaybıyla bu bölgelerden de yüz binler göç etmek zorunda kaldı. Bu savaÅŸ aynı zamanda millet-i sadıka olarak nitelendirilen Ermenilerin Ruslar tarafından kışkırtılarak ilk defa isyan etmelerine ve Ermeni çetelerinin DoÄŸu Anadolu'da Rus birlikleri eÅŸliÄŸinde katliamlarına da sahne oldu. "Moskof gâvuru", "Ermeni mezalimi" gibi tabirlerin dilimize yerleÅŸtiÄŸi o günlerin acı ve zorluklarında kader birliÄŸi yapan Müslüman Türk, Çerkes, BoÅŸnak ve diÄŸer Kafkas ve Balkan unsurları daha önce hiç olmadığı kadar birbirine yakınlaÅŸtı.
Rumeli'den Anadolu'ya acılı dönüÅŸ
1912-1913 arasındaki Balkan SavaÅŸları tarihimizde toplum vicdanında en büyük yaraları açan acı hadiselerle sonuçlandı. Toprak ve nüfuz kaybı bir yana, savaÅŸ ve sonrasında Türklere yapılan katliam, baskı ve yaÄŸmalar 100 yıl sonrasına kadar uzandı. Yüz binlerce Müslüman ölümle sürgün arasında tercih yapmak zorunda bırakılarak Anadolu'ya göçerken, döndükleri ata topraklarında da büyük bir sosyal sorun oldu. Anadolu ve Balkanların nüfus yapısında deÄŸiÅŸiklikler yaÅŸandı, Osmanlı Devleti sosyal ve ekonomik açıdan yeni sorunlarla yüzleÅŸti. Ancak öyle ya da böyle milletimiz hem bu savaÅŸlar sırasında, hem de sonraki dönemlerde uÄŸradıkları ayrımcılık ve zulümler dolayısıyla Anadolu'ya göçmek zorunda kalan Balkan Türklerini baÄŸrına bastı, göçün neden olduÄŸu tüm sosyoekonomik sıkıntılara raÄŸmen bütünleÅŸmesini bildi.
Ä°lk dünya savaşının faturasını biz ödedik
Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu döneminin sonlarını yaÅŸayan Türkiye için çok ağır bir imtihan oldu. O dönem nüfusumuzu oluÅŸturan 23 milyon canın üç milyonunu asker olarak cepheye sürerek birçok cephede savaÅŸmak zorunda kaldığımız bu büyük sınavda 800 bine yakın ÅŸehit vermekle kalmadık, 20 milyon kilometrekareye yakın toprağımızı kaybettik. Milyonlarca vatandaşımız yerlerinden edildiÄŸi gibi Anadolu da iÅŸgale uÄŸradı. Türkiye hemen her aileden bir ÅŸehidin verildiÄŸi bu savaşın bedelini sadece o dönem ödemedi; siyasi, kültürel, sosyal ve ekonomik sonuçları Türkiye'nin Cumhuriyet dönemini de günümüze kadar etkiledi. Ancak bu büyük musibet ortak bela olarak Türkiye'yi birleÅŸtirdi, kenetledi.
Vatanın selamlık kapısında acı zaferi ağır bedel
Çanakkale Savaşı zaferle sonuçlandı belki ama tüm millet açısından bedeli çok ağır oldu. "Vatanın selamlık kapısı"nı koruyan Mehmetçik cephede zorlu bir güce sahip düÅŸmanın yanında açlık, yokluk ve sefaletle mücadele ederken, orduyu desteklemek için ülkenin bütün imkânları seferber edildi. En acısı gayrı resmi 250 bin, ordunun resmi kayıtlarına göre ise 57 binin üzerinde ÅŸehit verilirken ülkenin geleceÄŸi anlamına gelen eÄŸitimli gençliÄŸin önemli bir kısmı kaybedildi. Başında tüm Müslümanların halifesi olan padiÅŸahın bulunduÄŸu bir Ä°slam devletinin Ä°ngiltere, Fransa ve Rusya'ya karşı verdiÄŸi savaşın bu en kanlı ve stratejik cephesi dünyadaki Müslümanlar açısından da büyük bir önem ifade ediyordu. Bu nedenle "Cihad-ı Mukaddes" bile ilan edildi. Çanakkale ruhu bugün hâlâ birleÅŸtirmeye devam ediyor.
Birlik ruhuyla kurtuluşun savaşı
Ortak acıların, felaketlerin, musibetlerin Türkiye'yi nasıl bir yüce birlik ruhunda birleÅŸtirdiÄŸini göstermek için tek başına KurtuluÅŸ Savaşı yeter de artar. Topraklarımızı iÅŸgal eden, imparatorluÄŸumuzu esir alan dünya güçlerine karşı millî seferberlik hâlinde verdiÄŸimiz KurtuluÅŸ Savaşı Kuvayı Milliye, Milli Ordu, halk kahramanları, TBMM, kadın erkek, yaÅŸlı genç hatta çoluk çocuÄŸuyla bir millet olarak benzersiz bir birlik ve beraberlik içinde verildi. Sarıklılardan kalpaklılara, feslilerden çarıklılara, mektepliden medreseliye, derviÅŸinden hocasına, köylüsünden paÅŸasına kadar milletin bütün kesimleri bu var oluÅŸ mücadelesinde milletin büyük bir birlik ruhuyla kenetlendi ve dünyaya emsalsiz bir birlik, direniÅŸ, istiklal ve namus örneÄŸi gösterdi.
Tek parti dönemi
Ä°smet PaÅŸalı yıllar olarak da düÅŸünebileceÄŸimiz 19391950 arası devlet ile partinin birleÅŸtiÄŸi Tek Parti iktidarı her ne kadar demokrasi açısından sıkıntılı ve halkın büyük bir kesiminin dışlandığı yıllar olsa da Türkiye'nin geniÅŸ gövdesini oluÅŸturan halkın kendi hassasiyetlerini seslendiren bir siyasi yelpazeye yönelmesine ve güvenini kazanmasına da yol açtı. Bu birleÅŸim kendini 1950 seçimlerinde tüm ağırlığıyla gösterdi ve ancak 10 yıl sonra bir darbe ile önü kesilebildi.
Üç adam, bir büyük miras
1960 askeri darbesiyle Türkiye'yi demokrasi ile tanıştıran Demokrat Parti'nin kapatılması ve BaÅŸbakan Adnan Menderes, DışiÅŸleri Bakanı Fatin RüÅŸtü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam edilmeleri ülkemizde halkın çoÄŸunluÄŸunun meÅŸru iradesine indirilen ağır bir darbe oldu. Bu darbe ve idamları gerçekleÅŸtirenler istemeden de olsa milleti, ucu bugünlere uzanan bir fikrin mirasçısı hâline getirdi. O idamlarla birlikte topluma miras kalan bu çizgi sonrasında Türkiye siyasetinin ana akımını teÅŸkil etti; her darbe, darbe giriÅŸimi ve muhtıradan sonra dirilerek yıkılmayacağını gösterdi.
Bosna katliamı
200 bin Bosnalının dünyanın gözü önünde ve bizzat Avrupa'nın göbeÄŸinde uÄŸradığı sistematik soykırımın acısı çaresizlikle birlikte katliamların sürdüÄŸü 3,5 yıl boyunca Türkiye'nin de yüreÄŸini daÄŸladı. Sadece 1995'te 10 günde 8 bin 372 BoÅŸnak'ın katledildiÄŸi Serebrenica baÅŸta, yaÅŸlı-çocuk demeden katledilen, tecavüz edilen yüz binlerce masum insanın haberleri Türkiye'de eli kolu baÄŸlı bizlerin ciÄŸerimizi yaktı yıllarca. Bu ortak acı Türkiye'yi hem kendi içinde hem de Bosnalı kardeÅŸleriyle en derin duygularla birleÅŸtirdi, bütünleÅŸtirdi, kenetledi.
Darbe karanlığından demokratik taleplere
SaÄŸ-sol çatışmalarını ve terörü bahane edinen 12 Eylül Darbesi Türkiye'nin yüzüne bir ÅŸamar gibi indi ve vesayet yönetimi getirdi. Vesayet partilerinden birinin liderinin "Niye cop kullansınlar, taÅŸ gibi delikanlılarımız var!" sözleriyle iÅŸkence ve gözaltında tecavüz iddialarını cevaplandırdığı ibretlik bir dönemdi. Ancak tüm bu olumsuzluklar nihayetinde daha demokratik bir düzen, daha olgun bir demokrasi ve halkın kendi deÄŸerlerini yaÅŸayacağı bir sistem konusunda Türkiye'yi genel bir kanaatte birleÅŸtirmedi deÄŸil.
Milletin "Dip Dlagası" ile alaÅŸağı olan 28 Åžubatçılar
Aslında dinî kimlikler üzerinden Türkiye'de toplumun geniÅŸ gövdesine yönelik bir sindirme operasyonu olan 28 Åžubat süreci halkı kutuplaÅŸmaya, bölmeye çalışıyordu. Manevi inanç ve temellerine yönelik baskılara maruz kalan toplumun geniÅŸ gövdesi her defasında olduÄŸu gibi ÅŸiddete, hakarete, isyana baÅŸvurmadan kenetlendi ve gereken cevabı bir kez daha verdi. Nitekim kendi milletlerinin manevi yönelimlerini altüst edecek bir dip dalgası bekleyenler Türkiye'nin geniÅŸ gövdesinin bu saÄŸduyulu birliÄŸinin getirdiÄŸi gerçek dip dalgasıyla alabora oldular.
Ortak bilinçte buluÅŸturan darbe girÅŸimi: 15 Temmuz
"Bu bela bizi birleÅŸtirdi. Fikirlerimiz, partilerimiz, söylemlerimiz farklıydı, birbirimizle konuÅŸamıyorduk, bir araya gelemiyorduk ama bu olay milleti birleÅŸtirdi." Dönemin baÅŸbakanı Binali Yıldırım 15 Temmuz darbe giriÅŸimine karşı verilen millî direniÅŸin en büyük getirisini böyle ifade ediyor. Gerçek ÅŸu ki, o gece atlatılan bu ortak badire, fikirleri hâlen farklı olsa da Türkiye'nin birçok farklı kesimini hem ortak bir bilinçte buluÅŸturdu hem de bir diyalog ortamı oluÅŸturdu.
Türkiye'nin harcındaki diÄŸer bazı acılar
• 1914 Sarıkamış faciası
• 1939 Erzincan Depremi
• Kıbrıs'ta Türklere karşı katliamlar ve 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı
• PKK Terörü
• Dumlupınar denizaltı faciası
• Bulgar mezalimi
• Filistin ve Kudüs iÅŸgali
• Gazze saldırıları
• Mavi Marmara baskını
• Arakanlılar'a yönelik soykırım
• Asala terörü
.Birol Biçer / Lacivert Dergi
Henüz yorum yapılmamış.