Güncel
Sibel Eraslan - Kemal Karpat ve ölümün eşitlediği bizler...
Sibel Eraslan - STAR
''Ölüm, asude bir bahar ülkesidir rinde...''
Bu meÅŸhur ÅŸiirinde Yahya Kemal, ölüme dair bir umudu yeÅŸertir. Orada, Hafız'ın kabrinde her gece öten bir bülbül, her seher açan bir gül vardır. Bu mısra ile anlarız ki, kaderi ölüm ve ayrılık olan biçare insana en büyük tesellidir edebiyat. Gözü geride kalan ile gözü yol bekleyen arasındaki tek umut gibidir ÅŸiir.
PerÅŸembe günü Prof. Kemal Karpat hocanın vefat haberini iÅŸitince gayrı ihtiyari, gönlüm Hafız'ın kabrine uÄŸradı. Åžikago'da vefat etmiÅŸ, 96 yaşındaymış hoca. 1923/2019 yılları arasındaki 96 yıllık uzun hayat, bilge bir nehir olmayı vaat etmiÅŸti hocaya. Vaat edildiÄŸi gibi de oldu, dünya çapında bir bilim insanı olarak, edebiyat sosyolojisinin aynasında, toplumların tahlilini, insanlığın uzun yolculuÄŸunu, okuyup durdu hoca...
Her ölüm, hangi yaÅŸta gelirse gelsin sarsıcıdır. Vatandan uzakta son nefesinin haberi gelince, içim burkuldu. Debdebeli bir hayat yaÅŸamasına, kıtalararası itibar görmesine raÄŸmen, o hep gurbetteydi. ÖÄŸrencilik günlerinde gittiÄŸi Almanyayı anlatırken, Sabahattin Ali'nin ‘Kürk Mantolu Madonna’sına gider mesela insanın iç alemi. Lakin, Sabahattin Ali'ye hiç düÅŸünmeden ''sol'' diyen edebiyat kamusu, sıra Kemal Karpat'a gelince, gönül rahatlığıyla ve tek nefeste ''sol'' diyebilir miydi, pek sanmıyorum. Ama o gönül rahatlığıyla ''saÄŸ'' da diyemeyeceÄŸimiz bir yerdeydi, kıpır kıpır hep hareketli, hiç kabına sığmaz haliyle, her an yeni keÅŸifler peÅŸindeydi. Balkan ruhu deliÅŸmendir, mukim olduÄŸunda bile hicrettedir, hoca da öyleydi. Åžikago'daki son günlerinde bile ruhu deli bir rüzgar gibi Karpat DaÄŸlarında esip dolanıyordu eminim.
Karpat hocayı, hayatının son zamanlarında TimaÅŸ Yayınları’nda tanıdım. Eserlerinin basımı, büyük iÅŸti, sadece bilimsel kazanım olarak söylemiyorum bunu. Muhafazakar kesimden edebiyatçılara koyduÄŸu rezerv dolayısıyla, bizler de uzaktık hocaya. Ama TimaÅŸ'taki baskı ve edisyonlarla, yeniden gündemimize girmiÅŸti, kesimleri yakınlaÅŸtıran bir adım olması hasebiyle de deÄŸerliydi bu yayım iÅŸi... Nitekim üniversitelerde sadece ders ve bilgi olarak okunmadı, heyecanla, zevkle karşılandı Karpat... CumhurbaÅŸkanlığınca taltif görmesi, çoÄŸu kiÅŸi tarafından onun ismini ‘muhafazakar kesim’e yazdırsa da, bendeniz Kemal Karpat beyi, alışılmış anlamıyla muhafazakar bulmayan birisiyim.
Toplumlardaki deÄŸiÅŸimi, edebiyatın dem'leriyle anlamayı metot edinmiÅŸti Kemal Karpat bey. Edebiyat toplumdan asla ayrı bir yerde deÄŸildi onun nazarında. ‘Sanat mı toplum mu’ ÅŸeklindeki klasik seçmeci soruyu altüst ederdi onun yöntemi. Zira sanat ve özelde edebiyat, dallarına su yürümüÅŸ, her gün boy atarak, yaprak açan bir aÄŸaca benzerdi ve o aÄŸaç aslında toplumun ta kendisiydi. Sanatı, toplumun bedeni kadar gerçek bulurdu. Sanat, özelde edebiyat, toplumun boy atması kadar duraksaması gibi deÄŸiÅŸimlerinin, dönüÅŸümlerinin tümünü de anlayabileceÄŸimiz bir kuvvettir ona göre. Sanat; dışarıda deÄŸildir, yarılma deÄŸildir, içeridedir, içindedir.
Kemal Karpat, tüm yenilikçiliÄŸine raÄŸmen, muhalifleri fark edemeden, ya da tedirginlikle gözlerini kapatarak geldi geçti. Refik Halid beyi görmediÄŸi gibi... Ä°smet Özel'i, Mustafa Kutlu'yu, Ä°smail Kara'yı, Hasan Aycın'ı, Hüseyin Su, Rasim Özdenören'i fark edemedi...
Oysa ölüm eÅŸitliyor iÅŸte hepimizi. Geriye hüzün kalıyor.
Henüz yorum yapılmamış.