Sosyal Medya

Kürsü

Yasin Aktay: Şehrin içerdiği farklılıkların iyi ve adil yönetimidir esas olan

Yasin Aktay- Yeni Åžafak



Åžehir yönetimi sadece bilimsel ve teknik yöntemlerin en iyi ÅŸekilde kullanılarak, mükemmel geometrik ÅŸekillere ulaşılan bir uygulamalar dizisinden ibaret olmadığı gibi buna ilaveten ÅŸehir ahalisinin su, aÅŸ, ulaşım ve temizlik ihtiyaçlarının mükemmel bir mekanik organizasyonla görüldüÄŸü bir performanstan ibaret de deÄŸil. Åžehrin içerdiÄŸi farklılıkların iyi ve adil yönetimidir esas olan.

Bu açıdan bakıldığında bugünün ÅŸehirlerinin ahvali elbette farklı klasmanlara ve deÄŸerlendirmelere konu olabilir. HerÅŸeyden önce, ÅŸehirliliÄŸin içerdiÄŸi borcu hatırladığımızda konunu sadece “yönetim”le sınırlı olmadığını da görmüÅŸ oluruz. Åžehir tabiatı itibariyle karmaşık bir iliÅŸkiler ağı, büyük ÅŸehir ise karmakarışık bir iliÅŸkiler ağının oluÅŸturduÄŸu bir sosyal yapıdır.

Bu aÄŸ içinde yönetenler kadar yönetilenlerin de kalitesi çok önemli.Çok yakındığımız dikey yapılanmalar, içinde insan bulunmayan ama lüks mekanlar, komÅŸuluk iliÅŸkilerinin azalması, steril güvenlik sitelerinin oluÅŸumu gibi sorunlar sadece yönetenlerin ürettiÄŸi sorunlar deÄŸil insanlık durumumuzun trajik bir geliÅŸimiyle ilgili bir sorun.

Ünlü Alman filozofu Martin Heidegger’in teknolojinin tabiatına atfettiÄŸi bir telos, insanın da içinde sadece üzerine düÅŸeni yaparak tamamladığı bir süreç, bütün dünyayı yavaÅŸ yavaÅŸ bir kıyamete doÄŸru sürüklüyor. Çok karamsar bir bakışaçısıyla resmettiÄŸi bu çaÄŸdaÅŸ varoluÅŸ içinde Heidegger iÅŸin içinden “bizi ancak bir Tanrı kurtarabilir” diyerek çıkmıştı.

Aslında çıkamamıştı. Dünyayı böyle resmettiÄŸinde insana hiçbir sorumluluk da bırakmayan bir kaderciliÄŸe veya hatta etik ibahiyeye kadar iÅŸi götürmek de mümkündü.

Åžehirle ilgili ÅŸikayet edilen bütün olumsuzluklar büyük ölçüde insanların ÅŸehre, diÄŸer insanlara veya baÅŸkalarına olan borçlarını unutmalarının, ihmal etmelerinin veya inkar etmelerinin bir sonucu. Unutma, ihmal veya inkar, her biri farklı bir sorumsuzluk düzeyi olarak ÅŸehri bizim için baÅŸka insanlarla bir beden olma nimeti kılmak yerine farkında bile olmadığımız bir kıyamete doÄŸru sürüklenmemizin mecrası kılar.

Åžehir hayatının kendiliÄŸinden yüklediÄŸi iÅŸbölümü içinde kimse borçtan muaf deÄŸildir demiÅŸtik. O yüzden, mesela, sivil toplum örgütlerimiz, kanaat önderlerimiz, cemaat teÅŸekküllerimiz, meslek gruplarımız ÅŸehirlerimizde yaÅŸanan olumsuzlukları sadece bir kesime, bir yöneticiye yükleyerek iÅŸin içinden sıyrılamazlar.

Onlar da ÅŸehrin tabiatında mündemiç olan taksimi amelle nasıl bir sorumluluk yüklenmek durumunda olduklarını yeterince düÅŸünüyorlar mı? DüÅŸünmüyorlarsa borçlarını da bilmiyorlar demektir. Borçlarını bilmeyen, tanımayan, inkar eden bir toplumda, hiçbir ÅŸeyin hesabı da doÄŸru dürüst tutulamaz.

Kamu arazisine bir cami kondurmak suretiyle kendi cemaatinin çıkarına yapmak istediÄŸi imar deÄŸiÅŸiklikleri için emrivaki yapma telaşına düÅŸen nice kanaat önderi gördük. Kendine göre hayırlı iÅŸler yaptığını düÅŸünen, kendi kendine not veren, kendi kendini deÄŸerlendiren bir yaklaşımla baÅŸka insanlara, kamuya, hiçbir borcu olmadığını düÅŸünme noktasına ulaÅŸanlar da ÅŸehri oluÅŸturan toplumsal bünyenin bir organıdır.

Toplum bir vücut gibidir. Bir organı aÄŸrıdığında vücudun geri kalan kısmı bütün bu acıyı hisseder. Peki ya, vücudun bir organı diÄŸer organlara zarar verecek, acıtacak ÅŸekilde hareket ettiÄŸinde vücut bütünlüÄŸü nasıl hissedilir veya o vücut neler hisseder?

MedeniliÄŸimiz ÅŸehirliliÄŸin bize yüklediÄŸi borcu tanımakla ve bu borcu ödemeye azmetmekle baÅŸlıyordu. Bu borcu bilmeyen ve tanımayanların ÅŸehir yönetimini üstlenmelerinin caiz olmadığı gibi, bu borcu hissetmeyenlerden oluÅŸan bir toplumu yönetmenin de apayrı bir imtihan olduÄŸu da ayrı bir gerçektir.

Neticede bizi yönetmek üzere seçtiÄŸimiz insanlardan neler beklediÄŸimize bir bakalım. Kendisine bir ayrıcalık talep etmeden bu bünyede yaÅŸamaya devam eden kaç kiÅŸi vardır? Kendisini baÅŸka insanlardan ister birey bazında isterse topluluk veya cemaat bazında ayrıcalıklı görmeyen, hissetmeyen kaç nispetinde insan vardır ÅŸehirlerimizde?

Lafa gelince kuralların herkes için uygulanmasını istediÄŸi halde, konu kendisine gelince bir ayrıcalık kullanmak için bir nedene sahip olduÄŸunu düÅŸünenlerle dolu deÄŸil mi ÅŸehirlerimiz? Herkes veya her cemaat, her dernek, her topluluk, her aÅŸiret veya kabile bu toplumda kendisini, bırakınız borçlu olmayı, alacaklı bile görüyor.

Åžehir herkesin diÄŸerine borçlu olduÄŸu bir yer. Åžehir kalitesi bu borçluluÄŸun bir bilinç haline geldiÄŸi yerde baÅŸlar. O yüzden ÅŸehirde hiç tanımasanız da baÅŸkalarına sergilenen nezaket ve protokollere riayet, bu borcun ilk ve en basit taksitidir.

Ä°nsanların borçluluklarını hissetmeleri ÅŸükran duygusunu da artırır. BaÅŸka insanların varlıklarıyla birlikte mümkün olan bu ÅŸehir hayatı insanın ÅŸükrünü artırır. Yaradana ÅŸükür, yaradılana teÅŸekkürle baÅŸlar. Borçlu olduÄŸu kula teÅŸekkür etmesini bilmeyen yaradana da ÅŸükrünü ifade edemez. Zaten ÅŸehirdeki borçluluÄŸunu bile görmeyen kiÅŸi, yaradana borçlu olduÄŸunu da zor görür. O yüzden ÅŸükretmeyen ve teÅŸekkür etmeyen insanlarla doluyor ÅŸehirlerimiz.

Tabi daha kötüsü, borçlu olduÄŸunu görmeyenlerin kendilerini sürekli alacaklı görmesi. Herkesten alacaklı, dolayısıyla bu alacağı tahsil için alabildiÄŸine saldırgan, öfkeli ve saygısız. Bu duygulara sahip insanların dolu olduÄŸu ÅŸehirleri kim idare ederse etsin, ortaya daha iyi bir sonuç çıkmıyor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.