Kürsü
Sabah yazarı: Bir türlü değişmeyen medya dilinden, düzeninden, zarafet eksikliğinden bıktık bunaldık
Follow @dusuncemektebi2
Esasında bir İstanbul hikâyesi anlatacaktım. Ama olmadı, durdum!
CEM SANCAR / SABAH
Kendimi dinledim, yorulmuÅŸum...
Bir türlü deÄŸiÅŸmeyen medya dilinden, düzeninden, zarafet eksikliÄŸinden. Etraflarına 'hö' diye bakan makam-mevki sahiplerinden. Selamsız sabahsızlardan, asık suratlardan, derebeyi hallerinden bıktık bunaldık, evet.
Kabalıktan, tebessüm etmeyi unutanlardan, hepsinden bitâp düÅŸtük.
Fikre tahammül etmeyenden, teÅŸekkür etmeyi bilmeyenden. Ä°ltifat etmeyi zül sanandan, 'dostluk, hilm, refik, hatır' nedir unutandan, vefasızlıktan yıldık usandık.
Politikanın söylediklerini tevil edip kendilerine yazar süsü verdiler de, ego ÅŸadırvanına üç buçuk kelimeyle yan gelip yattılar da, ondan oldu bunlar belki bilmiyorum. Belki de ortak bir suçun failleriyiz.
Üsluba, tarza, emeÄŸe, kan ter içinde yazmaya dudak bükenlerden incindik fakat. Evet incindik.
Åžu 'Usul Devrim' ilerlesin diye, 'Büyük Ä°rfan' konuÅŸsun diye, hapsedilen medeniyetin paslı kilitleri kırılsın diye, o muazzam bilgelik yeniden kanatlarını açsın diye...
Sürdürülen çabanın sessizlikle geçiÅŸtirilmesinden, bu kibirden, hoyratlıktan bezdik.
Dilimizi ısırdık da sustuk. Yarıldı dilimiz.
Yorulduk patron. Hasetten fesattan dedikodudan bittik, kahrolduk.
Kültür sektörü mü desem, basın mı desem ne desem? Oralardaki tabasbustan, 'eski-yeni' fark etmez, her dönemin çürütücü kast sisteminden, kliklerden...
Tarafgirlikten, kutuplaşmadan beslenen, oradan fışkıran seviyesizlikten...
***
Sabır, çalıştığımız dersti. O dersten geçen, hayatı geçiyordu! Ödül büyüktü. Mezun olmak isteÄŸi ÅŸakaklarımızda atıyordu.
Sonra darbelere karşı duran, sonuncusunu yerle bir eden baÄŸrı yanıkların arasında yürüdük de, tevazu onların gözlerinden aktı ya bize!
***
Hani derviÅŸin teki berbere girmiÅŸ, selam vermiÅŸ. KoltuÄŸa oturmuÅŸ da, "kazı usta" demiÅŸ ya berbere. Tam o sırada bir beyzade lüks arabasını haşır diye durdurup dalıp içeriye, bir ÅŸamar patlatmış derviÅŸin çıplak kafasına. "Kalk ülen" demiÅŸ "iÅŸim var gücüm var, kalk ÅŸuradan divane!" DerviÅŸ kalkmış, boynu bükük. Tıraşını olmuÅŸ zibidi, parayı atmış tezgâha. Tam arabasına binecekken frenler boÅŸalmış, herif bir ayağı arabanın içerde, bir ayağı dışarda, kafasını vura vura kaldırımlara, göçmüÅŸ gitmiÅŸ öte dünyaya...
Berber dönmüÅŸ DerviÅŸ'e, "Bu kadar da beddua etmeseydin be baba!" demiÅŸ. DerviÅŸ gülmüÅŸ, "bize beddua yasak. Benim kafam tokat yemeye alışık, ama bu kafanın sahibine laf geçiremem, o iÅŸ karışık!" demiÅŸ...
Kesin bilgi, her çıplak kafanın bir sahibi var, evet öyle. Sevmek, âşık olmak, mutedil olmak, aÅŸkla yürümek itikadımız. Bunlar boynumuzda mücevherden bir kolye.
Biz, görünmek için deÄŸil 'görmek' için kıvrananlar neslindendik. AraÅŸtırarak, soruÅŸturarak, çilesini çekerek hakikati bulanların göÄŸsü kavi olur, farkındaydık! En yalnız olduÄŸumuz da yalnız deÄŸildik, O ÅŸah damarımızdan yakındı bize.
Amma ve lakin yorulduk patron, gerek var mı ÅŸimdi yalan söze?
'Patron' diye bu satırların okuyucusuna sesleniyorum. Kim okuyorsa odur patron. Bilin diye yazıyorum bunları. Durumlar böyleyken böyle!
"Yoruldum bu serçe yalnızlığından patron, hırçınlıktan yoruldum" diyor ya YeÅŸil Yol filmindeki iri yarı ama duygusal zenci.
Ä°ÅŸte tam da öyle..
Henüz yorum yapılmamış.