Güncel
Doğu Ekspresi’nde dört mevsim
Son zamanlarda revaçta olan Doğu Ekspresi ile yolculuk serüvenini Yeni Akit'ten Ahmet Can kaleme aldı.
Åžarkılara konu olan çocukluÄŸumun kara trenleri... DüÅŸük bütçeli yolculukların ilk adresi... Öyle ki, yolculuk bittiÄŸinde iki günde kendinize gelebilirsiniz. Yıllar sonra bu yolculuÄŸun bu kadar revaçta olup insanların sıraya gireceÄŸini duysam inanmaz, gülerdim herhalde. Ama gezmeye gönül vermiÅŸ biri olarak DoÄŸu Ekspresi için aldım biletimi. Ve düÅŸtüm yollara...
Yirmi altı saatlik yolculuÄŸu pulman kısmında (koltuklu bölümde) klasik tren vagonunda geçirmeye cesaretim olmadığı için yataklı vagonu tercih ettim. Aslında baÅŸtan anlatmalıyım bu hikayeyi. 2 Åžubat cumartesi saat 12:00'da Ä°stanbul'dan Ankara'ya uçakla gittim. Saat 18:00'da Ankara Garı'ndan yola çıkmadan önce yemeÄŸimi yiyip, Gençlik Parkı'nda ve Ankara sokaklarında vakit geçirdim. Ve saat 18:00'da DoÄŸu Ekspresi'nde sekizinci vagonda yolculuÄŸum baÅŸladı. Ankara'da baÅŸlayan yolculuk, Kırıkkale, Kayseri, Sivas, Erzincan ve Erzurum'dan geçerek Kars'da son bulacaktı.
CAN SIKICI KOMÅžULAR
Çalışma masası, yatak ve oturma bölümü, buzdolabı, lavabosu, vagonun başında ve sonunda tuvaletiyle beÅŸ metrekarelik yürüyen bir evdeydim sanki. Karavandan hiçbir farkı yoktu. Ä°lk bir-iki saat geçmiÅŸe dönüp güzel vakit geçirsem de yavaÅŸ yavaÅŸ iÅŸin rengi deÄŸiÅŸmeye baÅŸladı. Yan kompartmandan kahkaha sesleriyle karışık müzik sesleri duymaya baÅŸlamıştım. BaÅŸta gençliklerine verip önemsemesem de ilerleyen saatlerde iÅŸin içine içki de girip olay çığırından çıkınca canım sıkılmaya baÅŸlamıştı. Sigaranın yasak olduÄŸu kompartmanlarda içkinin su gibi tüketilmesi çok tezat bir durumdu. Åžimdi özgürlüÄŸü savunan aydın(!) bir kesimin ‘kiÅŸiye özel alanlarda herkes ne istiyorsa yapar, özgürdür' dediÄŸini duyar gibiyim. Ama durum böyle deÄŸildi. Olay kompartmanın dışına taÅŸmıştı artık.
SANKÄ° Ä°NSANLIÄžIN ÖLÜMÜ
Saatler gece yarısını geçtiÄŸi halde bangır bangır müzik sesi ve kahkahalar bitmek bilmiyordu. Kompartmanın kapısı sürekli açılıp kapanıyor, gürültü bitmiyordu. Uyumanın ya da kitap okumanın imkanı yoktu. Kafa dinleme hayallerim çoktan suya düÅŸmüÅŸtü. ‘Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime, Allah'ım bu dünyaya ben niye geldim?' diyordu çalan ÅŸarkıda. Bence de sormalısın dedim kendi kendime. ‘Biz dünyayı çok sevdik, ölüm bizden uzak olsun' diyordu baÅŸka bir ÅŸarkıda. Ölüm kimseye uzak deÄŸil ama bunlar son anında ölüm meleÄŸiyle selfie çektirip, ‘Sizce ÅŸehadet getirebilecek miyim?' diye Ä°nstagram'da anket yapacak tiplerdi.
Polisiye romanların ölümsüz yazarı Agatha Christie'nin kitabının ismi geldi aklıma. ‘DoÄŸu Ekspresi'nde Cinayet'. Evet, durum tam olarak buydu. DoÄŸu Ekspresi'nde insanlığın ölümü vardı. Eskisi gibi birbirine ev yapımı kek, börek ikram eden tülbentli teyzelerimiz yoktu artık. Örme takkeli amcalar, koridorlarda koÅŸuÅŸturan çocuklar da yoktu. Garibanların elinde son kalan tren de gaspedilmiÅŸti iÅŸte. Onu da Ä°nstagram fotoÄŸrafları, story'leri ve youtube'a kurban vermiÅŸtik. Artık amaç bir ÅŸehirden bir ÅŸehre ulaÅŸmak deÄŸil, binbir ÅŸaklabanlıkla insanlara ulaÅŸmaktı. Kompartmandan bir kadının sesi geliyor, ‘Tüh kaçırdım, bunu paylaÅŸsaydım en az 500 like alırdım' diyordu.
GECE YARISI SESLERÄ° KESÄ°LDÄ°
Çocukken üniformalı kondüktörleri görünce hazırola geçen ben, bu yolculukta ÅŸunu da gördüm. Onların da bir ağırlığı kalmamıştı. Kompartmanlardaki insanların fotoÄŸraflarını çekip onlardan teÅŸekkür toplayan çaresiz bir insan türevi oluÅŸmuÅŸtu. Ve geceyarısı bir kondüktöre durumu anlatarak uyarı yapmalarını rica ettim. En azından birkaç saat uyumak istiyordum. Nihayet gürültü kesildi ve ben trenin kendine has sesiyle uykuya daldım. Birkaç saatlik sessizlikten sonra sabah tekrar aynı seslerle uyandım.
Birkaç çeÅŸit kuruyemiÅŸ ve su alarak bindiÄŸim trende insanların savaÅŸa giriyormuÅŸçasına hazırlık yaptığını görünce çok ÅŸaşırdım. Kompartmanları, aylarca içinde kalınacak sığınaklara dönüÅŸtürmüÅŸlerdi resmen. Ne ararsanız vardı. Ä°nsanlar ya fotoÄŸraf çekiyor ya da bir ÅŸeyler yiyordu. Birkaç vagon ötede küçük bir kantin vardı. Oturacak yer bulmak imkansız. Kürklü bir kadın kantine geldi. ‘Restoran nerde?' diye sordu. ‘Burası' dediler. Kadın ÅŸoka girdi. Avm tadında bir tren bekliyordu belli ki. Her vagonda ayrı bir dünya. Ardından saçları yarı kazınmış, dövmeli, yirmi tane küpeli, yaşını sadece saçındaki aklarla belli eden bir teyze(!), evinden getirdiÄŸi bir kahveyi uzattı görevliye. ‘Burada cezve yok abla, kettle kullanıyoruz' diye duyunca ‘Öyle kahve mi yapılır?' diye uyarısını yaptı.
BAZEN GÜNEÅž BAZEN SOÄžUK...
Bir kondüktörle konuÅŸmak, yazımı renklendirmek, farklı hikayeler dinlemek istedim ama teklifimi kibarca reddettiler. Sosyal medyadan da, basından da bıktıklarını söylediler. Saygı duydum ve yalnızca arkadaÅŸ olarak onlarla sohbet ettim.
Dört mevsimi yaÅŸadık bu trende. Ankara'dan yola çıktığımızda yemyeÅŸil olan her yer, doÄŸuya yaklaÅŸtıkça bembeyaz oldu. Bazen güneÅŸ yüzümü yaktı, bazen soÄŸuk. YeÅŸilin her tonunu görmek de güzeldi, Erzurum'da karların ortasında duyduÄŸum ikindi ezanının sesi de. Kırıkkale, Kayseri ve Sivas'tan geçerken yeÅŸil olan yollar, Erzincan, Erzurum ve Kars yolunda bembeyaz oldu. Erzurum'da trenin yavaÅŸladığı Aziziye'de çocuklar vagonların etrafında koÅŸturup, ‘Abi bir ÅŸeyler at, abla bir ÅŸeyler at' diye bağırdılar. Herkes pencerelerden para, çikolata ve bisküvi attı.
YENÄ° BÄ°R ÅžEYLER DENEYÄ°MLEMEK!
Birkaç kere onar dakikalık mola veren tren, Erzurum'da son molasını verdi. Herkes inip yine fotoÄŸraf çektirdi. Bu maceraya dahil olanların çoÄŸunun umreye gidip oradan da paylaşım yaptığına bahse girerim. Maksat kulluk görevi deÄŸil, onların tabiriyle ‘yeni bir ÅŸeyler deneyimlemek'. Trenlerin eski ve gerçek yolcularına ne oldu dersiniz? Onlar da altı ay öncesinden bilet alarak otobüsten daha ucuza uçakla yolculuk yapıyorlar. Nerden mi biliyorum? Havaalanında omzunda umrede hediye edilmiÅŸ turizm ÅŸirketi çantasıyla endiÅŸe içinde etrafına bakınan teyzeler ve amcalardan. Havaalanındaki görevlilere ‘OÄŸlum uçak gaçacak. Çoluk çocuk maÄŸdur olmayalım. Hallediver ÅŸu iÅŸi' diyen teyzelerden. Yani kısacası maceracılar kocaman sırt çantalarıyla trene, normal yurdum insanı da uçaÄŸa meyletmiÅŸ durumda.
GÜNEÅž VE KARIN DOSTLUÄžU
Ve yirmi altı saatlik uzun yolculuÄŸun sonu. Ä°ÅŸte serhat ÅŸehri Kars. Bir an bu yolculuk hiç bitmeyecek sanmıştım. ArkadaÅŸ olduÄŸum görevlilerle vedalaÅŸarak trenden indim. 3 Åžubat pazar akÅŸamı saat 20:00'da Kars Merkez'de internetten rezervasyon yaptırdığım bir otelde kaldım. Pazartesi sabahı -17 derecede Kars'ı gezmeye çıktım. GüneÅŸ var ama yakmıyor. Kar var ama erimiyor. GüneÅŸ ve karın dostluÄŸu görülmeye deÄŸer.
Aynı günün akÅŸamında uçağım olduÄŸu için sadece Merkez'deki yerleri gezebildim. Kars Kalesi'ne gittim ilk olarak. Kalenin en tepesinden Kars'ın genel manzarası muazzam. Ä°stanbul'da birkaç yıldır kar görmediÄŸimiz için beyaza olan hasretimi giderdim. Dizlerime kadar kara bastım çocuklar gibi. Basılmamış karlara bastım. Vakit olsa akÅŸama kadar durabilirdim burada. Yine Merkez'de Tarihi TaÅŸköprü'den geçtim. Rusya'nın Kars'ı iÅŸgali sırasında kilise olarak yapılan, Kars'ın kurtuluÅŸundan sonra camiye çevrilen ‘Kars Fethiye Camii'ne girdim. ‘DoÄŸu'nun Ayasofyası' diye adlandırılan ‘Kümbet Camii'ni ziyaret ettim. Yine kiliseden camiye dönüÅŸtürülen bir yaÅŸayan tarih. Hayatımda ilk defa böyle bir cami gördüm. ‘Laçinbey Camii'. ‘Evliya Camii'. Hepsi ayrı güzeldi.
“NE SENÄ°NLE, NE SENSÄ°Z...”
Büyük Türk Mutasavvıfı Seyyid Ebu'l-Hasan Harakani (R.A)'nın türbesini ziyaret ettim. Kafkas Cephesi Harp Tarihi Müzesi'ne gittim. Ama pazartesi günleri kapalı olduÄŸunu öÄŸrendim. Karın ortasında dolaÅŸan hindi ve kazları gördüm. Hindiler kabardıkça kabarıyordu. En geç bir-iki ay içinde birinin sofrasında iÅŸtahla mideye ineceÄŸini bilmeden. Åžehrin genelinde kedi-köpekler için mama kutuları ve sığınaklar vardı. Ve olmazsa olmaz duvar yazıları. ‘Nargile kokan kadını sevin'. ‘Nargile közsüz, ben sensiz olamam'. ‘Ne seninle, ne sensiz. Haa bir de nargilesiz'. Kars için nargilenin ayrı bir önemi var galiba.
Daha gezmek istediÄŸim çok yer vardı ama uçağın saati yaklaşıyordu. Gözlerim arkada kalarak ÅŸehirden ayrıldım. Saat 15:00'daki uçaÄŸa yetiÅŸebilmek için Harakani Havaalanı'na gittim. Ä°ki saatlik uçuÅŸtan sonra -17 dereceden günlük güneÅŸlik Ä°stanbul'a ayak bastım. Ve ayağımın tozuyla sizinle bu yazıyı paylaÅŸtım. Umarım beÄŸenirsiniz.
Kaynak: Yeniakit- Ahmet Can
Henüz yorum yapılmamış.