Sosyal Medya

Kürsü

Kemal Karpat hocayı rahmet ile anarken edebiyat sosyolojisi için bir dipnot

Perşembe sabahı, güne Prof. Dr. Kemal Karpat’ın ölüm haberi ile başladım. Sıralı ölümden bu kadar etkilenmemem beklenir. Ama mümkün mü?



FATMA BARBAROSOÄžLU / YENÄ° ÅžAFAK
 
ÇarÅŸamba akÅŸamı Çanakkale merkezli depremin kendisini Ä°stanbul’da da hissettirmesiyle “Ölüm bize ne uzak/ ne yakın bize ölüm” diye uykuya dalmıştım. Merhum Erdem Beyazıt’ın ÅŸiiri “ÖlümsüzlüÄŸü tattık, bize ne yapsın ölüm” diye devam eder. Dünya hayatı olarak henüz o noktaya gelemediÄŸim için zihnim dizeyi yarıda keser her defasında.
 
PerÅŸembe sabahı, insan, bedeninde dünyanın bütün yükünü taşıyor bazen, ruhumuzun donanımı ne ile yüklü diye çayımdan bir yudum aldım ki, radyoda Kemal Karpat’ın ölüm haberi okundu.
 
Bana çok tuhaf gelen bir veda cümlesi vardır. Merhumun ardından “Daha dün konuÅŸmuÅŸtuk, daha dün...” diye baÅŸlayan cümleler. Bu defa zihnimde o çok yadırgadığım cümleleri gezinir buldum. Daha dün yazdıklarını okumuÅŸ, okuyup...
 
ÇarÅŸamba günü öÄŸleden sonra, ertesi sabah kendisinden bahsederken merhum diyeceÄŸimi bilmediÄŸim Kemal Karpat hocanın Edebiyat ve Toplum kitabını elime almış, ayaküstü, Çehov ile Ahmet Mithat Efendi’yi mukayese ettiÄŸi satırlara göz gezdirmiÅŸtim.
 
Edebiyata meraklı bir felsefe öÄŸrencisi iken, Varlık Yayınları’ndan 1962 yılında çıkmış olan ÇaÄŸdaÅŸ Türk Edebiyatında Sosyal Konular kitabını tekrar tekrar okuduÄŸumu hatırlıyorum. Kitabın giriÅŸ yazısında –ki giriÅŸ bölümü ana bölümden daha önemli oldu benim için- kitaptaki metnin Harvard Üniversitesi’nin Haziran 1959 yılında tertiplediÄŸi bir seminere konferans olarak sunulduÄŸundan bahsediliyordu.
 
“Sanat sanat için midir, sanat toplum için midir?” sorusunun güncelliÄŸini hiç yitirmediÄŸi toplumumuzda, Kemal Karpat’ın 1980’lerde okumuÅŸ olduÄŸum Türk Edebiyatında Sosyal Konular adlı cep kitabındaki ÅŸu satırlar daima mihmandarım oldu: “Biz, edebiyat ve toplum davasını klasik ÅŸekille, yani edebiyat toplum için midir, yoksa deÄŸil midir ÅŸeklinde ele almıyoruz. Edebiyatın muayyen bir toplum içinde geliÅŸtiÄŸini göz önünde tutarak onu, o toplumun bugününü anlatan ve yarınını hazırlayan bir kuvvet olarak görüyoruz.”
 
Bu tespit hayatımın her döneminde hatırladığım bir tespit oldu ve her seferinde yeni sorularla zihnimdeki yerini pekiÅŸtirdi.
 
Edebiyatın muayyen bir toplumun içinde geliÅŸtiÄŸi meselesini, son günlerde en çok distopya romanlar üzerinden düÅŸünüyorum. Her ülkenin kendine göre bir distopyası oluyor. Hal, muhayyelin sınırlarını da ziyadesiyle belirliyor diye düÅŸünüyorum.
 
Mesela son okuduÄŸum Kallocain romanının yazarı Ä°sveçli Karin Boye (1900-1941) ile Ä°ngiliz distopya yazarı H. G. Wells (1866-1946) ’i mukayese ederken buldum kendimi. Wells’in Görünmez Adam’ı ile Boye’un Kallocain romanını ardarda okudum. Her iki distopyada da elbette kimya bilimi merkezde. Ama Wells’in satırlarında duygular daha düz bir ÅŸekilde yer alırken Boye’un anlatısında “psikoloji” romana derinlik katıyor.
 
Velhasıl Kemal Karpat Hoca’nın Türk romanı üzerine yazdıkları her zaman zihnimi besledi. Önermelerini yeni örnekler üzerinden test etme imkanı buldum daima. Her ne kadar Hoca’nın “Türk romanı henüz yazılmadı” önermesine itiraz etmiÅŸ olsam da... (Bkz Yeni Åžafak Gazetesi’nde Temmuz 2010’da yazdığım yazı: https://www.yenisafak.com/yazarlar/fatmabarbarosoglu/turk-romaninin-varligi-ve-yoklugu-meselesi-i-23064)
 
Prof. Dr. Kemal Karpat’ı saygı ve rahmetle anarken, KeÅŸke diyorum, keÅŸke Çehov ile Ahmet Mithat Efendi’yi mukayese eden satırları gibi baÅŸka makaleler de yazmış olsa idi.
 
Aziz Nesin’den Fakir Baykut’a pek çok yazarın ismine rastlarız merhumun satırlarında. Solun dışında kalan yazarlardan dikkatini esirgemiÅŸtir lakin. ÇaÄŸdaşı olan muhafazakar ÅŸair ve yazarlara eÄŸilmemiÅŸ olduÄŸunu Osmanlı’dan Günümüze Edebiyat ve Toplum kitabına yazdığı önsözde bizzat kendisi söyler: “Bu önsözde muhafazakar sayılan yazarlardan, örnek olarak Tarık BuÄŸra’dan ve Sezai Karakoç’tan daha fazla söz edemediÄŸimi itiraf ederim.”
 
ÇaÄŸdaÅŸlar söz konusu olduÄŸunda “öze” varmayı güçleÅŸtiren pek çok engel çıkıyor. “Edebiyatçılar kulübü’ne dahil olmak her edebiyatçının nasibi olmayabiliyor.
 
Fakat! Siyaset ve edebiyat baÅŸlığı ile yakından ilgilenmiÅŸ olan Kemal Karpat Hoca neden Refik Halid Karay’ı satırlarına konu etmemiÅŸti?
 
Mesela rahmetli, “Türk edebiyatında birey yok” diye hükmünü verirken Refik Halid Karay’ın Sürgün romanını okumuÅŸ muydu?

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.