Sosyal Medya

Kahramanlık cinsiyetle olmuyor!.

İslam’ın ilk ve en zorlu günlerinde, Kurtuluş Savaşı’nda yokluğun pençesinde, 28 Şubat’ın isyan ettiren haksızlığında, Filistin’de, Gazze’de İsrail zulmünde, Rabia meydanlarının ya da 15 Temmuz’un tanklarının önünde kadınlar vardı. .



Kahraman kime denir? Genel geçer tanıma göre kahraman, savaÅŸta yiÄŸitlik ya da tehlikeli bir durumda yararlılık gösteren kimsedir. Bunun da cinsiyetle doÄŸrudan bir alakası yok. Genellikle kahraman kavramı zihinlerde daha çok erkeklikle baÄŸdaÅŸtırılmış olsa da elbette fedakârlıkları, cesaretleri, gözü karalıkları, sorumluluk bilinçleri ile tarihimizde iz bırakan kahramanlar sadece erkeklerden çıkmadı. Kadın da tabii ki sadece kahramanını bekleyen olmadı, kendisi bizzat kahramanlık destanları yazdı.
 
Kucağında bebeÄŸi ile kış ayazında cephe yolunda ÅŸehit düÅŸen Åžerife Bacı, "Evladım anasız yaÅŸayabilir ama vatansız yaÅŸayamaz" düÅŸüncesiyle çocuÄŸunu beÅŸikte bırakıp cepheye koÅŸan Nene Hatun, "Büyük harpte Kafkas Cephesi'nde ölen kocamın ve tüm vatan evladının intikamını almaya ant içmiÅŸim" diyerek cepheden cepheye koÅŸan kadın savaÅŸçı Binbaşı AyÅŸe ve daha niceleri… Kimi isimsiz, kimi namlı ve ÅŸanlı… Günümüzde cepheler, mermiler, silahlar belki yok fakat mücadele, direniÅŸ, kahramanlık bitmedi. Her dönemde yeni bir kahraman tarihe adını yazdırdı, hepsinin birbirinden farklı mücadelesi vardı. Badireler atlattığımız yakın dönemlerde tanıştığımız bazı kadınlar da sergiledikleri kahramanca iÅŸlerle bize Nene Hatun'ları, Åžerife Bacı'ları hatırlattı.
 
Bir baÅŸörtüsü öncüsü
 
Aslen Kıbrıslı olan 1928 doÄŸumlu Åžule Yüksel Åženler, ömrünü insanlara baÅŸörtüsünü sevdirmeye adayan cesur bir Türk kadını. Genç yaÅŸtan itibaren sürekli okudu, sürekli yazdı ve kaleme aldığı yazılar özellikle genç kadınlar üzerinde etkili oldu. Ä°lk kez bir imam hatip lisesinde konferans vermeye giden Åženler, sonrasında konferanslarına devam etti ve deyim yerindeyse liselerde, üniversitelerde fırtınalar estirdi. Öyle ki yoÄŸun katılımdan dolayı konferanslara giremeyen Anadolu halkı, dışarıdan hoparlörlerle Åžule hanımı caddelerde dinliyordu.
 
Åženler, sadece sözleri ve fikirleriyle kadınları etkilemekle kalmıyor, kıyafetleriyle de baÅŸörtülü kadınlara örnek oluyordu. Küçük yaÅŸta bir terzinin yanında çalışan Yüksel, bu sayede dikiÅŸ dikmeyi öÄŸrenmiÅŸ ve kendine baÅŸörtüsü ve pardösü tasarımları yapmıştı. Kadınlar Åžule hanımın bu şık ve zarif hâlini çok beÄŸeniyor, onun gibi giyinmeye baÅŸlıyordu. 17 Kasım 1967'de Ankara Dil ve Tarih CoÄŸrafya Fakültesi'nde verdiÄŸi konferans farklı bir öneme sahipti. Dinleyicilerden biri olan üniversite öÄŸrencisi baÅŸörtülü genç kız, Åžule hanımın anlattıklarından o kadar etkilenmiÅŸti ki dekanın "BaÅŸörtüsünü çıkar" ikazına raÄŸmen derslere baÅŸörtüsüyle girmeye baÅŸladı.
 
BaÅŸörtüsü bu olayla birlikte artık üniversitelerde görünür oldu. Hakkında defalarca dava açılan Åženler'e hem tüm ülkede verdiÄŸi etkileyici konferanslar hem de Katoliklerin ruhani lideri Papa'nın Türkiye ziyareti dolayısıyla cumhurbaÅŸkanına hitaben yazdığı yazıdan dolayı hapis cezası verildi ve halkın tepkisine raÄŸmen cezaevine girdi. Türkiye'de kadınlar için bir ekol olan Åženler, genç kadınların deÄŸiÅŸim ve dönüÅŸümünde büyük bir öncü oldu.
 
En büyük sivil toplum eylemi
 
Kadınlar, baÅŸörtüsü için ülke tarihi boyunca bir mücadele verdiler. Türkiye tarihinde post modern darbe olarak adlandırılan 28 Åžubat 1997 ve devamındaki süreç toplumda derin yaralar açtı. Bu darbeden en ağır yarayı ise baÅŸörtülü ve tesettürlü kadınlar aldı. Türkiye o dönemde çok tartışma doÄŸuran ve toplumsal fay kırılmalarına yol açan baÅŸörtüsü yasağıyla karşı karşıya kaldı. Bu yasakla birlikte artık kadınlar baÅŸörtüleriyle okullara giremiyor, kamu alanlarında çalışamıyorlardı. Bireyin haklarını hiçe sayan bu yasak sebebiyle binlerce genç kız ve kadın eÄŸitim hakkından yararlanamadı, çalıştıkları iÅŸlerden çıkmak zorunda kaldı ya da çıkarıldı.
 
Bu zulme maruz kalan kadınlar ellerinden alınan hakları tekrar elde etmek için durmadılar; her türlü baskıya, fiziksel ve psikolojik ÅŸiddete raÄŸmen yasaklara karşı korkusuzca direndiler. Türkiye önce üniversiteye alınmayan genç kadınların okul önlerindeki eylemleriyle tanıştı. Yasaklar, aylar boyunca Ä°stanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü kapısının önünde oturarak protesto edildi. Eylemler sonucunda birçok üniversite öÄŸrencisi disipline sevk edildi, okuldan uzaklaÅŸtırıldı.
 
Maalesef bu oturma eylemlerinden bir sonuç alınamadı ama kadınlar direnmekten ve haklarını almaktan da vazgeçmedi. 11 Ekim 1998 yılında bir grup baÅŸörtülü öÄŸrenci tarafından düzenlenen protestoyla ülke, dünya tarihinin en büyük sivil toplum eylemlerinden birine sahne oldu. "Özgürlük için el ele" sloganıyla yola çıkan on binlerce insan Ä°stanbul'dan Ankara'ya kadar el ele tutuÅŸarak dev bir zincir oluÅŸturdu.
 
Telefonların ve internetin olmadığı o tarihte, yurt genelinde on binlerce kiÅŸinin organize olmasıyla baÅŸlatılan bu eylem, yasakçı ve baskıcı rejime tam anlamıyla karşı gelmekti. GerçekleÅŸtirilen bu büyük eyleme karşı polis ÅŸiddet kullanmaktan çekinmedi. Ä°stanbul'da 267 kiÅŸi gözaltına alındı, eylemi baÅŸlattıkları gerekçesiyle içeri alınan bir grup baÅŸörtülü öÄŸrenci günlerce sorguya çekildi. ÖÄŸrenci yurtlarına baskınlar yapıldı, öÄŸrenciler tutuklanarak içeri alındı. 28 Åžubat'ın darbeci rejimi tarafından tehlike olarak görülen kadınlar, fiziksel ve psikolojik ÅŸiddete maruz kalmakla beraber, izleri yıllarca geçmeyen haksızlıklar yaÅŸadılar.
 
İslam'ın kadın kahramanları
 
Sadece millî deÄŸil, dinî tarihimiz de kadınların kahramanlıklarıyla dolu. Babası tarafından eve kapatıldığından hicrete katılamayan, daha sonra her ÅŸeyi göze alarak evden kaçıp tek başına Mekke'den Medine'ye hicret eden Ümmü Gülsüm Binti Ukbe; oÄŸulları ve kocasıyla Resulullah'ın yanında korkusuzca kılıç sallayan sahabe Ümmü Ümare Nesibe Binti Ka'b bunlardan yalnızca birkaçı.
 
Ä°slam'ın henüz ilk yıllarında Peygamber Efendimizin yanı başında olan, ona ilk inanan da cesur ve korkusuz kadındı: Hz. Hatice. Erkeklerin egemen olduÄŸu, kadının herhangi bir hakkının dahi bulunmadığı, bildiÄŸimiz üzere kız çocuklarının diri diri gömüldüÄŸü bir toplumda bilgisi ve kültürüyle ön plana çıkan baÅŸarılı bir iÅŸ kadını olmasının yanı sıra Peygamber Efendimizin en sıkıntılı ve en zor zamanlarında hep yanında olmuÅŸ, en çok desteÄŸi o vermiÅŸti. Dik duruÅŸu ve cesaretiyle Hz. Hatice bütün dünya kadınlarına örnek olacak gerçek bir kahramandı.
 
Zamanımıza gelindiÄŸinde ise Filistin kadını da gösterdiÄŸi büyük mücadeleyle aslında tüm dünyadaki kadınlara örnek olacak nitelikte. Yurtları Ä°srail tarafından iÅŸgal edilen, evlerinden Ä°srail güçlerince koparılan kadınlar yine yakın tarihin en zor sınavını verdiler ve vermeye devam ediyorlar. EÅŸini, oÄŸlunu ÅŸehit veren anneler, yaralanan, esir düÅŸen, ÅŸehit olan Filistinli kadınlar sayısız kahramanlığa imza attı.
 
Öyle bir Rachel ki…
 
Ä°srail'in 1947 yılından bu yana Filistin topraklarında sürdürdüÄŸü iÅŸgalde hayatını kaybeden binlerce kadından biri de Filistin'le tek bağı zulüm karşıtlığı ve insanlık olan Rachel Corrie'ydi. Filistinli deÄŸildi ama canını hiçe sayacak kadar o toprakların kadınıydı Rachel. Amerikalı barış aktivisti ve Uluslararası Dayanışma Hareketi gönüllüsü Rachel Corrie, 2003 yılında okuduÄŸu üniversitenin son senesinde bir proje kapsamında Gazze'ye gitti. O sırada Gazze'de Ä°kinci Ä°ntifada sürmekteydi. Katıldığı Filistin eylemlerinin birinde Ä°srail'e verdiÄŸi destek dolayısıyla ülkesi ABD'nin bayrağını paramparça etti.
 
16 Mart 2003 tarihinde Rachel, Gazzelilerin evlerinin Ä°srailliler tarafından buldozerle yıkıldığını gördü ve evlerin yıkılmasını engellemek için kendini buldozerin önüne atarak canlı kalkan oldu. Sekiz aktivist arkadaşıyla birlikte Rachel yaklaşık üç saat boyunca yıkıma direndi fakat buldozerin bedenini çiÄŸnemesi sonucu hayatını kaybetti. Ä°srail yetkilileri ise buldozer sürücüsünün genç kızı görmediÄŸini ifade ederek yaÅŸanan olayı bir "kaza" olarak deÄŸerlendirdi.
 
Oysa Gazze'ye geleli sadece iki ay olmuÅŸ ve henüz 24 yaşındaydı. Rachel, Filistin'deyken annesine yazdığı mektuplarda ÅŸöyle diyordu; ''Dünyada böyle bir zulmün kıyamet koparmadan gerçekleÅŸtirilebileceÄŸine inanamıyorum. Dünyanın böyle korkunç bir hâle gelmesine göz yumuÅŸumuza tanıklık etmek canımı yakıyor, geçmiÅŸte de yaktığı gibi.'' "Zulüm bizdense, ben bizden deÄŸilim" sözüyle akıllara kazınan Rachel Corrie gösterdiÄŸi olaÄŸanüstü cesaretiyle Filistin davasının sembollerinden birine dönüÅŸtü.
 
Zamanımızın Rabia'ları
 
Mısır da yine diÄŸer OrtadoÄŸu ülkeleri gibi tarihinin belki en kanlı saldırılarını yakın zamanda yaÅŸadı. Tarihler 2013 yılını gös
terdiÄŸinde ülke yönetimine karşı Mısır Silahlı Kuvvetleri tarafından askerî darbe yapıldı. Mısır'ın demokratik seçimle gelen ilk cumhurbaÅŸkanına karşı yapılan bu darbe sonucu halk protesto için Kahire'deki Adeviyye ve Nahda meydanlarına akın etti. Burada toplanan sivil halka ateÅŸ açmaya baÅŸlayan darbe yönetimi, ilk saldırısında aralarında çocuk ve kadınların da bulunduÄŸu 278 sivili öldürdü. Sonraki günlerde darbe yönetimi keskin niÅŸancı, gaz bombaları kullanarak sivillere ateÅŸ açmaya devam etti.
 
Bu meydanda hayatını kaybedenlerden biri de Ä°hvan-ı Müslimin (Müslüman KardeÅŸler) liderlerinden Muhammed Biltaci'nin 17 yaşındaki kızı Esma'ydı. Esma, 14 AÄŸustos günü bir keskin niÅŸancı kurÅŸunuyla Rabia Meydanı'nda ÅŸehit oldu. Esma'nın annesi Sena Biltaci kızını ÅŸu sözlerle anlattı: "Rabia meydanını, oradaki yaralıları Kuran okuyarak korumaya gayret gösteriyordu. Tanık olanların anlattığı kadarıyla vurulduÄŸu esnada Sahra Hastanesi'nin önünde elindeki mushaftan Kur'an okuyormuÅŸ. ArkadaÅŸlarının uyarılarına raÄŸmen bir elinde Kuran tuttuÄŸu diÄŸer eliyle de taÅŸ toplayıp gençlere verdiÄŸini söylediler. O, zulme ve tuÄŸyana karşı mücadele ederken ÅŸehit oldu." Küçük yaşına raÄŸmen meydanlarda gösterdiÄŸi mücadeleyle Esma, Mısır direniÅŸinin sembolü hâline geldi.
 
Daha önce bahsettiÄŸimiz tüm mücadelelerde, direniÅŸlerde ve savaÅŸlarda olduÄŸu gibi Türkiye'nin son dönemde yaÅŸadığı darbe giriÅŸimine karşı verilen direniÅŸin en ön saflarında da kadınlar vardı. Askerin önüne dikilip ondan hesap sorarak, kendilerini tankların ve mermilerin önüne atarak bize KurtuluÅŸ Savaşı'ndaki gözü pek ve fedakâr kadınları hatırlattılar. 97 yıl sonra Türk kadını vatanına sahip çıkarak adını yine tarihe kazıdı. 15 Temmuz 2016 günü tereddüt etmeden ailesini ve yuvasını geride bırakarak sokaÄŸa çıkan ve darbecilere dur diyen 10 kadın o gün ÅŸehit oldu. Arkalarında da aynı cesareti gösteren yüzlerce gazi kadın vardı.
 
O kahramanlardan biri de darbe giriÅŸimini duyar duymaz sokaÄŸa çıkan Safiye Bayat'tı. 15 Temmuz gecesi televizyondan BoÄŸaziçi Köprüsü'nün kapatıldığını görüp köprüye gitmek için sokaÄŸa çıktı Safiye Bayat. Yürüyerek köprüye ulaÅŸtığında henüz kimse sokaklara çıkmamıştı. Kimseden cesaret almadan, tek başına karar verip dışarı çıkan Safiye hanım direniÅŸi ilk baÅŸlatanlar arasındaydı. Dolayısıyla köprüdeki eli silahlı darbeci askerlerin karşısına tüm cesaretiyle tek başına dikildi. Ne yaptıklarını anlamak için askerle konuÅŸmaya çalışan Bayat sonrasında o anları ÅŸu ÅŸekilde anlattı: "Askerlerin başındaki komutan beni hırsla çekti. 'GitmeyeceÄŸim, senden korkmuyorum' dedim. Yanağıma silahını dayadı. Havaya ateÅŸ açtı. Kıvılcım parçalarının baÅŸörtümün üzerinden döküldüÄŸünü hissettim. 'Beni bununla mı korkutuyorsun' dedim. Elinin titrediÄŸini hissettim. 'Bunlar ne kadar korkak, ne kadar aciz' dedim." Oradan uzaklaÅŸan Safiye hanım darbeci kurÅŸunuyla yaralanan baÅŸka bir hanımı kurtarmaya çalışırken kendisi de bacağından yaralandı. Ölümü göze alıp ona silah doÄŸrulttuklarında bile mücadelesinden vazgeçmeyen Safiye Bayat, o gün ve sonraki günlerde bu davranışıyla insanlara cesaret verdi. Ve Safiye Bayat o gününün kahraman kadınlarından sadece biriydi.
 
Sena Subaşı / Lacivert Dergi
 
.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.