O yaz Ä°ngiliz yönetimi, “Britanya Hindistan’ı” adıyla anılan Hint Alt Kıtası’ndaki dev sömürgesini iki ayrı devlete bölmeye karar verdiÄŸini açıklamıştı. Ardından, 14-15 AÄŸustos’ta Hindistan ve Pakistan adlı iki bağımsız devlet ortaya çıktı. Pakistan, Müslüman çoÄŸunluÄŸa sahip bir devlet olarak Ä°slâm dünyasının desteÄŸine ve ilgisine ihtiyaç duyuyordu. Türkiye, bağımsızlığının akabinde Pakistan’ı hemen tanıdı, iki ülke arasında diplomatik münasebetler tesis edildi. Ä°ÅŸte Peker ve Sadak, Asya’nın bu yeni Müslüman ülkesine gönderilecek ilk büyükelçi olarak, sevdikleri ve güvendikleri Yahya Kemal’de karar kılmışlardı.
Paris’teki gençlik yıllarında ünlü “Ecole Libre des Sciences Politiques”de dış politika derslerini takip eden Yahya Kemal, ana dili seviyesindeki Fransızcasıyla dünyayı yakından izliyordu. 1922’deki Birinci Lozan GörüÅŸmeleri’ne müÅŸavir sıfatıyla katılmış, 1926’da VarÅŸova (Polonya) büyükelçisi tayin edilmiÅŸti. 1930’da Lizbon (Portekiz) büyükelçisi olan Yahya Kemal, eÅŸ zamanlı olarak 1932’ye kadar da Madrid’de görev yapmıştı. Yurda döndükten sonra dış politikaya ilgisi devam eden Üsküplü ÅŸair, 1946 seçimlerine kadar çeÅŸitli ÅŸehirlerden milletvekili seçildi. Kendisine Pakistan büyükelçiliÄŸi görevi tevdi edildiÄŸinde, emeklilik yaşı çoktan gelmiÅŸti.
9 Åžubat 1948’de Pakistan’a gitmek üzere Ankara’dan ayrılan Yahya Kemal, trenle ulaÅŸtığı Basra’dan, vapurla Pakistan’ın o dönemdeki baÅŸkenti olan Karaçi’ye hareket etti. BeÅŸ günlük çalkantılı bir vapur yolculuÄŸun ardından Karaçi’de limana çıktığında, tarihler 21 Åžubat 1948’i gösteriyordu. Pakistan’ın kurucu lideri Muhammed Ali Cinnah ve diÄŸer yetkililer tarafından oldukça sıcak biçimde karşılanan Yahya Kemal, kısa zamanda edebiyat ve tarih bilgisiyle muhataplarını büyüledi. Sadece Pakistanlılar deÄŸil, ülkedeki yabancılar da Yahya Kemal’e büyük hayranlık duymuÅŸtu. Karaçi, ertesi yıl yaÅŸ haddinden emekliye ayrılan ünlü ÅŸairin son görev yeri olacaktı. Buna raÄŸmen, Pakistanlılar nezdinde unutulmaz bir yer bırakmayı da baÅŸaracaktı.
Üsküp’ten Karaçi’ye şık bir selam ÅŸeklinde baÅŸlayan Türkiye-Pakistan iliÅŸkileri, 1954’te önce hükümetler daha sonra da ordular arasında imzalanan seri anlaÅŸmalarla, “stratejik ittifak” seviyesine yükseldi. Türkiye’nin KeÅŸmir meselesinde Pakistan’ın yanında yer almasını Kıbrıs meselesinde Pakistan’ın Türkiye’ye desteÄŸi takip etti. 1965’te Hindistan’la Pakistan arasında yaÅŸanan ikinci büyük savaÅŸta da, Türkiye Pakistan’ın yanında yer aldı. Ä°ki ülkenin yakın iÅŸbirliÄŸi, günümüzde de Ä°slâm dünyasındaki en saÄŸlam siyasal ittifaklardan biri olmaya devam ediyor.
***
Konumu, potansiyeli ve tarihsel derinliÄŸi itibariyle, Pakistan bugün bölgedeki hedef ülkelerden biri. Afganistan’la devam eden sınır ihtilafı, Hindistan’la ta başından beri süren KeÅŸmir gerilimi, Çin’in bölgeye yerleÅŸme iÅŸtahı, Ä°ran’ın yayılmacı politikaları, silahlı hareketlerin meydana getirdiÄŸi sarsıntılar, Suudi Arabistan’ın (açıkça Türkiye’ye karşı) Pakistan’ı yedekte tutma isteÄŸi… Ve tüm bunların üzerine ekonomide çalan alarm zilleri, ÅŸu anda Pakistan’ın muhatap bulunduÄŸu baÅŸlıca mücadele alanlarını oluÅŸturuyor.
Türkiye, Pakistan’ı ve onun Türkiye’yi samimiyetle seven halkını yalnız bırakmamak sorumluluÄŸuyla karşı karşıya. Ancak coÄŸrafî uzaklık baÅŸta olmak üzere, birçok nedenle, bu sorumluluÄŸu yerine getirmek için daha fazla gayret ve sabır göstermek gerekiyor. Bu anlamda, FETÖ okullarının sürpriz bir biçimde Türkiye’ye devri, Ä°slamabad’ın Ankara’ya gönderdiÄŸi içten bir selam olarak okunabilir.
***
Tarihi elbette geri döndürmek ve yeniden yazmak mümkün deÄŸil. Ancak Hint Alt Kıtası’nın manzarasına bugünden bakınca, ÅŸu soruyu sormak epey anlamlı: Hindistan bölünmeseydi ve ortaya üç ayrı devlet (1947’de Hindistan ve Pakistan, 1971’de de BangladeÅŸ) çıkmasaydı, günümüzde Asya Müslümanlarının siyasal potansiyeli ne durumda olurdu? Böyle bir varsayımda, Hindistan’ın Müslüman nüfusu bugün 500 milyonu aÅŸacaktı. Müslümanlar açısından, kendi arasında çekiÅŸmeli ve çatışmalı devletlere bölünmek yerine, tek bir ülkede birlik ve beraberlik mücadelesi vermek, herhalde çok daha mantıklı ve makul olacaktı. Ama o tarihlerde bu netice kestirilebilir miydi? Bu da kolay bir iÅŸ deÄŸil.
Tarihi geri döndürmek ve yeniden yazmak mümkün olmasa da, yaÅŸanan tecrübeden çıkarılacak dersler elbette var. GeleceÄŸin Müslümanlarının bugünleri etraflıca okumalarını ve kendi zamanları için bu kıssalardan hisseler çıkarmalarını temenni edelim o zaman.
Kaynak: Yeni Åžafak
Henüz yorum yapılmamış.