Özel / Analiz Haber
Geleneğe itibarını kazandırabilir miyiz?
Follow @dusuncemektebi2
Gündelik hayatın farklı alanlarında yaşanan değişimler, bir taraftan geleneksel olandan kopamayan ancak modern hayatın sunduğu imkânlardan da vazgeçemeyen bir dindar profili ortaya çıkardı. .
Modern insanın gelenekle iliÅŸkisi sorunlu bir iliÅŸkidir. Weber'in ifadesiyle artık "büyüsü bozulmuÅŸ" bir dünyada yaşıyor modern birey. DoÄŸa kanunlarının keÅŸfi, dünyayı dinî veya geleneksel motiflerle açıklama biçimine son vermiÅŸ, "Tanrı"nın merkezde olduÄŸu dünya tasavvuru yerini "insan" merkezli bir tasavvura bırakmıştır. Böylece, gelenekten bir kopuÅŸ olarak ortaya çıkan modernite, dinle olan hesaplaÅŸmasında geleneÄŸin de içinde olduÄŸu "eski"yi temsil eden her ÅŸeyi reddederek iÅŸe baÅŸlamıştır.
Batı'nın kendi tarihsel tecrübesi içinde anlamlı olan bu tavır, BatılılaÅŸma sürecinde ne yazık ki bütün Ä°slam dünyasında olduÄŸu gibi bizde de benimsendi. GeçtiÄŸimiz yüzyılda, Batı karşısında geri kalmışlığın sorumlusu olarak görülen gelenek deÄŸersizleÅŸtirilerek, öze dönüÅŸün ancak dine sonradan dâhil olan ve bid'at teÅŸkil eden geleneklerin ayıklanması ile mümkün olacağı ileri sürüldü. Bu tez, dinlerin baÅŸlangıçta içine doÄŸdukları gelenekle (atalar dini) mücadele ile iÅŸe baÅŸladığı ve hâkim kültürün (toplumsal alışkanlıkların) peygamberlerin ilk mücadele alanı olduÄŸuna dair haklı gerekçelere dayandırıldı ancak cahiliye âdeti olarak kabul edilenler dışında kalan ve dinin temel kuralları ile çeliÅŸmeyen gelenek ve kültürel unsurların din tarafından kabul gördüÄŸü hususu dikkatlerden kaçtı. GeleneÄŸi itibarsızlaÅŸtıran bu tutumun -bilhassa geleneÄŸin dinle iliÅŸkisini hesaba kattığımızda- belirli düzeyde vahiyle kurulan bağı zayıflattığını da söylemek yanlış olmasa gerektir.
GeleneÄŸin yeniden keÅŸfi
Ä°çinde bulunduÄŸumuz yüzyıl ise geleneÄŸin yeniden keÅŸfine sahne oldu. Din ve gelenek karşıtlığından beslenen modern düÅŸünce, eskiye/geleneÄŸe ait olanın tümüyle korunması/sahip çıkılması gerektiÄŸi ÅŸeklindeki karşı hareketi doÄŸurdu. BaÅŸlangıçta modern olanın, yeni kurum ve deÄŸerler üreterek geleneÄŸi devre dışı bırakacağına olan inanç, geleneksel olanın beklenmedik direnci karşısında -bilhassa postmodern eleÅŸtirinin de katkısıyla- yerini bu ikisi arasında bir uzlaÅŸma zemini oluÅŸturma arayışına bıraktı.
Modernin yol açtığı anlam krizini geleneÄŸe dönmekle aÅŸma çabasında olan sosyolojik anlayışların bize ulaÅŸması ancak 20'nci yüzyılın sonlarına tekabül edebilmiÅŸtir. Post-modernitenin, moderniteye yönelik eleÅŸtirileri ve modernitenin dikotomik (kopuk) ve çatışmacı yapısına karşılık çoÄŸulculuk ve yerelliÄŸin tanınması talebini yüksek perdeden dile getirmesi, bizde de mevcut dayatmacı ve monist tahakküm karşısındaki muhalif seslere cesaret verdi.
KüreselleÅŸen dünyada yok olmaya yüz tutmuÅŸ yerel geleneklerin canlandırılmasına yönelik talep ve teÅŸebbüsler ne kadar baÅŸarılı olur bilinmez ama yaÅŸanan hızlı toplumsal deÄŸiÅŸim karşısında insan için savrulmalardan koruyucu bir tutamak, sığınılacak bir liman arayışına hizmet ettiklerini söyleyebiliriz.
Burada öncelikle geleneÄŸi, sosyolojik anlamda, yani Kubbealtı Lugati'nin tanımlamasıyla "asırlar boyunca nesilden nesle geçerek gelen ve bir topluluÄŸun fertleri arasında saÄŸlam bir baÄŸ, ortak bir ruh meydana getiren her türlü âdet, alışkanlık, davranış biçimi ve kültürel deÄŸerler, örf, anane" olarak ele aldığımızı belirtmeliyiz. Bu ortak deÄŸerler, alışkın olduÄŸumuz toplumsal normlar, gündelik hayatta nasıl davranacağımızı belirleyerek toplumla kurduÄŸumuz iliÅŸkiyi belirli bir düzeyde tutmamıza yardımcı olurlar.
Hangi gelenek?
Ä°nsan, alışkanlıklarından kolay vazgeçemez. Gelenekler, toplumsal alışkanlıklar olmaları hasebiyle o toplumu oluÅŸturan bireyler için aynı zamanda bir konfor alanı sunar, toplumsal dayanışma ve beraberliÄŸin yanı sıra meÅŸruiyet de saÄŸlarlar. Nesiller boyunca devam ederek yerleÅŸik uygulamaya dönüÅŸmüÅŸ olan deÄŸer ve davranış kalıpları, topluluk içindeki bireyleri belirsizlikten korur.
Edward Shils'in ünlü "Gelenek" makalesinde "zamana dayalı bir zincir" ve "benimsenerek intikal ettirilen temalar konusundaki bir varyasyonlar serisi" ÅŸeklinde tanımladığı gelenekler, nesilden nesle intikal yoluyla süreÄŸen hâle gelir. Bir ÅŸeyin gelenek hâline gelebilmesi için en az üç nesil boyunca intikal etmesi gerektiÄŸini belirten Shils, bir geleneÄŸin bu intikal zinciri boyunca bile bazı deÄŸiÅŸmelere maruz kalma ihtimali olduÄŸunu söyler. Böylelikle geleneklerin sabit ve deÄŸiÅŸmez ÅŸeyler olmadığını, zaman içinde tabii bir ÅŸekilde deÄŸiÅŸime uÄŸradıklarını dile getirir. Geleneklerin hem ortaya çıkma hem de deÄŸiÅŸim sürecinde insan faktörünün önemine de deÄŸinen Shils'e göre gelenekler bağımsız ÅŸekilde kendilerini yeniden üretemezler; onları bilen, yaÅŸayan insanlar tarafından hayata geçirilirler veya deÄŸiÅŸtirilebilirler. "Gelenekler, sahipleri onları temsil etmekten vazgeçtikleri ya da onları benimseyen ve yeniden hayata geçirerek yaygınlaÅŸtıranlar artık baÅŸka yaÅŸama çizgilerini tercih ettikleri için veya gelenekleri temsil eden yeni kuÅŸaklar baÅŸka gelenekler buldukları ya da benimsedikleri standartlara göre daha fazla kabul edilebilir nispeten yeni inançlar buldukları için baÄŸlılarını kaybetmeleri anlamında çürürler."
Burada dikkati çeken iki önemli tespit var: Ä°lki geleneklerin yaÅŸaması ve sürdürülebilirliÄŸinin, baÄŸlılarının sadakatine ve sahip çıkmasına baÄŸlı oluÅŸudur.
Gelenek, tarihsel bir tecrübedir, sürekliliÄŸi saÄŸlar. Süreklilik duygusu ise, kuÅŸaklar arasında ortak bir bağın varlığına yol açar. Bu ortak bağın devamlılığı, kuÅŸaklararası aktarımın devamlılığı ile mümkündür. GeleneÄŸi oluÅŸturan davranış, deÄŸer veya tutum aktarılamadığı, yeni nesil tarafından benimsenmediÄŸi takdirde unutulmaya yüz tutar. Bu da geleneÄŸin kaybı sonucunu doÄŸurur.
Ä°kinci husus ise, geleneklerin deÄŸiÅŸime açık oluÅŸudur. Konumuz açısından kritik olan soru iÅŸte bu "deÄŸiÅŸim" meselesidir. GeleneÄŸin içinde bir dil, bir inanış biçimi, bir dünya tasavvuru mündemiçtir. Gelenek deÄŸiÅŸtiÄŸinde o dil, o tasavvur ve inanış biçimi de deÄŸiÅŸime uÄŸrar.
Gelenek-toplumsal deÄŸiÅŸim
Toplumsal deÄŸiÅŸimin hızı ve yönü, genellikle deÄŸiÅŸim karşısındaki tavrı da belirler. DeÄŸiÅŸimi mutlak kabul edip hemen uyum saÄŸlamak gerektiÄŸine iliÅŸkin tutumla, deÄŸiÅŸimi reddeden iki uç tutum arasında farklı düzeylerde olumlayan veya direnen yaklaşımlar yer alır. Burada belirleyici olansa çoÄŸunlukla deÄŸiÅŸimin nasıl algılandığı ve neyi hedef aldığına dair inanıştır.
DeÄŸiÅŸimin toplumun temel kurum ve yapılarına yönelik etkileri hissedildiÄŸinde, deÄŸiÅŸime karşı direnç ihtimali artar. Aile, gelenek, din gibi toplumu oluÅŸturan deÄŸer ve kurumları hayati önemde gören muhafazakâr kesimler bu gidiÅŸata itiraz ederek seslerini yükseltmeye baÅŸlar. Ancak deÄŸiÅŸimin de kaçınılmaz olduÄŸu düÅŸünüldüÄŸünde asıl yapılması gereken ÅŸey deÄŸiÅŸimin yönünü ve hızını göz önünde bulundurarak tahrip edici etkisini gidermek, hiç olmazsa muhtemel tahribatı en aza indirmektir. Konumuz baÄŸlamında gelenekler açısından meseleyi ele alacak olursak, medya ve iletiÅŸim teknolojilerinin etkisiyle hızlı bir kültürel akışa maruz kalan bizim gibi "geçiÅŸ toplumları"nda geleneklerin, bu deÄŸiÅŸimden önemli ölçüde etkilendiÄŸini ve bilhassa dindarların nasıl bir tavır alınması gerektiÄŸi konusunda ortak bir tutum benimsemekte zorlandıklarını söyleyebiliriz.
Arafta kalmak
Gündelik hayatın farklı alanlarında yaÅŸanan deÄŸiÅŸimler, bir taraftan geleneksel olandan kopamayan ancak modern hayatın sunduÄŸu imkânlardan da vazgeçemeyen bir dindar profili ortaya çıkardı. Dindarların geleneksel olanla modern olmak arasında yaÅŸadığı bu arafta olma hâli, ciddi bir paradoks olarak duruyor. Zihin, tutumla davranış arasında çeliÅŸki kabul etmediÄŸinden ya tutum deÄŸiÅŸiyor ya da davranış bir ÅŸekilde meÅŸrulaÅŸtırılıyor. Bunun yollarından biri de geleneÄŸi en azından form olarak korumak. Ä°çeriÄŸi dönüÅŸen gelenekler, ÅŸekli olarak varlığını sürdürmekle hem süreklilik ve intikal fonksiyonunu icra ettiÄŸi intibaını uyandırıyor hem de gelenekle iliÅŸkiyi sürdürmek konusunda insanı rahatlatıyor. Oysa geçmiÅŸin formları içinde bugünü yaÅŸamanın imkânsızlığı açıktır.
Mevcut toplumsal gerçeklikle örtüÅŸmeyen ve tarihte kalmış birtakım gelenekleri sadece ÅŸeklen sürdürmeye çalışmak onları karikatürleÅŸtirmekten öte bir anlam taşımaz.
Toplumsal yapının bir bütün olduÄŸunu ve bu yapıyı oluÅŸturan unsurlardan birinde yaÅŸanan deÄŸiÅŸimin diÄŸer unsurları da etkilediÄŸi malumdur. Bu bütünlüÄŸü saÄŸlayan unsurlarda zayıflama, deÄŸerler dünyasının kaybı ve sosyal kurumların yeni norm ve deÄŸerlere uyum saÄŸlayamaması toplumda çözülmeye yol açar. Bununla baÅŸa çıkma mekanizmalarından biri de kaybolan deÄŸer ve gelenekleri koruma çabasıdır. Burada öncelikli olan geçmiÅŸi bir tecrübe, bugünü gerçeklik/zemin kabul ederek geleneÄŸi, geçmiÅŸle gelecek arasında canlı bir köprü olarak düÅŸünmek, deÄŸiÅŸende deÄŸiÅŸmeyenin (özün) ruhunu yakalamak olmalıdır. Tevarüs edilen ÅŸeyler, bugünün ihtiyaçları doÄŸrultusunda ve bugünün diliyle yeniden ele alınmalıdır. Aynen aktarım düzeyinde kalmaları bir iÅŸe yaramaz.
Sonuç olarak, geleneÄŸin dinle iliÅŸkisi ve toplumsal bir tecrübenin hasılası olması, onu deÄŸerli kılan en önemli özelliÄŸidir. "YaÅŸadığımız çaÄŸda modern karşısında devre dışı bırakılmış, deÄŸersizleÅŸtirilmiÅŸ olan geleneÄŸi korumak/muhafaza etmek, nasıl ve ne kadar mümkündür?" sorusuna vereceÄŸimiz cevap, "gelenek"le, dolayısıyla dinle kurduÄŸumuz iliÅŸkiye göre ÅŸekil alıyor. DeÄŸiÅŸim karşısındaki ihtiyatlı tutumun altında da gündelik hayatla gelenek arasında kurulan iliÅŸkide mesafenin artmasına iliÅŸkin endiÅŸe yatıyor. DeÄŸiÅŸimin, sabiteler/asıllar üzerinden deÄŸil, deÄŸiÅŸkenler/fürular üzerinden gerçekleÅŸmesi kaydıyla, deÄŸiÅŸime direnç göstermek yerine onu doÄŸru bir ÅŸekilde tahlil etmek ve yeniden yorumlayarak geleneÄŸe itibarını kazandırmak mümkün görünüyor.
Fatma Ekinci - Lacivert Dergi
Henüz yorum yapılmamış.