Özel / Analiz Haber
Turan Kışlakçı: Arap Dünyası Hangi Romanları Okuyor?
Son yıllarda dünyada romanlar büyük bir revaç görüyor. Modern romanlardaki sayı artışı, aynı zamanda klasik romanların yeniden raflara geri dönüşünü sağladı. Fransız edebiyatından Rus edebiyatına, İspanyol edebiyatından İngiliz edebiyatına ve hatta Çin, Hint ve Japon edebiyatına kadar roman satışlarında yaşanan bu büyük patlama, herkesin dikkatini celp etmektedir. Bu intişarın nedeni, küreselleşen dünyamızdaki insanların farklı kültürleri tanıma güdüsü mü, yoksa farklı arayışlar mı bunu söylemek için henüz çok erken. Çünkü etkenlerin çokluğu ve bölgeden bölgeye değişiklik arz etmesi romana olan bu yoğun ilginin nedenini henüz tam ortaya koyamamaktadır nazarımızda. Ama şu bir hakikat ki, insanoğlu ilk günden beri hikâyelerle kendi hakiki öyküsünün arayışı içinde devinim göstermektedir.
Dünyanın birçok yerinde olduÄŸu gibi, Arap dünyasında da son zamanlarda romana çok büyük bir ilgi var. Arap yazarlar arasında, roman yazarlarının sayısı da her geçen gün artmaktadır. Geçen yüzyılda Mısır eksenli olan Arap romanı bugün maÅŸrık, maÄŸrip ve Körfez bölgelerinde daha hızlı bir yaygınlık gösteriyor.
Zengin Arap yazın geleneÄŸine raÄŸmen, Batı’da bilindiÄŸi ÅŸekliyle roman, Araplar için yeni bir formdur. 18. yüzyılın ortalarında geliÅŸmeye baÅŸlayan Arap romancılığının geçen yüzyıldaki önemli isimleri arasında Tevfik el-Hakim, Halil Cibran, Mustafa Lütfi el-Menfaluti, M. Sadık er-Rafiî, Mihail Nuayme, Ä°brahim Nasrullah, Necib Mahfuz, Gassan Kenefani, Cemal Gitani, Elias Khoury, Seyyid Kutup, Taha Hüseyin, Abbas Mahmud Akkad, Emile Habibi, Necip el-Kiylani, Corci Zeydan, Muhammed Teymür, Meryem Ziyada vb. birçok isim bulunmaktadır.
Geçen yüzyıldaki Arap romanlarında hikâye, özyaÅŸamöyküsü, fabl ve pastiÅŸ tarzı daha çok hâkimdi. Fakat son yıllarda Batı tarzı romancılık yaygınlık kazanmıştır. Filistinli ünlü düÅŸünür Edward Said, Arap romanını tanımlarken ÅŸunları not düÅŸer: “Okuyucusunu ve yazarlarını, yüzyılımızın büyük sosyal ve tarihsel kargaÅŸalarına bulaÅŸtırıp zafer ve yenilgilerini paylaÅŸmasını saÄŸlayan dolu dolu bir formdur.”
Arap dünyasında, 18. yüzyılda emperyalist saldırılara karşı verilen mücadele ile “direniÅŸ edebiyatı”, 19. yüzyılın başında Amerikan kıtasına hicret ile “göç edebiyatı” ve 20. yüzyılda diktatör rejimlerin baskıları ile de “cezaevi edebiyatı” doÄŸmuÅŸtur ve bu yeni edebiyat türleri Arap edebiyatı literatürüne girmiÅŸtir. Arap romanı aynı zamanda eksantrik, metaforik, nostaljik, ÅŸiirsel ve güçlü aforizmalar da taşımaktadır.
Arap âleminde son yıllarda yayımlanan kitaplar bir yönüyle o ülkenin içinde olduÄŸu durumu, ÅŸartları ve tartışma konularını da özetliyor. Biz de bundan hareketle son yıllarda Arap dünyasında okunan belli baÅŸlı romanları sizin için seçtik.
1-Frankenstein BaÄŸdat’ta
ABD’nin Irak iÅŸgali sonrası birçok roman yazıldı fakat bunlar arasında en çok ses getireni Iraklı yazar Ahmed Sadavi’nin kaleme almış olduÄŸu “Frankenstein BaÄŸdat’ta” adlı romandır. Hemen her hafta onlarca intihar saldırısının olduÄŸu Irak’taki yaÅŸamı konu edinen Sadavi’nin bu romanında, 2005 kışının terör saldırılarında hayatlarını kaybeden insanların ceset parçalarını toplayan ve daha önceden eskicilik yapan Hadi el-Attak’ın hikâyesi anlatılıyor. El-Attak, topladığı ceset parçalarını bir araya getirince ilginç insansı bir yaratık meydana gelir. Yaratık, cesedini teÅŸkil eden bütün parçaların (parça sahiplerinin) ölümüne neden olan katillerden öç almak için büyük bir intikam oyunu baÅŸlatır. BaÄŸdat sokakları heyecanlı ve birçok kiÅŸinin kaderini etkileyecek kovalamacalara sahne olur. BaÄŸdat’ın merkezinde yer alan el-Bitaviyyin Mahallesi sakinlerinden olan el-Attak, hikâyeyi Mısırlı Aziz’in kahvehanesindeki müÅŸterilere anlatıyor. Bir kiÅŸi hariç herkes bu inanılması güç hikâyeye gülüyordu. O kiÅŸi hikâyeyi ilginç ve eÄŸlenceli bulduÄŸunu ancak gerçek dışı olduÄŸunu söylüyor. Bu farklı düÅŸünen kiÅŸi Ä°zleme ve Takip Komisyonu Müdürü TuÄŸgeneral Surur Mecit’tir. Aslında Mecit’in gizli bir görevi vardır. O da bu gizemli yaratığı takip edecektir. BaÄŸdat’ın sokak ve mahallelerinde heyecanlı kovalamacalar yaÅŸanıyor; birçok kiÅŸinin hayatında belirleyici deÄŸiÅŸimler meydana geliyordu. Herkes bir ÅŸekilde Frankenstein adlı bu yaratığın onlardan bir parça teÅŸkil ettiÄŸini ve böylece onun hayatta kalıp büyümesine neden olduÄŸunu anlıyor. Roman kimsenin beklemediÄŸi sürpriz bir ÅŸekilde son buluyor.
2- Çıkış Kapısı ve Utarid
Mısırlı iki farklı yazarın kaleme aldığı romanlar, bir kâhin gibi gelecek öngörüsünde bulunuyor. Ä°zzeddin Åžükri FeÅŸir’in “Çıkış Kapısı” adlı romanı, Mısır’da halk ayaklanması sonrası ülkede birkaç yıl içinde yaÅŸanacakları anlatıyor. Mısır eski Devlet BaÅŸkanı Hüsnü Mübarek’in devrildiÄŸi günlerde kaleme alınan kitap, Mısır’da yaÅŸanan darbeyi öngörmüÅŸtü. Devrimin ilk yılları bizim hayatımızı büsbütün deÄŸiÅŸtirdi. Kendi özel hayatımız arkadaÅŸlarımız ve aramızdaki olan iliÅŸkilerimizi derinden sarstı. Nasıl oldu bilmem ama oldu iÅŸte. Sanki hepimiz bir ÅŸeyle baÄŸlıymış gibiydik sonra o ÅŸey koptu kopunca da daha özgürce hareket etmeye baÅŸladık ya da sanki bir örtünün altında yaşıyorduk ve birdenbire fırtına çıktı bu örtüyü uçurdu da birbirimizi daha iyi görmeye baÅŸladık. Özetlersem daha özgür olduk. Belki de tam anlamıyla özgür olamadık ama eskiye göre daha özgürdük. Bu durum bütünüyle hayatımıza yansıdı. Çok okunan “Çıkış Kapısı” romanı diÄŸer romanlardan farklıydı çünkü sayfalarında anlatılan olaylar kaleme alındıktan çok sonra gerçekleÅŸti. Yazar Ä°zzettin Åžükrü’nün tahminleri öngördükleri doÄŸru çıktı. 25 Ocak Devrimde herkes mutlu geleceÄŸe umutla bakarken çok kötü bir senaryo öngördü ve ülkede bir kaosun hâkim olacağını yazdı. Nitekim tüm yazdıkları doÄŸru çıktı. Bu romanı herkes okumalı okuyanlar tekrar okumalı. Çok özel ve güzel bir romandır.
Mısırlı yazar Muhammed Rebi’nin kaleme aldığı “Utarid adlı roman ise Mısır’da darbe sonrası açlığa terk edilen Mısırlıların insan eti yemeÄŸe baÅŸlaması ve ardından Merkür gezegeninden gelen kiÅŸiler tarafından iÅŸgalini konu ediniyor. 2030 yılından yaÅŸanan bu kurgu ve Mısır’da hâlihazırda yaÅŸanan olayları çok iyi özetliyor. Seni korkutan kâbus gelmeyecek çünkü zaten geldi! Yeter ki biraz aÅŸağıya bir bak ve onu günlük yaÅŸamının ta içinde bütün adi detayların altında göreceksin. Hem de bütün yönleri ile… DiÄŸer Apokaliptik bakışını görebilmek için kendi iradenle o detaylara giriyorsun… YaÅŸadığımız hayatın sanki iki boyutu var: birincisi süreduran (atıl) bilinç, ikincisi ise bilincin yaralarına bakarak cehennemi görmek. Merkür bize böyle diyor… Merkür güneÅŸe en yakın gezegen olmasıyla birlikte sıcaklığı da diÄŸerlerine kıyasla en yüksek olandır. Yeryüzünün standartlarına göre o adeta bir cehennem parçasıdır, o aynı zamanda 28 Ocak 2011 tarihinde polislerin püskürtülmesine tanıklık eden bir subaydır. O olayların üstünden on yıldan fazla bir zaman geçti… Mısır ÅŸimdi gizli bir iÅŸgalin altında ve eski polis güçlerinden kalanlarla halk Kahire’nin yıkıntıları içinde direniÅŸin başını çekiyor. Her gün rastgele katliamlardan bir cehennem oluÅŸturulmakta ve meÅŸhur Ocak olaylarından sonra yaÅŸanan kıyımlar süratle yoÄŸunlaÅŸtırılmakta… Bunlar kâbus gibi bir gelecekte çoktan gerçekleÅŸmiÅŸ olan ‘karşı devrimin’ hayal ve saplantıları. “Anbar Gezegeni” ve “Ejderha Yılı” adlı romanlarından sonra, Muhammed Rabi hâkim konusu gerçek anlamda Ütopya deÄŸil de tam tersi distopya olan nefes kesen anlatımına tam anlamıyla siyasi bir fantezi olan ikinci romanı Merkür’de devam ediyor. GeleceÄŸin Zifiri karanlık dünyası ve cehennemin arkasında gizli olan dünya arasında yolculuk yapıyor.
3-Bambu Sapı
Kuveytli genç yazar Suud es-Senusi tarafından kaleme alınan “Bambu Sapı” adlı roman, 2013 yılında yayımlandı ve aynı yılda birçok ödül aldı. Mükemmel bir anlatım tarzıyla iÅŸlenen romanda Kuveytli yazar, Körfez ülkelerindeki kimlik çatışmasını sorguluyor. Bu sorgulama babası Kuveytli soylu bir aileden gelen, annesi ise Filipin uyruklu olan bir genç üzerinden yapılıyor. Küçük yaÅŸta Annesi ile beraber Filipinlilere gönderilen genç artık büyümüÅŸtür. Babasının kim olduÄŸundan habersiz kendini sorgulamaktadır. Annesinin kendisine Babasından bahsetmesi ve babasının Kuveyt’te olduÄŸunu öÄŸrenmesinden sonra babasını bulmak üzere yola çıkar. Eser, bu arayış üzerinden romanın kahramanının sahip olduÄŸu her iki kimliÄŸi de ele alıyor. Ä°ki kimlik arasında ele alınan iliÅŸkileri ÅŸu ifadelerle özetleyebiliriz; belirsizlik, birbirinden farklı iki kültüre aidiyetlik duygusu, tek bir kültürle yetinememek ve diÄŸerinden vazgeçememek… Ä°ÅŸte bu belirsizlik, roman kahramanının, kendisiyle ve asıl kimliÄŸiyle, çocukluÄŸundan beri annesi tarafından kendisine ‘rüya’ veya ‘cennet’ olarak anlatılan eski vatanı Kuveyt’le barışmak arzusunda olduÄŸu belirgin bir ÅŸekilde anlaşılıyor.
4-Kelebekler Ülkesi
Son yılların en ünlü Cezayirli edebiyatçısı Vasini el-Araj’ın kaleme almış olduÄŸu “Kelebekler Ülkesi” adlı harika roman, okuyan herkes tarafından çok etkileyici bulundu. El-Araj’ın ödüllü ve etkileyici birçok romanı var. “Kelebekler Ülkesi” yayımlandığı yılın sonunda Katara Edebiyat ödülüne layık görüldü. Filmi çekilmesi için hazırlıkların yapıldığı roman ÅŸimdiden dünyanın beÅŸ diline çevrildi. “Kelebekler Ülkesi” narin ama aynı zamanda güçlü bir ülke. Arap dünyası yirmi birinci yüzyılda baÅŸlayan çeÅŸitli pek çok problemlerle yüzleÅŸti. Ä°lan edilen ve gizli kalan savaÅŸlarla yeni bir döneme girdi. Arap halkı bu deÄŸiÅŸime hazır deÄŸildi çünkü uzun yıllar boyunca ezici bir diktatörlüÄŸün altında yaÅŸadı. Maria diÄŸerleri gibi ülkesini isteyerek bırakıp gidenlerin aksine kuzey ÅŸehirlerine göç etmeyi reddetti. Kız kardeÅŸi yalnızlığa düÅŸüp herkesten uzaklaşıp içine kapanıyor, erkek kardeÅŸi Rayan uyuÅŸturucu bağımlısı oluyor… Tıp sektöründe çalışan babaları Zübeyir ilaç mafyası tarafından öldürülüyor. Anne Farija aklını kaçırdıktan sonra ölüyor. Bu aile bu acıklı sonların hiç birini seçmedi. Ama iç savaşı takip eden sessiz savaÅŸ ateÅŸin söndürülemediÄŸi ve kül altında saklandığı zamanlar… Herkes herkesten korkar; herkes içten içe intikam peÅŸindedir. ‘’Yama’’ ise sanal dünyada arkadaşı Faust’u beklerken facebook ve jazz müziÄŸi ile büyük bir yalnızlık yaşıyor aslında. Yıkık kiÅŸiliÄŸinde yaÅŸamaya çalışan bir insan. Ama kim bilir? Ölüm ayında ölmeyen kelebekler belki de yaÅŸamaya daha da inanır.
5-GüneÅŸin Kapısı
Lübnanlı romancı Ä°lyas Huri “GüneÅŸin Kapısı” olarak adlandırdığı lirik romanında Filistin’i canlandırıyor. Bütün hikâye, romanın kahramanı olan Yunus’tan baÅŸlayıp ve Yunus’ta bitiyor. Yerinden hiç kıpırdamadan uzanan Yunus, dostunu ve aynı zamanda ruhani oÄŸlu Dr. Halil’in anlattıklarına kulak vermektedir. Anlatıcı, Bin bir Gece masalındaki Åžehrazat misali; kör bir gecede kendisine ve diÄŸer kadınlara doÄŸru sürüne sürüne yaklaÅŸan Åžehriyar’ın kılıcını geciktirmek için sürekli masal anlatmaktadır. Aynı ÅŸekilde Ä°lyas Huri, romanını Filistinlilerin kiÅŸisel hikâyelerinin her bir parçasından adeta tekrardan örüyor. Romanda bütün hikâye ve öyküler birbirine karışıyor, birbirini aydınlatıyor ve her biri diÄŸerlerinin gizli yanlarına ışık tutuyor. “GüneÅŸin Kapısı” romanının ana teması, 1948 yılında Filistin’i kaybediÅŸinden sonra ülkesine tekrar sızmaya çalışan bir Filistinlinin hikâyesinden ibaret. 50’li yılların baÅŸlarında vatanından kovulan Filistinlilerin vatanlarına gizlice dönme olgusu yaygınlaÅŸmıştı. O dönemde yaÅŸanan ilk ‘kovma’dan sonra daha sürgününün ilk günlerinde sürgün hayatına dayanamayan birçok Filistinli ölüm pahasına sınırlardan ve tel örgülerden geçerek yıkılmış köylerine ve baÅŸkalarının yerleÅŸtirildiÄŸi evlerine dönmeye çalışıyorlardı. Ancak evlerine dönmeyi baÅŸaranlar tekrar kovulmaya ve hem Ä°srail hem de Filistin’e komÅŸu olan Arap ülkeleri tarafından sınırda ölüme terk ediliyorlardı. Romanda, ülkesine girebilmeyi baÅŸaran direniÅŸçi Yunus el-Asadi’nin hikâyesi aÅŸk, direniÅŸ ve bir nevi ‘demografik direniÅŸ’ hikâyesine dönüÅŸüyor. Yunus, tam 30 yıl boyunca Lübnan ve Filistin’in Celil Bölgesi arasındaki daÄŸları ve vadileri geçerek eÅŸi Nabila ile “GüneÅŸin Kapısı” diye isim verdiÄŸi bir maÄŸarada buluÅŸuyordu. Çok sayıda erkek ve kız çocukları dünyaya getiren Yunus, Filistinli mülteciler ile ülke topraklarında kalabilmeyi baÅŸaranlar arasında bir baÄŸ olmuÅŸtur. Yazar ile Filistin meselesi arasında kurulan özel baÄŸ romana ayrı bir özellik katıyor. Huri, Filistin meselesine önem veren sıradan bir Arap deÄŸildi. Aksine Fetih hareketi çerçevesinde örgütlü bir direniÅŸ sergiliyordu. Ve hala Filistin meselesinin siyasi, fikri ve ahlaki sorgulamasında yerini korumaktadır.
6-Ä°simler Kutusu
Faslı yazar Muhammed el-EÅŸari, çok uzun olan bu romanını (488 sayfa) kaleme alırken kendi yaÅŸadıklarından istifade etti. Muhammed el-EÅŸari düÅŸüncelerini ve fikirlerini yeni kalıplara sokup yazabilen usta bir yazardır. ÖÄŸrencilik yıllarında sol görüÅŸlü Sosyalist Birlik Partisine katıldı ondan sonra yükselerek Sendika yetkilisi oldu en son kültür bakanı oldu. Ayrıca ÅŸiir yazan el-EÅŸari, ülkesindeki siyasi deÄŸiÅŸimlerin hepsine ÅŸahit oldu ve ihtilal dönemini bizzat yaÅŸadı. O dönemde insanlar iÅŸkencelere maruz kalıyor, tutuklanıyor, kaçırılıyor, gizlice idam ediliyor, yahut sürgüne gönderiliyordu. Bütün bu yaÅŸanan ihtilal döneminden sonra Faslılar kötü bir rüyaya adeta bir kâbusa uyanıyorlardı. Ülkelerindeki siyasi sahne hiç de iç açıcı deÄŸildi. El-AÅŸari ülkesinde olup bitenleri yakından takip ediyordu. Hatta bütün bu olup bitenlerde bir rolü bile vardı. Onun hayatı bir jenerasyonun hayat hikâyesini özetliyor.Yazdığı roman ise bu jenerasyonun umutlarını, isteklerini, hezeyanlarını ve baÅŸarısızlıklarını yansıtıyordu. Roman Faslıların yetmiÅŸli ve seksenli yıllarda yaÅŸadıklarını özetliyordu. Toplumun çeÅŸitli kademelerinden derin kökleri olan ve farklı kategorilerde insanların kaynaÅŸmasını anlatıyordu bu roman. O yıllarda insani deÄŸerler yok edilmiÅŸti. Birbiriyle eÅŸit güçte olmayan iki tarafın hikâyesi: Bir yanda mevcut rejim diÄŸer yanda ise özgürlüÄŸüne kavuÅŸmak isteyen halkın mücadelesi anlatılıyordu. Romancı kuÅŸaktan kuÅŸaÄŸa Magriplilerin mücadelelerini ele almıştır. Siyasi bir bütünlük uÄŸruna her ÅŸeyini feda eden bu halkın hikâyesi çok etkileyicidir. Yenilik yapmakta baÅŸarısız olan, baÅŸarısızlıklarının tüm boyutlarıyla yüzleÅŸen, tüm umutlarını kaybeden ve yaptığı büyük fedakârlıkların boÅŸa olduÄŸunu anlayan bir halkın hikâyesidir. Olaylar Endülüs’te eski Rabat kentinde gerçekleÅŸiyor ve kahramanların kökenleri Endülüs’e dayanıyor. Aynı zamanda romanın sayfalarında Endülüs müziÄŸinin etkisi açık bir ÅŸekilde hissediliyor. Müzik romanın kahramanlarından olan “Åžimrat”ın evinden gelir. Bu evde bir define vardır ve bu definenin peÅŸinde olanlar romanın önemli bir bölümünü teÅŸkil etmektedir. DiÄŸer tarafta Ä°ngiliz eÅŸinden olan çocuÄŸunu öldürmek suçundan hapse atılan Rabat’lı “Süreyya” var. Aynı zamanda erkek hapishanesinde yatan ve kibrit kutularına gizlice mektup koyup saklayan “Malik”… Bu mektuplarda 1984 olaylarında bulunan göstericilerin toplu mezarlarına yer veriliyor. Ayrıca romanda kral ismiyle canlandırılan Kral Ä°kinci Hasan’ın zamanında yapılan iÅŸkenceler ve uzun süren tutuklama olayları Fas’ın belli bir dönemini aydınlatmaktadır. Siyasi mücadele sürdürenlerden el-EÅŸari her ÅŸeyi çok gerçekçi ve samimi bir ÅŸekilde aktarıyor. Ä°nsan mekân ve deÄŸiÅŸen siyasi ÅŸartların arasındaki sürtüÅŸmeler yazarın iç içe bir roman yazmasına neden oluyor. Bu anlatım ÅŸekli labirent gibi iç içe konulmuÅŸ kutulara benziyor. Ä°ÅŸlenen her mekân ve karakter bir kutuyu temsil ediyor ve her kutu içindeki farklı bir kutuya açılıyor. Labirente giren herkes yolunu kaybediyor ve çıkması mümkün olmuyor. Roman sömürgecilerden yeni kurtulan bir halkın kendi kimliÄŸinin arayışını ve halkın bu günkü karakteristik durumunu analiz ediyor. Åžayet o dönem ve günümüz Fas’ı arasında bir mukayese yapacak olursak; o dönemde entelektüel ve her ÅŸeye yetkisi olan gücün arasındaki alevli çatışmaların yaÅŸandığı Faslılar bu çatışmaların kurbanı oldu.
7-Nefreti Övmek
Suriyeli romancı Halid Halife’nin kaleme aldığı “Nefreti Övmek” adlı kitap, Türkçe’ye 2009 yılında tercüme edilen Suriyeli yazar Mustafa Halife’nin kaleme aldığı “Salyangoz” romanı gibi Suriye’deki vahÅŸeti belgeliyor. 80’li yılları anlatan romanı sanki ÅŸimdiki Suriye’yi anlatıyor gibiydi… Seksenlerin Suriye’sinde olanların bir kısmını anlatan bu roman seksenli yıllarda Baba Esat’ın Hama ve Halep’te Müslüman kardeÅŸlerle yönelik yaptıklarını belgeleyen ilk romandır. Åžu anda Suriye’de yaÅŸananlar olmasaydı o dönemi tam anlamıyla anlatmak çok daha zor olurdu. Tek farkla bir kiÅŸiden ÅŸüphelendikleri zaman tüm aile yok ediliyordu. Bunun hakkında ne medya ne de internet tek kelime ediyordu. Öyle ki Suriye’nin diÄŸer ÅŸehirleri bile bu katliamlardan habersiz kaldı. “Nefreti övmek” romanı (Bazılarına göre) Hama Kerbela’yı belgeliyor. Eserde karakterler gerçek hayattan seçilmiÅŸ. Hatta bu karakterler özellikle yazarın arkadaÅŸları ve kendi yakın çevresidir. Ayrıca Halid Halife seksenli yıllarda Suriye’de olanları kaleme alan ilk yazar olma özelliÄŸine sahiptir. Suriye’de o tarihte olanlar hakkında çok az insan bilgi sahibi. Bir tek yaÅŸlılar, hükümet ve Müslüman kardeÅŸlerin arasındaki savaşı hatırlıyor. Ve Hama’lıların “Biz ne yaptık ki de ölümü hak ettik?” sorusunun yanıtsız kaldığı o yıllar.. Ve o soru sadece ölümün ilan edildiÄŸi devrim baÅŸlayıncaya dek cevapsız kaldı…
8-Ä°talyan
Tunuslu yazar Åžükri el-MebÄŸut tarafından kaleme alınan “Ä°talyan” adlı roman, yayımlandıktan kısa süre sonra birçok ödül aldı. Babası Hacı Mahmud’u topraÄŸa verdiÄŸi gün Mısır’ın eski cumhurbaÅŸkanı Cemal Abdül Nasır’a küfür ediyor ve imam Alala’yı herkesin gözü önünde vuruyordu. Herkes ÅŸokta. Ä°nsanlar bu davranıştan rahatsız oldukları için cenaze merasimine devam etmeden gidiyorlardı. Bu pervasız genç, dindar ve takva ehlinden olan babasına hiç benzemiyordu. Dikkat çekici ve yakışıklı olduÄŸundan ‘Ä°talyan’ diye hitap ediliyordu. (Romanın kahramanı) Hukuk Fakültesini bitirip Tunus’ta komünist bir partinin listesinin en başında yer alıyordu ve ülkesindeki solcu partilerin (eski Tunus devlet baÅŸkanı Habib) Burgiba döneminin sonunda ve Bin Ali’nin iktidar döneminin başında yaÅŸadığı sapmalara ve bölünmelere tanıklık etti. Zeyna adlı bir kadınla yaptığı evlilikle basın dünyasına girmiÅŸti. Fakat bu süreçte inandığı prensiplerle ve kendisine dayatılan bu yeni hayat arasında büyük çeliÅŸkiler yaşıyordu. Bu yüzden Zeyna’dan boÅŸanıp sayısız kadınla iliÅŸki kurmaya baÅŸlıyor, en son kurduÄŸu iliÅŸki kendisini tekrar ilk baÅŸladığı noktaya geri getiriyordu. Ä°ÅŸte o an babasını topraÄŸa verdiÄŸi gün imamı neden vurduÄŸunu net bir ÅŸekilde anlıyoruz.
9- Küçük Prens Moritanya’da (Yeni Åžankit)
Moritanyalılar arasında uzun yıllar yaÅŸayan ve son yıllarda yazdığı romanlar ile büyük ilgi gören Iraklı yazar Amir Kubeysi, “Yeni Åžankit” adlı romanında Moritanya’yı anlatıyor. Åžankit, Moritanya’nın eski adıdır. Kubeysi, tıpkı “Küçük Prens” adlı eserin yazarı Fransız yazar ve ÅŸair Antoine de Saint-Exupéry’nin “Ä°nsanların Dünyası” adlı kitabında yer verdiÄŸi gibi Moritanya insanlarını ve sahrasını anlatıyor.
Moritanya insanının diÄŸer insanlardan ayrıştığını fark ettim. Moritanyalılar grup/küme hasebi göz önde bulundurulduÄŸunda diÄŸer gruplardan daha azınlıktadırlar/azdırlar. Özellikle bedevilik, yerleÅŸik yaÅŸam ve ÅŸehirleÅŸmede bu durum farklılık gösterir. Bunun yanında Moritanya insanı pek çok edebi nitelik de taşır. Mecazi bakımdan kalp zafiyeti ve aÅŸk sultanıdır. Moritanyalılar, dil olarak merhametli ve naziktirler. KuÅŸkusuz bu, insanın toplum içindeki refahı yahut huzuru olduÄŸu gibi öte yandan alacaklıların arasındaki sürtüÅŸmeler, insanların birbirlerini çekememesi mevzusu da olabilir. Bütün bunlar zaten kâinatın bize bahsettiÄŸi özellikler/ sıfatlardır. Çünkü çöl ve bedevi yaÅŸam onlara oyununu oynamıştır. Bedevilerden kendine güvenen ailesi olmayan hayatını idame ettirmede devlete yahut hükumete ihtiyaç duymayan biri, üzerine batıl inançlar ithaf edilen, topraklarında kimsenin yaÅŸamak istemediÄŸi bir ÅŸehre baÅŸkent NuakÅŸot’a sürülmüÅŸtü. Bu ÅŸehrin durumu öyle kötüydü ki kimse oraya yerleÅŸmek istemiyordu o yüzden ÅŸehri inÅŸa eden kiÅŸi insanlara rüÅŸvet vermek zorunda kalmıştı.
10-Keskin Sapış ve Ä°skenderiye’de Kimse Uyumaz
Mısırlı romancı EÅŸref el-Humeysi’nin “Keskin Sapış”ı ve yine Mısırlı yazar Ä°brahim Abdülmecid’in “Ä°skenderiye’de Kimse Uyumaz” adlı romanları da son dönemlerin en çok satılan romanları arasında sayılıyor. Humeysi, sıra dışı bir otobüs hikâyesi üzerinden Mısır toplumunu anlatıyor. Otobüs Mısır’ın baÅŸkentinden Asyut’a doÄŸru içinde papaz, Ezherli Müslüman din adamı, taksici, küçükken annesini kaybeden genç kız, asker ve peygamber olduÄŸunu iddia eden tuhaf görünümlü bir adamın da içinde bulunduÄŸu, toplumun her kesiminden insanla birlikte gündelik yolculuÄŸuna baÅŸlar… Bu otobüs çeliÅŸkilerle dolu bu kâinatta bir ÅŸekil teÅŸkil eder. Yolcuların her biri, otobüsün yolundan sapmasıyla ve bir kazaya karışmasıyla kendi hayat hikâyelerinin yolculuÄŸuna baÅŸlar… Roman, sokak çocukları, tecavüz vakaları, mezhep çatışmaları gibi pek çok sorunun yanı sıra iman ve akideler gibi felsefi konuları ve ölümsüzlük konusunu da içinde barındırmaktadır.
“Keskin Sapış” aynı zamanda kurgusu itibarı ile Amerikalı ünlü edebiyatçı William Faulkner’ın 1962’de yayınladığı “The Reivers” romanı ile benzerlik göstermektedir.
Ä°brahim Abdülmecid ise romanında pek çok konuyu ele alıyor. Bunlardan ilki ikinci dünya savaşı esnasında Ä°skenderiye’de sanat, siyaset, sosyokültürel yaÅŸam, ikincisi süper güç devletler ve ittifak devletleri arasında gerçekleÅŸen olaylar. Üçüncüsü ise özellikle aÅŸk ve evlilik gibi konuların iÅŸlendiÄŸi Müslümanların ve Hıristiyanların arasındaki iliÅŸkiler. Eserde baÅŸarılı anlatıcı Ä°brahim Abdülmecid sizi kırklı yılların Ä°skenderiye’sine ve ikinci dünya savaşının yaÅŸandığı günlere götürüyor. Roman savaşın baÅŸladığı gün baÅŸlıyor ve savaşın bittiÄŸi günle de sona eriyor. Ancak Ä°skenderiye’ye göre aslında bu bitiÅŸ süreci El-Alemeyn savaşının sona ermesidir. Bunun yanı sıra fikir öylesine müthiÅŸtir ki gazete manÅŸetleri sanki orada yaşıyormuÅŸ gibi küçük ayrıntılarla okuyucuyu kırklı yıllara götürür. Ayrıca bahsetmiÅŸ olduÄŸum bu fikir diÄŸer yazarları da kolayca etkisi altına alabilen çok güçlü tarzda tasavvufi bir fikirdir. Bu hal onları adeta o yılların gizemine ve büyüsüne doÄŸru yolculuÄŸa çıkarır. Bazı sahnelerde karakterlerin yüzlerinde olan ışık atmosferi fikri ve ‘Dimyan’ın olaÄŸanüstü yaratıcı ölüm sahnesi çok hoÅŸuma gitti.
Henüz yorum yapılmamış.