Sosyal Medya

Kürsü

Üsküdar Kitap Fuarı vesilesiyle: Dilde / gönülde sığlaşmanın vebali

Leyla İpekçi- Yeni Şafak



Mekânın ruhu vardır. Ä°ster kalabalık bir maÄŸaza olsun ister çok meÅŸhur bir lokanta ya da ayaküstü bir gazete bayii; hiç fark etmez. Ansızın içinde olmak istersiniz, sizi davet etmiÅŸtir. Ä°ddiasıyla deÄŸil, kendiliÄŸinden oluÅŸuyla. Ä°ÅŸte BaÄŸlarbaşı’ndaki Üsküdar kitap fuarı -ki bu yıl 5 yaşında- bende böyle bir his uyandırıyor başından beri.
 
Kalabalık bir çadır alt tarafı. Ama iÅŸte içine her ÅŸeyi sığdıran bir gönül gibi. Manevi bir huzurda olduÄŸunuza dair pek çok iz var içinde. Nasuhi Efendi, Aziz Mahmud Hüdai gibi Üsküdarlı azizlerin diri nefesiyle, belki güçlü yayınların bir araya geliÅŸiyle katmerleniyor fuarın maneviyatı.
 
Her ne oluyorsa yine olmuÅŸ ki, benim gibi aÄŸzı pek laf yapmayan bir yazarı dahi yıllardır gönlü geniÅŸ okurlarıyla buluÅŸturan muhabbet dolu bir konuÅŸma gerçekleÅŸebiliyor yine orada. Ardından imza ve yeni çıkan kitabımız vesilesiyle buluÅŸtuÄŸum eski dostlar, kardeÅŸler vs derken ne çok gözü yaÅŸlı kitapsever varmış dedirtti yine bana bu fuar.
 
Pırıl pırıl bir harenin içinde kamaÅŸan kalplerle birlikte edebiyat sanat konuÅŸmak, beslenmek, hemhal olmak gerçekten çok güzeldi. Fakat sonra siyasilerin kapanış konuÅŸması baÅŸladı. Bizden de -o esnada orada olan bir iki yazardan- birkaç cümle istendi mikrofona.
 
***
 
Hilmi Türkmen BaÅŸkan -ki Üsküdar’ın kültürel atmosferi, ÅŸehir hayatı, kalbi ve ruhu üzerine epey yazı yazmışlığımız vardır onun BaÅŸkanlığıyla da iliÅŸkilenecek ÅŸekilde- kısa bir konuÅŸma yaparak zannedilenin aksine Türkiye’nin aslında kitap okuduÄŸunu söyledi.
 
Gerçekten de iÅŸimiz gereÄŸi gittiÄŸimiz hemen her ildeki kitap fuarlarında en az Üsküdar’da olduÄŸu gibi kitabın satın alınma oranı gayet yüksek artık. Elbette eski yıllara oranla çok daha geniÅŸ yelpazeli ve çeÅŸidi bol bir seçenek ile her kesimden kitapsevere hitap eden ürünler sergileniyor artık fuarlarda.
 
20 yıl önce ilk imzalarımızı yaptığımız Tarlabaşı Tüyap fuarının tıklım tıkış atmosferindeki kültürel hegemonya çoktan dağılmış olduÄŸu için kültür ve sanat hayatımızın bugününe imza atmaya kalkanların aldığı sorumluluk da o kadar arttı aslında.
 
Bu yıl Üsküdar kitap fuarına gelen ziyaretçi sayısı 120 bin olmuÅŸ. Gerçekten müthiÅŸ bir rakam. Bununla övünmeyi hak edenler elbette övünmeliler. Lakin ÅŸerh düÅŸmek adına, kısa konuÅŸmamda da belirttiÄŸim gibi: Kitap fuarlarına gelen ziyaretçi sayısının çok olması bu satın alınan kitapların ancak toplumun kültür sanat hayatına nasıl yansıdığını gördüÄŸümüz ve neyi tetiklediÄŸini, neyi dönüÅŸtürdüÄŸünü dirilttiÄŸini algıladığımız ölçüde, yani kitabın kültürümüze katkısını / yansımasını görebildiÄŸimiz ölçüde bir anlam ifade eder.
 
Bugün daha ziyade bir tür kültürel tüketim, entelektüel faaliyet, sosyal bir gösteriÅŸ ve heves niyetiyle satın alınıyorsa kitaplar; biz yayıncı veya yazarlar bu müÅŸterilere nasıl ve ne tür kitaplar sunulacağından son derece sorumluyuz demektir.
 
Alsınlar da ne alırlarsa alsınlar, yeter ki çok kitap satılsın mantığıyla misal Türk edebiyatı raflarına konulan kitaplardan gerek ebeveynler gerek kültür yetkilileri ve has edebiyat severler ısrarla ÅŸikayetçiyse, ziyaretçi sayısına sevinmekle bitmiyor iÅŸimiz.
 
Reyting uÄŸruna kaba ve yüzeysel söylemlere dayanan, dil yeteneÄŸini ve ifade gücünü geliÅŸtirmek yerine kısa yoldan okurun nefsini kamçılamaya yönelik yazılan kitapların kültür ve sanatımıza katkısını sorgulamak zorundayız.
 
Soyutlama yetenekleri, kendilerine ve hayata derinlemesine bakma eÄŸilimleri nitelikli okuma yapmayı bilmedikleri için pek geliÅŸmeyen gençlerin ne okuduÄŸu kültürel sığlık tavan yapmadan evvel sorumluluk alanımıza girmek zorunda.
 
Yasaklama ve topluma hükmetme mantığıyla yaklaÅŸanlardan çok çektik. Bize yöntem olarak gereken yasakçılık ve sansür deÄŸil elbette. Sanatta ve estetikte zevk ve birikim aşılayan bir edebin / üslubun üretilmesine katkı sunan eserlerin çoÄŸaltılması gerekiyor.
 
Lakin bu eserleri vücuda getirecek gönül ehlinin de öncelikle yetiÅŸmesi lazım. Sinema bölümünden mezun olanların mesela yönetmenlikte ehil olamamalarının, evrensel bir sinema dili kuramamalarının asıl sebebi okuduklarını yaÅŸantıya dökecek bir pratiÄŸe, birikime ve zevke sahip olmamaları. Medyanın sığ ve laubali diline hapsolmaları.
 
***
 
Artık günah keçisi olarak gençlerin okumamasından dem vuran yetkili mercileri -hangi görüÅŸten hangi kesimden olursa olsun- görmekten usandık. Siz ya da hadi biz diyelim, ne okuyoruz, okuduklarımızdan nasıl bir kültürel yaÅŸantı devÅŸiriyoruz, tavırlarımıza dilimizi nasıl yansıtıyoruz ki çocuklarımıza ahlaken de misal teÅŸkil edebilelim?
 
Her fırsatta alıntı yaptığımız Yunus’dan “ilim kendini bilmektir” sözünü yorumlarken bile anlamını sosyolojiye ve siyasete hapsetmekle Anadolu irfanının kuÅŸdili Yunusça’yı konuÅŸtuÄŸumuzu mu sanıyoruz? “Ä°lim kendini bilmektir” derken bundan nefsini bilmek anlamını çıkaramıyorsak eÄŸer, “evet yıllarca bizi kendi kültürümüzden uzak tuttular” maÄŸduriyetini tüketmeye devam ederek mi Yunusça’nın gönüllerini açmasına katkıda bulunacağız?
 
Mayamızın sırlı dilini, bu ‘canlı söz’leri böyle tüketim için birer ‘ölü nesne’ halinde kullanmakla medeniyet tasavvuru gibi büyük sözler ederek içini dolduramadık, dolduramayız, hala öÄŸrenemedik mi?
 
Gençler elbette vasat, vasıfsız, laubali, derinleÅŸtirmeyen, oyalayan, nefsi ÅŸiÅŸiren yayınları okuyarak medeniyetin ruhuna yapı taşı döÅŸeyen kültür ve sanat hayatında evrensel bir dil yakalayamazlar. Duygularını dile getirmekten aciz, kendine giden gerçeÄŸin keÅŸfinden hazzetmeyen, derinleÅŸip odaklanamayan gençler gizli ve aleni ÅŸiddette buldular ihtiyaç duydukları maneviyatı.
 
Maneviyatın dilini zamanın ve mekânın ruhunda derinleÅŸtirecek olan bir ‘kalp ilmi’ eÄŸitiminin eksikliÄŸini görebilen, aktarım kültüründen yaÅŸantı kültürüne geçmemizin gerekliliÄŸini fark eden ve dilde / gönülde sığlaÅŸmanın vebalini hisseden sorumlulara ihtiyacımız var, acilen.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.